Niye Aziz Nesin’i hatırlıyorum. Hangi durumlar çağrıştırıyor, insan zihni tuhaf. İmgeler imgelere, anılar anılara kapı açıyor.

Şiirli Hikâyeler

Niyeyse bugünlerde Aziz Nesin’le sohbet edip duruyorum. “Ada’da zenginler otururdu. Ama biz de Ada’da otururduk.“ diyen Aziz Nesin. Bazen bir çocuk oluyor, bazen yaşlı bir bilge, bazen de huysuz bir dede. Ama kim olursa olsun, hepsinde haysiyet var. Niye Aziz Nesin’i hatırlıyorum. Hangi durumlar çağrıştırıyor, insan zihni tuhaf. İmgeler imgelere, anılar anılara kapı açıyor.

“Boğaziçi’nin elitleri” diyor birileri. Belki onun için Aziz Nesin geliyor aklıma. Ada ile Boğaziçi Üniversitesi arasında bir çağrışım oluşturuyor belki zihnim. Eski bir Boğaziçi mezunu olarak öğrencilerin ve hocaların protestoları yüreğime su serpiyor; umut oluyor, “Boğaziçi’nde elitler okurdu, ama biz de Boğaziçi’nde okuduk.” cümlesinin hınzırca duygusu belki Aziz Nesin’e götüren.

Ama niçin bir savunma refleksiyle “elit” olunmadığını savunası geliyor insanın yine de? Ne gerek var? Saldırı, savunma gerektirdiğinden mi? Yoksa telaşımız, aslında kara yazı yazmaya bahane edeceklerini bildiğimizden, karanlık emellerini tahmin ettiğimizden mi? Aslında laf dalaşlarından, çamura yatmalardan, hainliklerden çok bunalmadık mı? Başka hikâyeler dinlemek istiyoruz artık. Aydınlık Boğaziçi hikâyeleri… Şiirli hikâyeler…

Elit diyorlar bize. Ne demek? Hani öğretmen çocuğu olarak okudum demek, hani yıllarca sekiz kişilik on iki kişilik yurt odalarında kaldım demek, hani hayatımın ilk büyük sorusunu üniversitemde sordum da aldığım yanıtla eşitlik ve özgürlük peşine düştüm demek, hani taşradan büyük şehre gidince o elit üniversitede tıpkı yoldaşım Aziz Nesin gibi okumuş insanlar halkına karşı sorumludur, şiarının peşinden gittim demek, Boğaz’ın derin maviliğine bakarken ey sen ne güzelsin İstanbul dedim de İstanbul’a yeniden yeniden âşık oldum demek. Elitlik bu demek işte.

Ama“Kelimeler, albayım, bazı anlamlara gelmiyor. Kelimeler albayım, hangi anlamlara geliyor?”diye soruyor Oğuz Atay “Tehlikeli Oyunlar”da. Elitin kaç anlamı var? Birincisi; bir toplumda saygın ve etkin mevkilerde bulunan ve toplumun, ekonomi, siyaset, askeriye, din, sanat vb. alanlarıyla ilgili etkinliklerin denetimini elinde tutan kişi veya grup. Olmadı albayım. Bu elit o elit olmasa gerek. Peki bu? Benzerleri arasında niteliklerinin yüksekliğiyle göze çarpan, üstün, mümtaz, güzide mutena… Ah evet, bu kelimeyi alırım albayım. Bu “elit”i alır saklarım, göğsüme bir kızıl karanfil gibi iliştiririm.

Aziz Nesin konuşsun, o anlatsın biraz da. Elitliğin tillahını anlatsın. Yanlış kelimeler kullanmayan, anlam kaypaklıkları yapmayan, neyse onu apaçık söyleyen elit Aziz Nesin. 1960 yılında Darüşşafakalılar Günü’nde anlatıyor:

“Aşınmış basamaklarından çıkıyorum. O basamakları aşındıran binlerce küçük ayaktan biri de benimkilerdi. Salonda eski Darüşşafakalılar toplanmış. Her şey otuz üç yıl önceki gibi. Boğazıma bir yumruk geldi oturdu. Konuşmak için beni mikrofon başına çağırdılar. İçim doluydu, söyleyecek sözlerim çoktu. Darüşşafaka beni iki yıl bağrına basmasaydı, şimdi ben okuryazar bile değildim. Ben Darüşşafaka’ya babasız olarak girdim. Ama iki yıl sonra babam çıkıp geldi. Babama kavuşmanın sevinci, babasız arkadaşlarımın ekmeğini yemenin acısına karıştı. On bir yaşımın küçük omuzlarına çöken bu ağırlığa dayanamadım. Hiç kimseciklere bugüne değin bir şey söyleyemeden Darüşşüfaka’dan kaçtım. Şimdi bunu itiraf edip biraz rahatlıyorum. Onun için Darüşşafaka’ya borcum sizinkilerden çoktur. Ben yarım Darüşşafakalıyım, bu da benim büyük eksikliğimdir. Bu itiraftan sonra bir hıçkırık boğazımı tıkadı. Ben gittim. Benim yerime, mikrofonun başına on bir yaşındaki 917 numaralı Darüşşüfakalı Nusret geldi. Dudaklarım büzüldü, ağlamaya başladım.”

Sessizlik, lütfen. Biraz susalım. Susalım…

Define peşinde koşan babanın izini kaybettirdikten yıllar sonra dönüp gelivermesi yüzünden hakkı olmayan bir şeyi almış gibi hisseden mini mini bir Aziz Nesin. Babası olmayan çocukların kabul edildiği Darüşşüfaka’da okurken babasının eve dönmesi ile yalancı gibi hisseden, babasız bir çocuğun hakkını yediğini düşünerek okuldan kaçan ve bu yükü ömrü boyunca taşıyan bir güzide, elit…

Peki bugün? Yuh yuh soyanlara, soyup kaçıp doyanlara, diyelim mi? Demeyelim biz, yine de her şeye rağmen iyiye, güzele, müstesnaya yüzümüzü dönelim. Bu halk beni okuttu, halkıma karşı sorumluyum diyen Aziz Nesin’e mesela.

Amman albayım, “Dalgınlıkla yanlış kelimeler kullanmayalım; birbirimizi bu hususta her zaman uyaralım.” Ama arsıza arsız diyelim. Yani, sıkılması olmayan, yüzsüz, yılışık… Yılışık yani, yapmacık davranışlarla hoş görünmeye çalışan… Yüzsüz yani, utanmaz, sıkılmaz, çekinmez, pişkin. Pişkin yani, saygısızca işini yürüten, sırnaşık…

Albayım “Aman elini unutma, elinden bir kaza çıkmasın. Bir de ne olur kelimelere dikkat et, yalvarırım kelimeleri unutma.” Kelimeler önemlidir… Haysiyet, onur, hayâ ise her şeyden önemlidir Albayım…