Düzenin çürümüşlüğü, yoksulluk, pahalılık, işsizlik, kadın ve iş cinayetleri, çocuk istismarları, katliamlar, hukuksuzluklar bir yana adaylık ve sandık bir yana.

Savaşım için direnmek

Siyasi iktidar ve altılı masa arasında aylardır sürdürülen erken seçim ve cumhurbaşkanı adaylığına ilişkin kayıkçı kavgasından çıkan sonuçlar biri siyasetsizlik, ilkesizlik.

Siyasi faaliyet hakkının, seçme ve seçilme hakkının üzerinde tepiniliyor. Genel oy hakkının egemen sınıf ve siyasal temsilcileri tarafından çalınması için ne gerekiyorsa yapılıyor.

Seçim tarihi ve adaylar üzerine bu kadar çok tartışılırken, medya da bu tartışmalarla yalnız kendisinin değil halkın da zamanını boşa geçirtirken patronlar ve siyaseti çıkar aracı olarak gören temsilciler “düzenimiz sürecek, öyle de böyle de sürecek” diyerek ellerini ovuşturuyor.

Düzenin çürümüşlüğü, yoksulluk, pahalılık, işsizlik, kadın ve iş cinayetleri, çocuk istismarları, katliamlar, hukuksuzluklar bir yana adaylık ve sandık bir yana. Ekonomide, siyasette, hak ve özgürlüklerde kandırmaca bir yana düzenin istikrarı bir yana.

Düzeni sürdürmede kararlı oldukları gibi, düzen içindeki çelişki ve karşıtlıklardan yararlanmada, ayakları kaydırmada da sakınca görmüyorlar, kararlılar. Sandıktan çıkan milletvekillerinin, belediye başkanlarının “hukuk” denilen hukuksuzluklarla statülerini ve siyasi faaliyet haklarını kaybetmesinde de milyonlarca oyla parlamentoya giren siyasi partilerin hak mahrumiyeti ya da kapatılma girişimlerinde de çıkar ve pazarlık peşindeler.

2002’de AKP kurulurken ABD diliyle “gayet ekonomik” Gülen cemaati ile “gayet siyasal” Erdoğan/Gül ve milli görüş ortaklığı herkesin gözü önünde başladı ve yıllarca sürdü. Sonrası hukuk ve yargı içine yerleştirerek uyguladıkları formül: pazarlığa girenler, AKP’nin egemenliğini kabul edenler suçsuz, etmeyenler suçlu… Emniyet kaynaklı, terörizm karmasıyla doldurulmuş iddianameler başta Haziran Direnişi olmak üzere birçok davada kullanıldı.   

Muhalefette ne oluyor? İçlerinde önceki AKP’liler de olmak üzere düzenin altı kulvarı bir arada… Kendileri temiz AKP değil… Birileri kanun teklifi verip AKP’ye pas atıyor,    birileri AKP’nin laikliğin üzerine beton dökeceği anayasa önerisine evet diyor, birileri devrim yasaları kaldırılsın diyor.

İktidarı, muhalefeti, hepsi sermaye örgütleriyle iç içe.   

Bütün renkleri aynı anda kirletiyorlar ama biz kirlenmedik, biz kirletmedik diyorlar. Hepsi sömürücü, hepsi kapitalizme emperyalizme bağımlı, hepsi laikliği yok ediyor, hepsi antikomünist ama hepsi demokratız diyor. Seçilme hakkı onların elinde, seçileni gönderme hakkı da bizde diyorlar. Seçme hakkını halkın elinden almak için atılmayan takla kalmıyor.

Sığındıkları limanlardan biri kapsamlı anayasa değişikliği ya da yeni anayasa. Siyasi faaliyet hakkı gibi anayasa yapma hakkını da kendilerinin tekelinde görüyor, gösteriyorlar.

AKP, önce parlamentonun gücünün tek partide toplanmasına, ardından bakanlar kurulu adı altında “lider” yönetimine, devamında 2014’de başbakan yönetimindeki bakanlar kurulu yerine cumhurbaşkanı yönetimindeki fiili başkanlı rejime, 2018’den bu yana da parlamentonun -sermayenin ihtiyacı olan yasaları çıkarma dışında- güçsüzleştirildiği başkanlı rejime ve de bütün bu zaman dilimlerinde sınıfsallığını ve partililiğini gizlemeyen yargıya alıştırdı.

Anayasayı istediği zaman istediği gibi değiştirmeye, anayasa maddesi yaza yaza anayasa tanımazlığa ve bozmalarına alıştırdı.

Cumhuriyeti, ilerlemeci ve aydınlanmacı niteliklerini yıkarken kendine özgü bir yönetim ve hukuk/hukuksuzluk tarzına alıştırdı.

Din özgürlüğü diye diye dinin devlete, hukuka, eğitime, siyasete, ekonomiye ve toplumun yaşam tarzına girmesine; tarikat ve cemaatlerden dernek ve vakıflara kadar, şirket ve holdinglerden siyasi partilere kadar, cami ve Kuran kurslarından çocuk, kadın ve aileye kadar, eğitimden Diyanet İşleri Başkanlığına ve devlet içinde, üniversitelerde kadrolaşmaya kadar dinselliğe ve gericiliğe alıştırdı.

İş cinayetlerine, kadın cinayetlerine, çocuk istismarlarına, kimi zaman tırmanan ve serileşen şiddete ve katliamlara alıştırdı.

Her ne olursa olsun sermaye sınıfının korunmasına, kârlara kâr katılmasına, mülkiyet değişimlerine alıştırdı. Kamusal olanı özelleştirmeye alıştırdı.

Sınırları kevgir olan bir ülkeye, çetelere ve vekalet savaşlarına alıştırdı.

Siyaset, ticaret, devlet, mafya ilişkilerine alıştırdı.

Pahalılığa ve yoksulluğa karşı şükredebilmeye; gericilik ve milliyetçilikle yoğrulmuş düzene alıştırdı.

Kapitalizme, emperyalizme, sömürüye alıştırdı.

Yalnızca AKP mi?

Aydınlanmaya ihanet edenler… Seçimle gelenin seçimle gitmesi gereğini, gitmezse ne yaparsa yapsın iktidarda kalmasını savunanlar… İktidarda olanların seçimle gelenleri devre dışı bırakmasına karşı bir şey yapamayanlar… Kapitalist/emperyalist düzen sürsün ama başkanlı rejim yerine parlamenter rejim gelsin diyenler… Özelleştirmeyi savunup kamuculuğu unutanlar… İşsizleri yedek ve ucuz işgücü, emekçi halkı oy deposu görenler… Halk sokağa çıkıp “iktidar istifa” derken susturup seçimi işaret edenler… Halk “hesap sorulacak” derken “onlar kaçar, kaçar” diyenler… Emekçileri tinsel saldırıyla susturup yönetenler… Çürüyen düzene kılıf üstüne kılıf takanlar… Sermayeyi koruyup, onların sözünden çıkmayanlar… Kul hakkını savunup, direnme hakkını kıranlar… Hepsi… Hepsi aynı gemide.

Emekçiler düzenin ve düzen içi alışkanlıkların, demokrasi yanılsamalarının, sömürünün, kapitalizmin insanlık dışı yüzünün ortaya çıkarılmasıyla birlikte eşitlikçi, adaletçi, özgürlükçü, halkın gerçek yönetiminin yaşama geçeceği bir toplum için savaşır. Yeni hak savaşımları verirken, kazandıklarının geri alınmasına karşı direnir. Siyasi faaliyet, genel oy, seçme ve seçilme haklarını çaldırmadan kullanmak da bu savaşımın içindedir.