'CHP, siyasetten arınmış kadrolar önerirken, aynı zamanda kendi siyasetini de besleyen bir inancın pekişmesini sağladı.'

Siyaset üstü kadrolarla siyaset yapmak

Yazıyı göndermek üzereydim ki; yoldaşım, soL Haber Portalı'ndan kalem arkadaşım, kendisinden çok şey öğrendiğim, sohbetinden tat aldığım sevgili Mehmet Bozkurt’un ölüm haberiyle sarsıldım. Bir kaç gündür yoğun bakımda tedavi görüyordu. Korkuyla bekliyorduk. Hepimizin başı sağolsun.

Muhalefet kanadının en büyük partisi CHP, 3 Aralık günü gerçekleştirdiği vizyon toplantısında, iktidar olduklarında ülkeyi, siyaset üstü kadrolarla yöneteceklerini söyledi.

İnanılır gibi değil! Bir siyasi parti, ülkenin selameti adına, siyasetin toplumsal yaşamdan dışlanmasını öneriyor.

Geniş kesimler, siyasetin, siyaset işiyle uğraşanların profesyonelce yürüttükleri eylemlerinin bileşimi olduğuna inandırıldı. Böylelikle siyaset KİŞİSELLEŞTİRİLDİ. Hemen herkes, Ülkenin kirli siyasetçiler yüzünden bu hale düştüğünü sanıyor.

CHP, siyasetten arınmış kadrolar önerirken, aynı zamanda kendi siyasetini de besleyen bir inancın pekişmesini sağladı. Bu sayede tepkiler sisteme değil, devleti ele geçirdiği varsayılan siyasetçilerle teknokratlara yönlendirilebiliyor. Sermayeye olası tepkiler ise 5’li çetenin maceralarına indirgenip, sınırlandırılabiliyor.

Siyaset, sınıfsal bir olgudur. Emperyalist ülkeler; yerli/yabancı tekeller; sermayenin ara katmanları; KOBİ’ler, örgütlü biçimde mücadele yürütme özgürlüğünü kullanıyor ve güçleri oranında ödünler koparıyorlar.

Siyaset, yalnızca emekçilere; yurtseverlere; kamuculuğu, laikliği ve bağımsızlığı savunanlara yasak. Örgütlü mücadele verebilmelerinin önüne çok sayıda engel çıkarılıyor. Anayasada yazılı haklarını kullanmaktan korkuyorlar. Düzenin iktidarı kadar muhalefeti de çeşitli gerekçeler üreterek ve en kötüsü de provokasyon korkusu salarak, siyasetin yasaklanmasına katkı veriyor.

Bizim, siyaset üstü kadrolara değil; siyaset yapan örgütlere, birlikteliklere, partilere gereksinmemiz var. Gerçek gücümüzü siyaset arenasında gösterecek araçlarımız olsa sermayenin peşinde sürüklenip gitmeyiz.

Sözlerimizi somutlaştıralım: Mecliste yaklaşık 1,5 aydır 2023 yılı Bütçe ve Kesin Hesap yasaları görüşülüyor. Maliye kitaplarında kamu kaynakları, toplumsal güçler arasında bütçeler aracılığıyla paylaştırılır yazar. Eğer bir kavga çıkmamışsa bütçe görüşmelerine basın yer vermiyor. Düzen siyaseti yüzünden geçinmemize bile yabancılaştırılmışız: kaynakların nasıl dağıtıldığının, Mecliste çıkan kavgalar kadar hükmü olamıyor.

Bütçeler, yıllık yatırım programlarında öngörülen ödenekler dikkate alınarak hazırlanır. Daha doğrusu öyle olduğu varsayılır. Siyasetin uğramadığı ortamlarda yaşadığımız için 2022 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Yatırım Programının yayımlanmasından 15 gün önce yürürlüğe girmiş olmasını kimse umursamadı.

2022 yılı Yatırım Programında yer alan projelere kısaca göz atalım:

Can yakıcı bir örnekle başlayalım: laikliği savunduğunu söyleyenler, yoksulların İmam Hatip okullarına mecbur edilmelerini önleyecek mücadele yöntemleri geliştirmek zorundadır. Yatırım Programında, İmam Hatip Okulları için 5.200; Anadolu Liseleri için 3.442 kapasiteli öğrenci pansiyonu yapılması öngörülüyor. Üstelik, imam hatip okullarına Anadolu Liselerinden üç kat fazla ödenek verildiği için milyarlarca lira tutarındaki projeleri çok hızlı yürütülebiliyor. Laik bir ülkede milyonlarca imam hatip yetiştirilmesine neden gerek duyulduğunu ve neden bu kadar para harcandığını sormayanlar laiklikten söz etmesinler.

Kamu yatırımlarının sektörlere dağılımına bakarsak neden aç kaldığımızın ve doğamızın neden yollarla, köprülerle dilim dilim parçalandığının, yanıtını buluruz. Tarım Sektörünün 11,8 milyar lirası dış kredi olmak üzere 268 milyar lira tutarında proje stoku var. 2021 yıl sonuna değin kümülatif harcaması 103,6 milyar lira. 2022 yılında 18,6 milyar lira ödenek ayrılmış. Ulaştırma-Haberleşme Sektörünün ise 234,4 milyar lirası dış kredi olmak üzere 894,5 milyar liralık proje stoku var. 2021 yıl sonu itibariyle kümülatif harcama tutarı 372,7 milyar lira; 2022 yılı için 49,7 milyar lira harcama öngörülüyor.

Madencilik sektöründeki proje stokunun tutarı 74,4 trilyon lira. Bunun 13,4 trilyon lirası TPAO’nun alacağı dış kredilerden sağlanacak. Geçtiğimiz günlerde 42 madencinin öldüğü TTK’ya 74,4 trilyon liradan düşen pay yalnızca 160 milyon lira; TKİ’nin projeleri daha da az, 127 milyon liraya ancak ulaşabiliyor. Cumhurbaşkanlığı 2023 Yıllık Programında, madencilik sektöründe; ‘karmaşık ve uzun izin süreçlerinin basitleştirileceği’ yazılı. Anlaşılıyor ki iş güvenliği ve çevre sorunlarına çok daha esnek yaklaşılacak. Bu sayılara ve verilen bilgilere baktığımızda neden öldüğümüzü anlıyoruz.

CB 2023 Yıllık Programında, 1986-2022 arasında Yap-İşlet; Kamu Özel İşbirliği gibi yöntemlerle 2022 yılı fiyatlarıyla 88,5 milyar ABD doları tutarında 262 projeye imza atıldığı belirtiliyor. Bu harcamaların bedelini bize ödetiyorlar. Ödemeler sadece gelir garantisi verilmesinden kaynaklanmıyor: aldığımız her ürünün fiyatına köprü-yol geçiş ücretleri ekleniyor.

Halktan aldıkları paralar, yatırımların teşviki adı altında sermayeye aktarılıyor. CB 2023 Yıllık Programında yatırım teşvik sistemine “nakit ödemeli” bir uygulama getirileceğinden söz edildiğine bakılırsa daha çok pay aktarılması hedefleniyor. Bununla kalmayacakları anlaşılıyor. Programda yabancı yatırımların hukuksal altyapısını güçlendirmek amacıyla uluslararası tahkim, uzlaşma gibi yöntemlerin yaygınlaştırılacağı belirtiliyor.

Söyleyecek çok sözümüz var. Ancak uzatmayalım: siyaset yapacak örgütlere gereksinmemiz olduğu vurgusuyla bitirelim.