Önce işçilere karşı zorbalık, sonra da işten çıkarmalar nedeniyle boykot çağrısına karşı Migros’un açıklama mektubu, 'şecaat arz ederken sirkatin söylemiş'.

Şecaat arz ederken…

Son günlerimiz ülkenin dört bir yanından gelen işçi eylemliliklerini izlemek, desteklemek, bir yanından içinde yer almaya çalışmakla geçiyor. Direniş ve grevlerin sahibi olan işçilerle aynı tarafta olan aydınlar olarak, eylemlerin yayıldığı sektörlerdeki emek süreçlerine bakıyoruz, niceliksel katılımı gözlüyoruz, siyasal içeriğine, verilen mesajlara, çağrılara heyecanlanıp, sınıf bilincini yükseltecek, topluma emekçiler açısından bir siyasal birliktelik salgılayacak örgütlenme olanakları görüyoruz.

Tüm süreçlerinde emekçilerin yanlarında olduk, destekledik, kimimiz doğrudan dahil olduk. Bir de aynı eylemliliklerin karşı tarafı var. Sonuçta sınıflar mücadelesinden bahsediyoruz, karşı sınıfla da var bir işimiz.

Örneğin, hala sürmekte olan Migros depo emekçileri gündeminde ilk başlarda, düşük ücret zamlarına karşı başlattıkları iş bırakma eyleminde, “Hakları ver Migros!” dedik, olmadı, vermediler. Üstüne üstlük bir de 250’den fazla işçiyi işten çıkardılar. Migros depo emekçileri sendikal örgütlenmeleri aracılığıyla direnmeye devam ediyor. Bizler de bu sefer “Migrosa gitmiyoruz!” diyerek boykot eylemi ile destek veriyoruz.

Güzel, ama yetmez. Yetmez, çünkü biliyoruz ki aslında, biz emekçilerin gücü de, meşruluğu da, haklılığı da ürettiğimiz değerde yatıyor. Migros’un raflarındaki “mal”, ancak o perakende zincirinin tümüyle, her aşamasındaki emek gücüyle buluşunca değerli. Migros patronunun “canının yongasına” vuracaksak, malını satın almamaktan çok, malına değer katmayarak yapacağız. 

Biz biliyoruz da, işte sermaye sınıfı da pek iyi biliyor bu gerçeği ve işte o yüzden tam da canına değecek yerdeki marifetlerini çarpıtmanın yollarını arıyor. Alın size, önce işçilere karşı zorbalık, sonra da işten çıkarmalar nedeniyle başlatılan ve geniş karşılık bulan boykot çağrısına karşı Migros kurumsal hesaplarından yayınlanan açıklama mektubu.

Şecaat arz ederken sirkatin söylemiş Migros. Diğer deyişle mertliğini anlatmak için bir bir saymış hırsızlıklarını. Buyrun yakından bakalım:

Migros’un kurumsal iletişimcileri ilk üç paragrafta diyor ki: “50 yılı aşkın süredir bu ülkede topluma adil, yaygın ve ücretsiz olarak ulaştırılması gereken temel gıda ve ihtiyaç malzemelerini biz halka, zincir zincir kâr ekleyip satıyoruz.” Alkış !.. 

Bu temel gereksinimlerin satış aşamasına gelene kadar tüm aşamalarında, “tarlalarda, çiftliklerde, teknoloji merkezlerinde, mağazalarda, dağıtım merkezlerinde, 55 bin çalışanı, üreticisi ve tedarikçisini de içinde barındıran büyük bir takım” bulunduğunu söylüyorlar buraya kadar doğru, ama bu “takımın” içerisine küçüklü büyüklü sermayedarları da katıyorlar orası yanlış.

Tedarik zincirinden söz ediyorlar, dağıtım aşamasının bu zincirin ne kadar önemli bir parçası olduğunu vurguluyorlar, yine doğru. Onların tedarik zinciri dediklerine biz emek değer zinciri diyelim, açıklamada satır arasına laf kalabalığı ile gizlenmiş “sirkati” de yazıverelim: Migros, tedariği aksatacak, müşterileri mağdur edecek kadar önemli dağıtım aşamasını taşerona devrettiğini, dolayısıyla orada güvencenin ve toplu sözleşmenin olmadığını, emek değer zincirinin en değerli aşamasında, işçileri o çok övündüğü “öncü haklardan” mahrum ettiğini itiraf etmiş oluyor.

Sonra da uzun bir paragrafla, “alttaki” patron, yani Avrupa Dağıtım Merkezinin taşeronu Us Grup’un yediği haltların savunmasına geçiliyor. Önce çeşitli rakamlar, oranlar, toplamalar çıkarmalar ile ücretlere yapılan zammın “ekonomik rasyonalitesi” açıklanıyor. Yani bir kez daha altını çiziyorlar:  “Bizim tarafın rasyonalitesi (siz aklı diye okuyun), işçi ücretini, emekgücünün yarattığı değerin karşılığı olarak değil, en azda tutulması gereken maliyet olarak görür bunu bir iyi anlayın” diyorlar.

Üzerine tam da patronun yaptığı gibi kendi aklının gösterdiği doğrulara göre hareket eden direnişçi işçileri, “çalışmak istemeyen bazı kişiler” olarak yaftalayıp, bir de başka işçilerin çalışma hakkını engellemekle itham ediyorlar. Anlattıkları, patronların aklına yatıyor olabilir ancak yazan da okuyan da biliyor ki, ne o hesap doğru ne de uygulamada bir karşılığı var. İki yüz elli diyorsun, “bazı”sı mı kalmış!

Devamı daha da ibretlik. Açıklama, pazarlıksız, iknasız zorla dayatılan ücret artışlarına karşı hakkını arayan işçilerin üzerine işyerinde TOMA’larla polis salan, zorbalıkla 257 işçiyi işten atan US Grup patronunu da kanatları altına alarak, “şeffaf iletişimden, yakın diyalogdan” bahsediyor. Pes.

Ha bir de unutmadan ek bilgiyi de yazayım. Meğer bu dağıtım depolarının taşeronları, hala Migros’ta örgütlü ve yetkili sendika olan Tez- Koop-İş’in eski yöneticilerindenlermiş.  Sadece son süreçte de değil, yıllardır beri Migros emekçilerine musallat olan ve çatır çatır işçi atan US Grup patronu Veysel Cingöz ve MBM patronu Mehmet Emin Meriç’in eskinin “hızlı” sendikacısı birer Migros emekçisi oldukları döküldü son gündemle ortaya.1 Migros açıklamasında alıntı yaparak ifade edeyim: “Bu süreç hepimizi çok üzmüştür…

Migros kurumsal iletişimcileri, sirkatin büyüğünü sona saklamış:

“Migros olarak elbette herkesin geçim sıkıntısını anlıyoruz. Düsturumuz eşit, adil ve hakkaniyetli bir çalışma ortamı yaratmaktır.  Dağıtım Merkezinde Us Grup tarafından maksimum çaba sarf edilip tüm ekonomik koşullar zorlanarak verilebilecek azami zam ile gelir artışı yaratılmıştır. Bu çalışma koşullarını uygun bulan, işyeri sorumluluklarına saygı duyan arkadaşlarımıza kapımızın açık olduğunu önemle belirtmek isteriz.”

Özetle vıcık vıcık bir riyakarlıkla diyorlar ki, taşeronumuz vefalıdır, elinden geleni ardına koymaz, ona (bize) tabi olacaklara kapımız açık, gerisi bizden değil…

Oldukça açık sözlüler, niyetler belli ne diyelim. Ama bizim taraf da fena değildir bilinsin. Hodri meydan!