Sadece Erdoğan’ı göndermeyeceğiz. AKP’nin kurduğu sermaye diktası neleri kapsıyorsa hepsini paketlemenin yolunu açacağız.

Seçim önemli

Hangi seçim önemsizdir ki? Geriye doğru bakıp arayabiliriz var mı önemsiz olan diye. Korkarım bulamayacağız. 14 Mayıs’ta da her bir alt dönemi bir öncekinden beter hale gelen yirmi küsur yıllık AKP iktidarının son bulma olasılığı var karşımızda. Bunun önemsiz olduğunu kimse söyleyemez. Başından beri AKP’yle mücadele eden komünistler bunu akıllarından bile geçirmezler.

Ancak seçimin toplumdaki en geniş algılanışı bu diye, başka seslerin duyulmasını bastırma örnekleri de yine geçmişteki çok önemli seçimlerde hep yaşanmıştır. Tarihe meraklıyız; en eskilerden 1977 seçimlerinde faşist Milliyetçi Cephe’ye karşı arkasında saf tutulmaya çağrılan dönemin Ecevit CHP’si ne katliamları, ne darbe hazırlıklarını önleyebilmiş, ne de birinci parti olmasına karşın bir dalga yaratmayı becerebilmişti. Faşizm tehlikesini hafife alacak değilim, ama olan sosyalizmin gerçek bir seçenek olabileceğini söyleyecek güçlü bir sesin örgütlenmesine oldu. Sonraki üç yıl doludizgin faşist darbeye doğru gidilmişse, bunda toplumun sosyalizm umuduna sarılamayışının payı büyüktür.

Daha yakın zamanlarda Türkiye, Ekmeleddin, Sarıgül ve ne olduğu şimdilerde açık hale gelen İnce vakalarında, yine sosyalizmin sesinin bu kez “bas geç” lümpenliğiyle kısılmak istenmesine sahne oldu. AKP’nin en karanlık başkanlık dönemi, başka dinamiklerin yanı sıra sosyalizmin eksikliğinin üstüne inşa edilmiştir.

Şimdi 2023’te, AKP’den düşen şeriatçılar, özelleştirmeciler, neo-osmanlıcılar, faşistler ülkenin laik, kamucu, barışçı ve bağımsızlıkçı, demokrat seçmen kitlelerine seçtirilmek isteniyor. Dahası AKP’nin bütün kirini savunagelmiş Amerikancılar solcu müttefiklerle temize çekilmek isteniyor. 

2023 seçimi bu acayipliği kaldıramayacak kadar önemlidir. 

Bu seçimi önemli kılan şeyin Erdoğan ve arkadaşlarının kaybetme olasılığı olduğu hem doğru hem yanlış. Düzgün bir kavrayışa sahip olmak için 14 Mayıs’ın öneminin sınıfsal olarak nasıl farklılaştığını çözmek zorundayız.

Geniş kitleler açısından sorun sadece “tek adam” mıdır? Esas sorun, dayanılmaz hale gelen bir siyasal figürün ve onun kibir dolu, cahilliği öven, gözünün içine bakarak yalan söyleyen, hakaret edip aşağılayan üslubunun, modern ve aydınlanmış Türkiye toplumuyla uyumsuz olması mıdır? 

Yoksa “sorun” sınıfsal bir temelin üstünde yükselmekte ve tam da bu nedenle farklı sınıflar açısından başka anlamlara mı bürünmektedir?

Birincisi, AKP iktidarı son üç yılda sermaye sınıfına üç benzersiz armağanda bulundu. Pandemiyi başta modern işçi sınıfı olmak üzere bir emekçi hastalığı haline çevirdi. Ekonomik krizi bir yoksullaştırma operasyonu olarak hayata geçirdi. Depremi yoksulların üstüne yıkıp inşaat sektörünün gazına basma vaadinde bulundu. Tüm bunların sineye çekilmesi için halkın uyutulması ve sabretmesi gerekir; ancak dini ideolojinin ve tarikat örgütlenmesinin sayesinde olabilirdi bu da. 

Ancak ikincisi, iktidarın sermayeye bu kıyakları da artık kurtarmıyor. Çünkü bu durum sürdürülebilir değil. Sömürünün istiap haddinin dolduğu hissediliyor. Evi yıkılana çadır satmak, enkazdaki yakını için de sala okumakla yola devam edilemez. Türkiye kamuculuğa ve laikliğe aç durumda. En azından AKP’nin temsil ettiği piyasacılığın ve dinciliğin geri çekilmesi ve yeni bir denge noktasının bulunması, artık zorunlu. Adına ister reform ister restorasyon diyelim, bunu Erdoğan’ın yapması mümkün değil. En ufak bir esnemenin zaten güçsüzleşmeye, iktidarsızlaşmaya yorulacağını bilen “tek adam”ın sloganı “sonuna kadar devam”dır. 

Demek ki Erdoğan’ın gitmesi kimilerince düzenin sürdürülmesi çerçevesinde anlamlandırılmaktadır. Kimileri tarafındansa düzenin değişmesi çerçevesinde. Yani halkın kurtulmaya, sermaye düzenininse büyük toplumsal sorunu yönetme yeteneğini geliştirmeye ihtiyacı var. 

Seçim önemli; evet. Ama halk için laikliğe ve kamuculuğa duyulan susuzluğun dindirilmesi için önemli. AKP’nin kurduğu yapı yıkılacak. AKP’nin sermayeye verdikleri geri alınacak. Elbette bunun için AKP’nin gitmesi gerekiyor.

Seçim önemli; evet, Ama egemen güçler açısından AKP armağanı kazanımların korunması, bazı yeni düzenlemeleri gerektiriyor da, ondan önemli. AKP’nin kurduğu yapı yıkılmayacak. AKP’nin sermayeye verdiklerinin üstüne soğuk su içirilecek. Bu sonuca toplumun rıza gösterebilmesi için sorun yönetilecek. Ve başka sesler duyulmasın diye seçimin anlamı “Tayyip gitsin de…” sloganına indirgenecek.

Erdoğan ve ekibinin gitmesiyle konunun kapanacağı iddiası ancak sermaye sınıfı ve egemen güçlere ait olabilir. Değişimin halkın önünü açması için sosyalizm alternatifinin büyümesi, umut vermesi, örgütlenmesi gerekiyor. 

14 Mayıs seçiminin aday listeleri bir haftadır havada uçuşuyor. Düzen muhalefetleri seçmenin aynı anda hem şeriatçıya hem laike, hem kamucuya hem özelleştirmeciye, hem Amerikancıya hem yurtsevere oy verebileceği tuhaf listeleriyle sahneye çıkmış bulunuyorlar. Bu listelerin bir takım ilkeler gözetilerek oluşturulduğunu kimse iddia edemiyor. “Koltuk” seçmene biricik ilke olarak sunuluyor.

Düzen ittifaklarının listeleri ideolojilerin birliğini yani önemsizleştirilmelerini temsil ediyor. Buradan çıkacak olan sonuç, enkaz altındakini kurtarmak değil, ama sala okumayı kesmektir. Buradan çıkacak sonuç enkaz başında çadır satmaktan vazgeçilmesidir. Bunlar, hafife almıyorum, elbette birer ilerleme olacaktır. 

Ama dikkat edin, biz, yani dayanışmayı örgütleyen devrimciler, bunları zaten geçersiz ilan etmiş bulunuyoruz. Örgütleniyoruz ve halkımızın acısının fırsata çevrilmesini, duayla soğutulmasını pratikte reddediyoruz. Bunlarla yetinmeyeceğiz ve yaklaşan zorunlu değişim gününü makyaj tazeleme olarak geçirmelerine izin vermemek için devam edeceğiz. Örgütlenmeye, dayanışmaya… Sadece Erdoğan’ı göndermeyeceğiz. AKP’nin kurduğu sermaye diktası neleri kapsıyorsa hepsini paketlemenin yolunu açacağız.

Evet, seçim önemli gerçekten…