Bugün biraz daha insan kalabiliyorsak ve hâlâ mücadeleye inanıyorsak, bu yiğit insanların kalplerimize ve zihinlerimize bıraktıkları miras sayesindedir.

Seni hiç unutmadık Cemal Kadak

Uzun süredir kaleme almayı düşündüğüm fakat yaşam kavgası ve koşturması yüzünden gecikmiş bir köşe yazısı bu. 1 Mayıs’ın hemen sonrasında, işçi sınıfı mücadelesine adanmış bir yaşamı okurlara aktarabilmeyi kendime borç bilirim. Bu yazıyı hazırlamayı düşündüğüm zamanlarda Cemal yoldaşın kızı Çiğdem’e babasını ve onun hatırasını yazmak istediğimi söylemiş ve ondan izin almıştım. Bu yüzden başlamadan önce ona teşekkür etmek isterim...

Antalya’nın acımasız sıcaklarında parti bildirileri ve gazeteleri tüm özveriyle insanlara ulaştırılıyordu. Tam bu noktada artık klişe gibi görünen ama böyle olmadığını düşündüğüm şeyi tekrar etmek gerektiğine inanıyorum. Dünya, işçi sınıfının varlığı sayesinde ayakta. Onların bir an bile durması, her şeyin alt üst olmasına yeter. Parti emekçilerini de böyle görmek ve onların özverileri sayesinde sınıf mücadelesinin yol aldığını unutmamak gerekir. Türkiye Komünist Partisi lise biriminden işçi birimlerine kadar ter akıtan ve sınıfının kavgasında yer alanların omuzlarında yükseliyor. Cemal Kadak, o direngen ve mücadeleci insanlardan biri. Tüm bunların ötesinde bir grup yoksul liseli gencin kalbine dokunmayı başarmış ve onların yaşamlarında derin izler bırakmıştı. Bugün, daha az yalan söylemeyi, yaşamın güçlü fırtınaları sonrası her şeye rağmen kendimizi işçi sınıfının yanında bulmayı başarıyorsak bu derin izlere borçluyuz. Pek çoğumuz için Cemal ağabeyin evi adeta ikinci evimiz olmuştu. Bir zaman makinesi bulsam ve tam şu an atlayıp hemen o günlere dönsem diye geçiriyorum içimden. Tam şu an kelimeler birbirini kovalarken, yüreğimden çıkan isyanı bastıramıyor ve bu satırları yazarken yüreğimin derinliklerinde hissettiğim duyguları durdurmaya çalışmıyorum... 

Onun tüm hoyratlıklarımıza karşın sakin ve bizi doğru davranmaya teşvik eden sabırlı müdahalelerini, bugün bile büyük bir hayranlıkla hatırlıyorum. Tüm bu tablonun içerisinde elbette Cemal yoldaşın eşi Bedia Kadak’ın da özel bir yeri var. Onun mutfağında pişen kahvenin ve yapılan sohbetlerin hatrını tanımlayabileceğim bir zaman dilimi yok...

İnsanın ölümle olan çelişkisini ve bu gerçekle yüzleşmekte ne kadar çok zorlandığını biliyorum. Edebiyatın ekseninde daireler çizen biz özgür kuşlar, belki kısacık bir an için idealizmin hayalci dünyasına uğrayabiliriz. Ölümle ve sömürüyle olan hesaplaşmanın sonunda kendimize bir öte dünya inşa etmişiz. Herkesin eşit olabileceği ve ölümü yendiğimiz bir öte dünya. Aslında bu kadar uzağa savrulmaya hiç gerek yok. Bu dünyada yaptıklarımızla ölümsüzlüğe adım atabiliriz. Bu yazıyı okuyan dostlarım bana katılır mı bilmem ama hepimizin Cemal yoldaşı işte öyle bir insandı. Onun için düzenlenen bir anmada Antalya Nazım Hikmet Kültür Merkezinde, tüm yoldaşları bir araya gelmiş ve Cemal ağbeyin mücadelesini anlatmıştı. O gün söz alma cesaretini kendimde bulamamıştım. Çocukluk arkadaşları buradayken, bize sadece yas tutmak düşer diye düşünmüş ve yakın dostumla birlikte o an öyle hissetmiştik. Şimdi, aradan geçen onca yıldan sonra sanırım o sözü bu köşede alıyorum. Bizimle gülen, bizimle birlikte pankart tutan, Antalya’nın zalim ikliminde sesimize ses, gücümüze güç katan ve yaşamındaki tüm zorluklara rağmen işçi sınıfı mücadelesini terk etmeyen Cemal yoldaştan öğrendik vazgeçmemeyi. Yine Kürtlerin mücadelesini, yoksul insanların güç ve umut veren direniş hikâyelerini ondan öğrendik. Aklı bir karış havada olanlar olarak bizler, onu hiç kırdık ya da üzdük mü? Bu çok mümkün ama o bize bunu hiç hissettirmedi. Geriye dönüp baktığımda tek pişmanlığım belki de Cemal ağabeyle ve onun güzel ailesiyle tek kare fotoğrafımızın olmaması. Profesyonel fotoğrafların çekilebildiği bugünkü telefon teknolojisi o zaman için yoktu. Belki de bugünün insanının da şansı bu olsa gerek. Günün 24 saati mücadeleyle kalkıp mücadeleyle yatan insanlar olarak tek kare fotoğrafı akıl edememiştik. 

Cemal Kadak’ı ve onun yaşamlarımızda bıraktığı izleri elbette tek bir köşe yazısına sığdırmanın imkânı yok. Zorlu yaşam kavgamızda, yoldan çıkmaya yaklaştığımız her an, onun bize bıraktıklarını hatırlayıp yolumuzu bulduk. Cemal ağabey gibi fotoğrafımın olmadığı yoldaşlarımdan biri de Korkmaz Tedik. Elimde sadece babası Erdoğan Tedik’le yaptığım röportajdan kalma bir fotoğraf var.1 Şimdi, onların anıları zihnimde kocaman bir albümün içinde saklı. Cemal yoldaşın bana açtığı bu yolda, sınıfımın yanında durmaya devam ediyorum. Ankara’da yitirdiğim bir diğer ağabeyim Korkmaz Tedik için ve üniversiteden sıra arkadaşımız Suruç’ta kaybettiğimiz Murat Yurtgül için de gerçek ve esaslı bir adalet mücadelesi vermeye devam ediyoruz. Evet, bugün biraz daha insan kalabiliyorsak ve hâlâ mücadeleye inanıyorsak, bu yiğit insanların kalplerimize ve zihinlerimize bıraktıkları miras sayesindedir. Bu yüzden yitirdiğimiz ve adını bu yazıda anabildiğim güzel insanları hiç unutmadık; anılarını bizden sonra gelenlere aktarmaya, onlar gibi yılmadan mücadele etmeye devam edeceğiz.