İnsanlık, ancak işçi sınıfının öncülüğünde ve örgütlülüğünde kapitalizmi aşabilir ve böylece tarihin çarkı ileriye doğru, sınıfsız ve sömürüsüz topluma doğru dönebilir. Şimdi tam zamanı.

Sınıfsız ve sömürüsüz toplum yoksa…

Burjuvazi devleti ve hukukuyla sihirli kavramları kullanmayı severken onların ayaklar altında alınmalarını, çifte standart kullanılmalarını da sever. Demokrasi, hukuk, hak ve özgürlükler, laiklik, eşitlik, barış, seçim ve bunlar gibi onlarcasıyla oyalar dururlar.

İnsanın insanı sömürmeye başlamasından bu yana gördük ki tarih, sınıf mücadelelerinin tarihi ve tarihin bu doğrultusunu kapitalizm/emperyalizm hep karanlığa, daha karanlığa yönlendiriyor.

21. yüzyılın ilk çeyreğinde bir kez daha gördük:

20. yüzyılın sınıfsız sömürüsüz dünyası çözülünce aynı dünya içinden çıkan Ukrayna ve Rusya’nın emperyalist savaşın ortasında ne duruma düştüğünü ve halkı ne duruma düşürdüğünü…

SSCB’nin her yönden ileriye attığı adımların etkisi altında parlamenter rejimini geliştirip denetim altına alan, hak ve özgürlükleri anayasalarına yerleştiren burjuvazinin halkları karanlığa ittiğini…

Sağlığın ve aşılamanın kapitalist çıkar ilişkileri içinde piyasalaştırıldığını… Bilimsellik ve toplumculuktan uzaklaşılarak, sağlık emekçilerini her türlü baskı altında tutarak bireyselliğe terk edilen sağlığın bireye de topluma da yarar sağlamadığını… Aşıyı zorunlu yapmadan, aşı karşıtlığını özgür bırakarak, sürü bağışıklığıyla ne bireyin ne de toplumun korunabildiğini…

Bir kez daha gördük:

Doğa ve hayvan katliamlarının, işçi ve kadın cinayetlerinin, çocuk istismarlarının kapitalizmin ürünü olduğunu…

Kamusal alanların ve hizmetlerin özelleştirmelerle yağmaya ve soyguna açıldığını…

Yoksulluğun, eşitsizliğin, adaletsizliğin, özgürlük yoksunluğunun dinsel gericilik ve ırkçılıkla nasıl bulamaç yapılarak halkın suskunluğa, şükretmeye, kulluğa alıştırıldığını… Hak mücadeleleri için direnişlerin yasaklarla, baskı ve şiddetle bastırıldığını… Terörizme karşı savaş stratejilerinin amacından saptırıldığını…

Bir kez daha gördük:

Ekonomik, sosyal ve fiziki plansızlığın topluma ait ve var olan kaynakların ulusal ve uluslararası piyasaya teslimiyetiyle halkın zorunlu ihtiyaçlarının karşılanamadığını… Kaşıkla verilen ücretlerin kepçeyle alındığını…

Emekçilerin ucuz, esnek, güvencesiz işgücü batağına, işsizlik ve yoksulluk batağına itildiğini…

Sömürünün ve onun yaşaması için antikomünizmin bir arada yaşatıldığını… Toplumu sessizlikle, suskunlukla, kabulcülükle yönetme ve sömürme hedeflerini…

Ve bunlar gibi yüzlercesinin burjuva devletinin ve hukukunun güvencesi altındaymış gibi gösterilip halka yaşatıldığını…

Şimdi açıp yeniden ve yeniden okuyun anayasalarda ve uluslararası sözleşmelerde yazan temel hak ve özgürlükleri… Okuyun, ezilenlerin ve sömürülenlerin hak mücadeleleriyle kazanılan ama kapitalist ilişkilerin hukuk metinlerinde kalan, bireyselleştirilen, emekçi halk için gasbedilen, egemen sermaye sınıfı ve yandaşları için korunan hak ve özgürlükleri…

Sonra da ekonomi politiği sömürü olan kapitalizmin ve onun siyasal iktidarının “rejim değişikliği”, “reform”, “restorasyon” diyerek devlet ve hukuk üzerindeki oyunlarına bakın. Bir daha düşünün yukarıda kısaca örneklediğimiz yoksulluğun, eşitsizliğin, adaletsizliğin, sorunların, sıkıntıların, bunalımların, baskıların, savaşların, kanların nedenini ve düzen içi oynamalarla bunların hiç birinin giderilmediğini tersine yaygınlaştığını.

Sömürü, düzen içi eleştirilerle, tarihin gerçeğini unutturup yinelenenleri yeni gibi göstermeyle, onarımlarla yok edilemez. Düzen içi planlama ve denetim de, yeni anayasa kandırmacası da sömürünün istikrarına yarar ancak. Kimi sermaye örgütlerinin istediği budur.

Evet, keyfilik, kuralsızlık, kurumsuzluk var ve yaygın ama bunlara karşı çıkmak tek başına yetmez, yetmediğini görüyoruz. “Tek adam rejimi”ne karşı çıkmak da yetmiyor. Devlet, hukuk, dinsellik ve milliyetçilik gibi baskı araçları da var sınırlandırılmış siyasi faaliyet hakkı da… Sermayenin sınırsız tahakkümü için işçi sınıfının mücadelesi dışında her şey devrede ve serbest.

Türkiye Komünist Partili Sağlık Emekçileri tarafından yapılan açıklamada vurgulandı:

“Bu ülkenin hekimleri yoğun emek sömürüsü altında gece gündüz demeden canla başla çalışıyor.

Bu ülkenin hekimleri hastasına ilaç yazdığında o ilaç bulunamıyor, hastasını ameliyat etmek istediğinde o malzeme temin edilemiyor.

Bu ülkenin hekimleri her türlü bilim dışı hurafe ile, üfürükçüsüyle sülükçüsüyle uğraşmak zorunda kalıyor.

Bu ülkenin hekimleri dövülüyor, sövülüyor, öldürülüyor… İntihara sürükleniyor.

Ve birisi de çıkmış diyor ki, “Varsın gidiyorlarsa gitsinler.”

Hadi oradan!

Bu ülkenin yurtsever ve emekçi hekimleri kalacak, sömürücülerle birlikte asıl siz defolup gideceksiniz.

Bu memleket bizim!”

İktidarı ve muhalefetiyle sermaye sınıfının ihtiyaçlarını karşılayıp geniş emekçi kitlelere umut dahi vermeyen düzen siyasetinin karşısına aynı siyasetin vitrin değişikliklerinin ve seçim tuzaklarının peşine takılmayan güçlü, kararlı, ilkeli ideoloji ve siyasetle çıkılabilir.

Hamle ileriye, aydınlanmaya doğru, sosyalizm mücadelesinin somut ihtiyaçlarına göre yapılmalıdır.

Temel ilkeler çok açık: sömürücü aklın hukukunun, uzlaşmacılığının altında eritilmeyen sınıfsal mücadele; emperyalizme ve onun siyasal, militarist her türlü örgütüne karşı net ve duraksamasız tavır; dinin devletten, hukuktan, siyasetten ve toplumsal yaşamdan çıkarılması.

İnsanlık, ancak işçi sınıfının öncülüğünde ve örgütlülüğünde kapitalizmi aşabilir ve böylece tarihin çarkı ileriye doğru, sınıfsız ve sömürüsüz topluma doğru dönebilir. Şimdi tam zamanı.