'Ülkenin, insana değen ne kadar sorunu varsa seçimin gölgesinde kaldı. Çoğu gündeme bile giremedi. Bu kargaşada atı alan Üsküdar’ı geçti: kamu malları hızla el değiştiriyor.'

Seçimin gölgesinde kalanlar

Bu memlekette aylardır, Cumhurbaşkanı ve Parlamento seçimleri tartıştırıldı. Ne tür bağdaşıklıklar kurulursa kazanma şansının artacağı üzerine çeşitlemeler yapıldı, kafalar yoruldu. Bu arada ülkenin, insana değen ne kadar sorunu varsa seçimin gölgesinde kaldı. Çoğu gündeme bile giremedi.

Bu kargaşada atı alan Üsküdar’ı geçti: kamu malları hızla el değiştiriyor.

Ülkede, maden, enerji, ticaret ve konut alanı terörü estiriliyor. Kaz dağları, İkizdere maden arama ve işletme avcılarına; Doğu Akdeniz, nükleer santral yapımcılarına teslim edildi. Karadeniz sırada bekletiliyor. Jeotermal Enerji üretmek adına tarım toprakları verimsizleştiriliyor. Ellerine bir biçimde HES ruhsatı geçirenler, derelerin başına çöküyor.

Turizm alanlarının bütüncül planlanması adına Kapadokya ve Uludağ Alan Başkanlıkları kuruldu. Kamu kurumu özelliği bile tartışmalı bu örgütler, çevre koruma yasalarına uymaksızın İmar planı ve uygulama yetkileriyle donatıldı. Yetkilerini doğayı ve tarihsel dokuyu bozacak bir anlayışla kullanmaktan çekinmiyorlar.

Bu arada deprem de fırsat bilindi: afet bölgesi ilan edilen yerlerde yapılaşma için alınması gereken izinlerden vazgeçilmesinin öngörüldüğü bir Cumhurbaşkanı Kararı yayımlandı. Depremzedelerin, kendilerine sorulmadan haklarında alınan kararlara itiraz etme olanakları ya kısıtlandı ya da bütünüyle ellerinden alındı.

Depremin yaralarını sarmak adına Afet Yeniden İmar Fonu adlı bir örgüt kurularak yurt içinde / yurt dışında dilediği tutarlarda borçlanma yetkisi verildi. Yasada yetkinin ölçüsü, sınırları çizilmedi; alabilecekleri borcun üst sınırı da öngörülmedi. Bakanlardan oluşan Fon yöneticileri, yasal engellere takılmadan dayatılacak koşullarla diledikleri kadar borç alabilecekler. Böylelikle hesap sorulabilme yolu da kapatılmış oldu. Sorumluluktan kurtulabilmeleri için daha uygun koşullarda borç bulamadıklarını söylemeleri yetecek.

Kamu taşınmazları hızla el değiştiriyor. Üstelik seçimin gölgesinde ivme kazandı. Kamu İdarelerinin 27- 30 Mayıs günleri arasındaki son dört gün içinde Resmi Gazetede yayımlanan ihale ilanlarına bakıldığında 857 milyon lira beklenen gelir üzerinden çok sayıda taşınmazını satmaya giriştiği görülüyor.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Antalya, Milas ve Kocaeli il Başkanlıkları Milli Emlak Mülkiyetindeki taşınmazlarını yaklaşık 115 milyon lira; İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Bakırköy ve Üsküdar Belediye Başkanlıkları, 755 milyon lira; İzmir/Dikili Belediye Başkanlığı, yaklaşık 7,8 milyon lira beklenen gelir üzerinden satışa çıkardı.

Milli Emlak ve Belediyeler, taşınmazlarını sattıkça kentlerin planlanması üzerindeki güç ve etkilerini yitiriyorlar. Kentleri, sermayenin kâr güdüsü biçimlendiriyor.

Muhalefet olarak kodlanan partiler/ittifaklar aylardır, iktidar olurlarsa yapacaklarını sıraladılar. Ne hikmettir bilinmez; yukarıdaki sorunları gündemine alan olmadı.

Sermayenin kâr güdüsü yüzünden, zehirleniyoruz; kentler nüfusa boğuldu; doğal, kültürel, tarihsel varlıklarımızı hızla yitiriyoruz; tarıma elverişli topraklarımızı verimsizleştiriyoruz; kentler gökyüzüne ulaşmaya çalışan konutlarla dolduruldu.

Meclis muhalefeti seçimde beklediği başarıyı yakalayamadı. Üstelik, CHP’nin parlamentodaki üye sayısı daha da azaldı. Yasa teklifleri ile denetim raporlarının görüşmelerinde hiç sözü geçmiyordu. Sayılarının yetersizliği gerekçesine sığınıyorlardı. Olanakları daha da kısıtlandı.

Parlamentoya tutsak edilmiş muhalefetin çıkar yol olmadığını öğrenmiş olmalıyız. Hele bir üye sayıları artsın, iktidar olsunlar bakalım ne yapacaklar diye 5 yıl daha bekleyemeyiz; beklememeliyiz.

Meclis muhalefeti de toplumun yaşam alanlarına kılcal damarlarına değin işleyecek yöntemler geliştiremezlerse siyasette sözlerinin geçmeyeceğini öğrenmiş olmalıdır. İkizdere’deki; Kaz dağlarındaki; Yatağan’daki; Aydın ve Manisa’daki yıkımlarını önleyebilecek güçte yerel direniş odakları örgütlenir ve ve yerel örgütlerine yeterli destek verilirse Parlamentodan çok daha etkili sonuçlar alınması işten bile değildir.

Parlamento, siyasi mücadeleden kaçma organı olarak kullanılmamalıdır.