Şimdi eğilimin salınımı yeneceği noktaya doğru gidiyoruz. Bu karanlık çağın aynı zamanda sosyalizme geçiş çağı olduğunun bilinciyle davranacağız.

Savaşı beklerken felsefe: Günümüzü sürecin içine yerleştirmek

Uluslararası ilişkiler üzerine köşe yazanlar için zor günler, çünkü tüm dünya nasıl ve ne zaman olacağı ve hangi sonuçlara yol açacağı belirsiz İran’ın İsrail’e misillemesine düğümlenmiş durumda.

Bu bekleme anını en iyisi felsefe ile değerlendirmek.

Felsefe tarihi sınıf mücadelelerinden ayrı düşünülemez, aksine onun ürünüdür. Sınıf mücadeleleri tarihine dayanmadan anlatılan felsefe ise anlaşılmazlığın yanında bir bönlük üretiyor.

Tarih boyunca gerici sınıfların filozofları kitlelere insan aklının zayıflığını ve olaylar üzerine düşünmenin beyhudeliğini vaaz ettiler.

Devrimci sınıfların filozofları ise dünyanın anlaşılabilirliğini, bizden bağımsız bir gerçeğin olduğunu söylediler.

Sonuçta genellenmiş bir gerçek bilgisini ve sömürülen kitlelerin akıllarıyla bunu kavrayabileceklerini ortaya koymak devrimci bir etkiye sahip oldu.

Yine gerici sınıfların beslemesi filozoflar dünyanın değişmezliğini ileri sürdüler. “Tarih bir tekrardan ibarettir” önermesi herkesin kulağındadır.

Devrimci sınıfın filozofları ise doğanın, toplumun ve düşüncenin değişimlerle dolu bir hareket içinde kavranabileceğini kitlelere anlattılar.

Devrimci felsefenin kategorileri değişimlerle birlikte giden sürecin anlaşılması için önemlidir, bir düşünme yöntemi ve disiplini sağlar. Sürecin motoru zıtların birliği ve çelişkisi olduğu için kategoriler de zıtlık içinde bulunur.

Bugün yazının el verdiği kadarıyla az tartışılmış bir kategori çiftini ele alacağız.

Felsefe hiç de anlaşılmaz değildir, aksine günümüzü ve geleceğimizi anlamamıza büyük katkısı olur.

Dünyanın 35 yıldır bir gericilik dönemi içinde yaşadığını görüyoruz. 1990’larda doğanlar hemen hiçbir umut ışığı görmeden bugüne geldiler ve şimdi de topyekûn bir savaş olasılığıyla tehdit ediliyorlar. Karanlığı mutlaklaştırmaları ve metafizik olana, değişmeze saplanıp kalmaları çok doğal.

Ele alacağımız kategori eğilim ve salınım olacak.

Aslında bu kategoriyi belki ilk ele alan Jack London olmuştur. Hemen herkes onun taş devri insanları üzerine yazdığı Ademden Önce başlıklı eğlendirici hikâyeyi okumuştur. Hikâyenin bir yerinde iki arkadaş bir köpeği evcilleştirirler ilk kez. Sonra biri mağaraya döndüğünde arkadaşının köpeği yemek üzere öldürdüğünü görür.

Sakın günümüz Türkiye’sine bakıp “işte tarih bir tekrardan ibaret” demeyin sakın!

Hikâyenin şakacı dili ile taş devri insanı köpeğin öldüğünü görünce “köpeğin evcilleştirilmesi nesiller boyunca gecikecekti” der.

Burada eğilim insan kültürünün giderek daha çok artı ürün üretmesi, daha yerleşik hale gelmesi, tarımı ve hayvancılığı keşfetmeye doğru gitmesidir. Bu eğilimin doğal sonucu olarak köpek türü de insanın arkadaşı olarak evcilleşecektir.

Salınım ise toplumun kararsızlığı, açlık ve tokluk arasında gidip gelmesi, doğaya çok fazla bağımlı olması ve henüz üretmeyip asalakça yaşamasındadır. Bir açlık anında ilk evcilleşen köpek feda edilecektir.

Tekrar kategoriye dönersek, bir kavram çiftinin kategori olarak genellenebilmesi için bilimsel verilere dayanarak doğanın ve toplumun tamamına içkin olması gerekir. Yani, bu kategori fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal hareket içinden soyutlanıp alınmalıdır.

Burada her hareket için bunu yapmaya imkân yok ancak aşağıdaki şekilde iki örnek üzerinden tartışacağız.

İlki, evrenin oluşumunun henüz ilk anlarında hidrojen atomunun çekirdeğini oluşturan protonun ortaya çıkışıdır. Burada eğilim; çok sayıda atom altı parçacığın çok yüksek sıcaklıklarda plazma içinde bulunurken, maddenin soğuması ve birbirinden uzaklaşması ile daha kararlı ve daha bütün madde parçalarına dönüşmesidir. Salınım ise zıtların birliği ve çelişkisi nedeniyle sıcaklığın ve mesafenin artıp azalmasıdır. Evrenin şurasında burasında oluşan protonlar tekrar sıcaklığın artması ile parçalanacaktır. Ancak evrenin eğilimi giderek soğumaya doğru gitmektedir ve sonunda protonlar daha kararlı olarak maddenin temel taşlarından biri olarak evrende yerini alır.

Grafikte iki düşey eksen (evrenin sıcaklığı ve sermaye sınıfının gücü) ayrı ayrı gösterilmektedir. Yatay eksen ise maddenin hareketinde iki farklı zamanı dilimini temsil ediyor. Bunlardan biri evrenin oluşumunda ilk mikrosaniyeleri, diğeri ise 1917 Ekim Devrimi’nin öncesi ve sonrasındaki yüzyılları göstermektedir. Salınıma bağlı olarak ilk proton ve sosyalist devrim oluştuktan bir süre sonra dağılmakta, ancak eğilime bağlı olarak daha kararlı olarak tekrar belirmektedir. (Bilimsel yeni verilerin ışığında diyalektik materyalizm kitabının 2018 baskısından)

Toplumsal harekette ise örnek olarak burjuva devrimlerini ele alabiliriz. Fransız Devrimi’nin gerçekleşmesiyle feodal sınıflar alaşağı edilmiştir, ancak 1815’te Hanedan neredeyse 35 yıllığına geriye dönecek, bir karşı-devrim dönemi yaşanacaktır.

Aynı şekilde işçi sınıfı devrimleri ve sosyalizme geçiş için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Kapitalizmin ürünü olan işçi sınıfı ilk kez 1848’de kendi iktidar ve sosyalizm programına sahip olmuştur. Bundan 30 yıl kadar sonra toplumsal pratik burjuvazinin gücünün azaldığı bir anda işçi sınıfının Paris’te iktidarı alabileceğini göstermiştir. Bu deneyimin sadece birkaç ay sürmesinin nedeni burjuvazinin gücünün salınım halinde olmasıdır. Fransız burjuvazisi yenildikleri Alman burjuvazisinin sınıf desteğini yanına almış ve ilk işçi iktidarını ezmiştir.

Ancak eğilim kapitalizmin yayılması, burjuva iktidarlarının çürümesi, sömürünün şiddetlenmesi, işçi sınıfının hem nicel hem nitelik olarak büyümesi ve siyasallaşması yönündedir. Paris Komününden neredeyse yarım asır sonra işçi sınıfının iktidarı Ekim Devrimiyle birlikte kurulacaktır.

1989 karşı devriminin ise nedenlerini burada ayrıntılı tartışmak mümkün değil ancak burjuvaziye ait düşüncenin Sovyetler Birliği’nde güçlenmesiyle gerçekleştiğini biliyoruz. Salınım eğilimi yenmiştir bir süre için.

Şimdi tarihte aslında bir nokta gibi olan 40 yıla yakın bir karşı-devrim çağında yaşamış genç arkadaşlarımıza eğilimi hatırlatıyoruz.

Ekim Devrimi’nin yaşandığı döneme göre bütün dünya dev bir modern işçi sınıfı ile kaplandı. Üretici güçlerin gelişimi artık kapitalizm altında ilerletilemez duruma geldi. Ve emperyalist rekabet tekrar bir paylaşım savaşının kapısını araladı.

Şimdi eğilimin salınımı yeneceği noktaya doğru gidiyoruz.

Bu karanlık çağın aynı zamanda sosyalizme geçiş çağı olduğunun bilinciyle davranacağız.