Bütçe kısıtları genişletici maliye politikalarına çok fazla esneklik tanımamakla birlikte, iktidar bu hayat-memat meselesinde kuşkusuz daha eli açık davranmaya yönelecek.

Seçim düzlemine girilirken ekonomi

İktidar ve muhalefet partileri seçimlere dönük kartlarını açmaya başladılar. Bu kartlar kısmen ekonomi alanında, kısmen de siyaset alanında açılıyor. Bugünkü yazıda ekonomi alanıyla sınırlı kalalım.

İktidar, ekonomiyi makyajlayabilir mi?

Gerçi iktidar zaten son bir yıldır kendine göre bir yol tutturmaya çalışmıştı: "Enflasyonu bırak, büyümeye ve istihdama odaklan". Sonuçta beklemediği kadar hızlı bir enflasyon artışına neden oldu. Büyüme ise sağlandı; ama yılın ikinci yarısında kaçınılmaz olarak (dış açıkların bu tempoda sürdürülmesi zorlaştığı için) yavaşlama eğilimine girdi. 2023'ün ilk yarısında da (yani seçimin tam arifesinde) bu yavaşlamanın sürmesi beklenir. Üstelik, ücretlilerin büyümeden pay alamadığı, hatta GSYH içindeki paylarının küçüldüğü görüldü. Bu eğilim 2016'dan beri sürmekteydi; 2022'de de devam etti. 

Ücretliler dışında kalan çiftçi, küçük esnaf gibi toplumsal katmanların da 2020'den sonra hızlanan bir biçimde ciddi refah kayıpları yaşadığı biliniyor. Özetle, büyüme halka yansımadı. Dolayısıyla buradan, AKP'nin kendi seçmenlerine bile anlatabileceği bir başarı hikayesi çıkmadı. Aynı durum istihdam açısından da geçerli oldu. Geniş tanımlı işsizlik (atıl işgücü), toplam işgücünün beşte biri çok yüksek bir düzeyde çakılı kaldı. Enflasyon artı işsizlik toplamı olarak (sefalet endeksi bakımından) Türkiye kendi liginde rakipsiz kaldı, Arjantin'in bile önüne geçti. Dolayısıyla toplumda hiç olmazsa kısa vadede olumlu bir algı yaratma olanaklarını büyük ölçüde tüketti.

Şimdi bunu ekonomi alanında nasıl telafi etmeye yöneldiğine bakalım. Ekonomide işler sıkıntıda. Büyüyen dış ticaret açıkları ve cari açıklar, dış kaynak ihtiyacını da büyütüyor. Yeni bir döviz krizi şimdiye kadar KKM ve emanet rezervlerin satışı üzerinden yatıştırıldı; ayrıca şirketlerin döviz tutmalarına sınırlar getirildi (ihracatçı ve turizci döviz gelirlerinin belirli bölümlerini TL çevirmekle yükümlü tutuldu, vs.). Yaz aylarında turizm gelirlerinin artışıyla da durum idare edildi. Ama önümüzdeki dönem için acilen yeni dış kaynak şart ve arayışlar sürüyor. Rusya'ya doğalgaz ödemelerinin ertelenmesi talebi olsun, Körfez ülkelerine çaresiz seferler olsun, hepsi bu arayışın bir parçası. Sağlanabilir mi, sağlanırsa hangi yeni ödünlere malolur gibi sorular gündemde. Ama sorunun ikinci bölümünün bu iktidarın gündeminde olmadığı çok açık; onun için seçimler bir ölüm-kalım meselesi çünkü.

AKP'nin 2023 bütçesinde başlangıç açığı 659 milyar TL. Bu, toplam bütçe giderlerinin yüzde 14,8'i; yani bütçenin yedide birinden biraz fazlası. Bunu daha da genişletecek bir seçim ekonomisi hamlesi yapabilir mi? Yapacağı şey öncelikle bazı giderlerin yılın ilk yarısına sıkıştırılması olacaktır. Örneğin, daha önceki seçim dönemlerinde yaptığı gibi, cılız tarımsal destekleri (toplam 54 milyar TL ödenek veya GSYH'nin binde 2,9'u) yılın ilk aylarında bol kepçe dağıtacak ve "arkası gelecek" ilüzyonu yaratmaya çalışacak. Çiftçi gene aldanır mı? Sanki bu defa zor, çünkü girdi maliyetleri inanılmaz boyutlarda artmış durumda; bu destek "dişinin kovuğunu" bile doldurmayacak. Bütçe kısıtları genişletici maliye politikalarına çok fazla esneklik tanımamakla birlikte, iktidar bu hayat-memat meselesinde kuşkusuz daha eli açık davranmaya yönelecek. Ama daha ziyade, toplam büyüklüğü önemsiz olmakla birlikte küçük dozlarla geniş kitleye ulaşacak türden harcamaları tercih etmesi öngörülebilir.

EYT, asgari ücret, enflasyon farkları gibi geniş kitleye dokunan ve daha yüklü harcamalar gerektiren konularda seçimler gözetilerek adım atılacağı da açık. Ancak ipin ucunu kaçıracak adımlar zor görünüyor. Sermayenin tepkileri bu üç alanda da frenleyici bir rol oynayacak. Asgari ücret ve enflasyon farkları, istihdam hacmi kamudan daha fazla olan özel sektörü daha çok ilgilendiriyor. Muhtemelen asgari ücret artışının bir bölümünün (işçi sigorta primlerinin devletçe üstlenilmesi gibi düzeneklerle) devletçe üstlenilmesi istenecek. EYT meselesi de şimdiden sermayenin radarına girmiş durumda: EYT sınırlamasından kurtulan işçilerin topluca emeklilik talebinde bulunmaları halinde karşılarına çıkacak kıdem tazminatı yükünü dert ediniyorlar. Bu konuda da devlete dönük bazı talepler geliştirebilirler. Kaldı ki, 2023'ün çok zor bir yıl olacağını öngörerek -ki yanlış sayılmaz- kısa çalışma ödeneği gibi düzeneklerin çalıştırılmasını (yani ücretlerin yarısının İşsizlik Sigortası Fonu'na yüklenmesini) şimdiden dillendirmeye başladılar. Bir sermaye iktidarının, seçim öncesinde en önemli sınıfsal dayanağı karşısında daha kırılgan olacağı da hesaba katılmalı.

İktidarın bir kozu da Kredi Garanti Fonu (KGF) gibi araçlarla KOBİ'lere kredi pompalaması olabilecek. Bunun zaten ilk uygulaması Halkbank üzerinden başlatıldı. Ancak bir çelişki var: TCMB faizleri düşürülürken ve bankalara kredi faizlerinin tavanı için sınırlamalar getirilirken yani piyasada ucuz kredi için sürekli adımlar atılırken, aksi yönde atılan adımlarla kredi açılması da çok zorlaştırılmış bulunuyor. İktidar, faizlerin kredi piyasasını düzenleyici işlevini yok ederken, kredi tahsislerini kamu yönetiminin yönlendirici müdahalelerine bağlamış bulunuyor. Liberal sistemin işleyişine aykırı olan bu işleyişte, krediler sözde ucuz ama ulaşılamaz durumda bulunuyor. Piyasada kredi faizleri yüzde 20'nin altında tutulmaya çalışılırken krediler gerçekte yüzde 35'lerin üzerinde bulunabiliyor. (Bunun da enflasyon oranının çok altında avantajlı kredi maliyetleri olduğu söylenebilir ama büyüyen ekonomik belirsizlik ortamı dikkate alınmalı. Bu arada, bankaların batık ve yakın izlemedeki kredilerinin hızla arttığı bir dönemden geçildiği; ayrıca bugün düşük faizlerle verilen kredilerin yarın faizler yükselirse bankaların bugünkü süper kârlarını ciddi zarara dönüştüreceği de öngörülmeli).

Meclis muhalefeti ne yapıyor?

Altılı Masa'nın nasıl bir ekonomi programını benemseyeceği herhalde en az merak uyandıran konulardan. Ana çerçevesi çoktan belli. Neoliberal temelli bir ortodoks programın pek fazla dışına çıkılmasını kimse beklemiyor. Gene de ayrıntılar önemli. Çünkü sorunlar üstüste yığıldıkça yığılıyor. AKP sonrasına bir ödemeler dengesi krizi, bir kamu maliyesi krizi ve belki de bunlara ek olarak bir finansal sistem krizi kalacak mı ve bunlara hangi çözümler önerilecek soruları yanıt bulmayı bekliyor. 

Bu arada İYİP'in öne çıkan ve ortodoks politikaların dışına çıkılabileceğinin işeretlerini veren iktisatçısının son zamanlarda sesinin duyulmaz oluşu da soruları çoğaltıyor. "Beşli çete" denilen ama sayıları daha fazla olan ve ortak özellikleri iktidarın kanatları altında semirtilmek olan sermaye gruplarının üzerine gidilip giidilmeyeceği, gidilirse hangi yöntemlerin kullanılacağı; özelleştirmelerin hiç olmazsa bir bölümünden geri dönüş olup olmayacağı; imar rantları gibi haksız kazançlardan hesap sorulup sorulamayacağı gibi Altılı Masa bileşenlerinin üzerinde tam anlaşamadıkları başlıklar da var. 

Dolayısıyla, muhalefetten kapsamlı bir ekonomi programı beklentisinin haklı nedenleri var. Ama büyük olasılıkla bunu göremeyeceğiz. Hem ayrıntılarda tam anlaşılamadığı için hem de bazı uygulamaların ayrıntılarını peşinen belli edip iktidara koz vermemek güdüsüyle. Peki bunun yerine kamuoyuna ne sunulabilir? Muhtemelen sistemli bir program yerine belirli sosyal gruplara dönük bazı vaatler. Zaten bugün yapılmakta olduğu gibi. Tek farkla, bunlar alt alta sıralanıp seçmen kitlesine kapsamlı bir programın parçasıymış gibi sunulması olabilir.

Bu sırada, anamuhalefet partisi lideri Anglosakson ülkelerden başlayarak dış temaslar yapmaya yöneliyor. Bunlardan birincisi "dördüncü sanayi devrimi"ni yakalamak çabası olarak değerlendirilirken, ikincisinin Londra'da "temiz para" aramak gibi bir amaçla yapıldığı öne sürülüyor! Londra'da temiz para aramak "hangi akla hizmet" deyip geçebilirdik ama işimiz sonuç çıkarmak. Çıkardığımız kestirme sonuç, IMF programı (dolayısıyla IMF kredisi) olmadan uygulanmak istenecek bir ortodoks veya yarı-ortodoks programın dış kaynak sorunlarının şimdiden araştırılmaya başlanmış olması. Bir muhalefet partisinin buradan sonuç alması ham hayal olarak görünebilir; belki de bunu destekleyen bir konu da bunun iktidar alternatifi bir siyasi ittifak adına dahi yapılmıyor oluşu. Sonuçta muhalefet cephesinde dağınık bir manzara olduğu zaten görünüyordu; bu temas biçimleri bunu toparlayacak türden değilmiş gibi duruyor.