Ben takıldım 'kader planı'na. 'Bizimle dalga geçecekler ama…' kaydıyla ortaya atılmış. Böyle bir şeyle dalga geçmek haddim değil, niyetim de yok. Aksine ciddi bir merak uyandırdı bu terim bende.

Seçimleri kim kazanacak?

Zaten keyiflenecek bir dünyada yaşamıyoruz ama bu haftayı ağzımızda daha da acı bir tatla, yürek sızısıyla ve öfkeyle bitirdik. Amasra’daki toplu kıyım, 41 emekçinin canına mal oldu. Hayatımda bir madenin yanından geçmişliğim bile yok. Kömür, metan, galeri, putrel, grizu kâğıt üzerinde gördüğüm kavramlar. Akepe döneminde bunun kaçıncı maden kıyımı olduğunu hala habercilik yapmakta direnen namuslu gazeteciler aktardılar. Kıyımın nedenlerini konunun uzmanları değerlendirdiler. Ben az çok siyasetle uğraşan bir birey olarak dinlemekle, izlemekle yetindim. Bu konuda ahkâm kesecek de değilim. Selahattin Kural’ın bölgeden aktardıklarını bir kez daha okumak yeterli olacaktır.

Bildiğimi düşündüğüm sulara dönmeden önce Amasra’da yaşananlarla ilgili iki görüşümü yazacağım. 

Birincisi şu: Madenlerde meydana gelen “kaza”ların teknik sebeplerden öte siyasi nedenleri bulunduğu konusunda kuşkum yok. Maden emekçilerinin haklarını savunan Selçuk Kozağaçlı ve Can Atalay hapiste, Soma’da 301 canın yitirilmesinin sorumluları dışarda, daha önceki bir maden kıyımı sebebiyle hapis cezası alan şahıs ise Türkiye Taşkömürleri Kurumu’nun başında ise kabahati grizuya, kadere, kısmete bulmanın anlamı yok. Hani diyorlar ya, “şimdi siyasetin sırası mı, acılıyız, dua edelim” vs. Hem de öyle bir sırası ki, o kadar olur. Kozağaçlı ve Atalay’ın tutsak alınmaları siyasi bir tercih değilse hep birlikte dua edebiliriz.

İkinci konu da şu terim:”Kader Planı”. Akepe genel başkanının yaşanan kıyıma dinsel referanslı bir yorum getirmesi hiçbirimiz için sürpriz olmadı. Daha önce de yaptı. Salt Akepe’nin değil Türkiye’de Laikliği “cami avlusunda bırakıp kaçan” burjuvazinin bütün temsilcilerinin yaklaşımı bu yönde. Bunda şaşılacak bir şey de yok. “Daha çok kâr etmek için öldürdük ve öldürmeye de devam edeceğiz” diyecek değiller. Mukadderat diyecekler, şehadet diyecekler, sağcılık freni patlayan Meral Hanım’ın buyurduğu gibi, üç kuruş maaş için canından olan emekçinin ailesini “Peygamber’e komşu gitti” diye avutmaya kalkışacaklar. Yolsuzluğun, hırsızlığın, sömürünün üstünü hangi kavramlarla örtüyorlarsa bu kıyımı da öyle örtecekler. 

Bunların hepsi tamam. Gel gör ki ben takıldım “kader planı”na. “Bizimle dalga geçecekler ama…” kaydıyla ortaya atılmış. Böyle bir şeyle dalga geçmek haddim değil, niyetim de yok. Aksine ciddi bir merak uyandırdı bu terim bende.

Benim kuşağımdan olan kimi arkadaşlarımın dinsel kavramlardan uzak büyüdüklerine tanığım. Tercihtir, saygıdeğerdir. Ben öyle büyümedim. Her şeyi merak ettiğim gibi, din de İslamiyet de merak ettiğim bir konuydu. Kaldı ki benim dar ve geniş anlamda ailemde dindar insan çoktu. Evde her zaman oruç tutuldu. Teraviye, Cuma namazına gidildi. Babam 50 yıldır beş vakit namaz kılıyor. Anne dedem İslamiyet konulu kitaplar yazan, dini okul tahsili de görmüş inançlı bir Müslümandı. Babamla saatlerce dinsel konuları tartıştıklarına tanık oldum çocukluğum ve ilk gençliğim boyunca. Dini eğitimimi babam ve anne dedemden, onların “al oku’ dedikleri ilmihallerden, kitaplardan aldım. Onların kafamdaki sorulara yanıt vermediği anlarda da kendi bulduğum kaynaklara başvurdum. “Fıkıh bilirim, tefsir bilirim” filan diyecek halim yok, bilmem ama İslamiyet hakkındaki bilgim yine araştırıp okuduğum Yahudilik veya Hıristiyanlığa göre çok geniş. 

Bütün bu girizgâha neden maruz kaldığınızı da açıklamaya çalışayım şimdi. Bunca yıl okuduğum hiçbir kaynakta, hiçbir dini sohbette “kader planı” diye bir şey duymadım. İmanın şartları arasında “kadere iman”ın var olduğunu sanırım 6 yaşından beri biliyorum. Şimdi kendilerine ilerici, anti-kapitalist filan dedikleri için muteber sayılan kimi dinciler diyorlar ki “başta bu yokmuş, Emeviler şey etmişler”. Olabilir. Sonuçta böyle bir şart var. Var da bu “plan” işi nereden çıktı onu çözemedim ben. Bu soruyu hemen ortaya attım sosyal medyada. Canlı bir tartışma oldu. Söylenenler yüzde yüz doğru da olmayabilir ama aşağı yukarı beklediğim yanıtı buldum.

Türkiye’de sağcılığın, anti-komünizmin, dinbazlığın nasıl geliştiği belli. Sizce değilse, Fatih Yaşlı’nın kitaplarını okuyunca kafanızda netleşir. Bunların elbette yerli kökleri var ama yeterli ve çağa uygun olmadıkları için kavramsal planda geliştirilmeleri gerekiyor. Nasıl yapacaksınız? Kolayı var. Bunu daha önce yapmış olanlara, örneğin Müslüman Kardeşler’e bakacaksınız. Onlar nasıl yapmış? Nasır döneminde hareketi nasıl geliştirmişler, ideolojik dağarcıklarını kimin sayesinde zenginleştirmiş, modern zamanların sınamalarına neye dayanarak karşı koymuşlar? Hayır, Mekke’ye, Kudüs’e bakmamışlar. Biraz daha Batı’ya yönelmişler.

Sonuçta gericilik tek bir dinin, inancın veya mezhebin tekelinde değil. Evrensel bir “değer”. İnsanlık ilerlemesin, sömürüyü ortadan kaldırmasın, kralların, rahiplerin ve patronların saltanatını sarsmasın diye yaşatılması, zenginleştirilmesi, berkitilmesi gerek. İşin ucunda sınıf tahakkümünü yitirme riski var. Göze alınacak gibi değil. Akan ırmağa setler çekmek, yatağını değiştirmek, hatta mümkünse tersine akıtmak lazım. Evrensel gericiliğin görünür merkezi Vatikan’ın elindeki araçlar yetmiyor. Bu yüzden de yeni bir aygıt yaratılmalıydı ve yaratıldı: Evanjelizm.

Evanjelizmin kökü Avrupa’da ama beslenip büyüdüğü neredeyse bir devlet dinine dönüştüğü yer ABD.  600 milyondan fazla müridi var bu Kilise’nin. Sermayenin dostu, gericiliğin kahraman şövalyesi. Evrim kuramı canınızı mı sıkıyor? En kral dinsel kaynakta bile 7 ila 10 bin yılda takılıp kalan insan varlığının 3 milyon yıl öncesine dayandığı mı kanıtlandı? Ne gam? Çıkart bir yaradılış kuramı, akıllı tasarım gibi afili bir terim uydur,  üç-beş de deniz kabuğu bul,  at ortaya… Hıristiyanı, Yahudisi, Müslümanı faydalansın! Neymiş öyle bilim filan? 

Sömürüymüş, yoksullukmuş, insanlıkmış boş işler bunlar. Yeniden doğmayacak mıyız nasılsa? Benzer bir inanç Hinduizm’de de var ama o, bir, ABD’de kaynaklı olmadığı, iki, çok tanrılı olduğu, üç, inek yenmesine karşı olduğu için albenisi az. İhracat şansı çok düşük. 

Evanjelizm öyle mi? Evrime, eşcinselliğe, kürtaja, kadının insan yerine konmasına ve daha birçok şeye karşı. Tak-çalıştır gericilik paketi. Çevir kitapları, kullan. 

Konumuza dönersek, kimilerine göre bu terim Evanjelizm’den alıntı. Merak edip baktım ben de. Bu mezhebin kaynaklarında, Eski Ahit’te örneğin “plan of faith”  geçiyor. Yalnız bir sorun var. “Plan of Faith” iman veya inanç planı olarak tercüme edilebilir. Kaderden söz edebilmemiz için terimde “fate” sözcüğünün bulunması gerek. Çeviri kolay bir iş değil. Akıl-fikir gerektiriyor. Acaba diyorum, birileri Evanjelist kaynakları çevirirken “faith” ile “fate”i karıştırmış olabilir mi? Sonuçta söz konusu kadroların donanımları malum. İlk kez olmuyor böyle bir çeviri hatası.

Teolojiye daldık, yazıyı uzattık. Okuyucu da haklı olarak soruyor: “Seçimi kim kazanacak?”

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun anlamını kimsenin çözemediği ABD temaslarına, oradan verdiği demeçlere, Putin’in Akepe genel başkanına verdiği açık desteğe bakınca ve Amasra’da yaşanan kıyım karşısında iktidar ve düzen muhalefetinin verdiği tepkileri anımsayınca seçimleri kimin kaybedeceğini söylemek daha kolay görünüyor: 

Seçimleri bekleyenler...