"Nazım’ın dizelerini tersine çevirecek bir şekilde 'bunların hepsinden sizde de var, hatta daha fazlası var' demek ve soru sormaya devam etmek, soruları artırmak gerekiyor."

Savaş, barış ve birtakım sorular

“Buyurun” deniyor size,
“buyurun, oturun,” deniyor size,
“konuşup anlaşalım Mister.”
Siz ter ter tepiniyorsunuz.
“Bizde atom bombası var,” diyorsunuz.
“Ondan bizde de var,” deniyor size.
“Ama,” diyorsunuz, “bizde hidrojenlisi de var.”
“Ondan da var bizde,” deniyor size.
“Ama,” diyorsunuz, “bizde,” diyorsunuz…
Boşuna nefes tüketiyorsunuz.
“Sizde, orda, ne varsa,” deniyor size,
“burda bizde de var ondan.”

Nazım, bu dizeleri 1953 yılında, Sovyetler Birliği artık nükleer silah sahibiyken yazmıştı. ABD İkinci Dünya Savaşı’nın bitimine yakın atom bombası yapma hedefine ulaşmış ve iki Japon kentinde, Hiroşima ve Nagazaki’de kullanmıştı. Asıl mesaj ise Sovyetler Birliği’neydi. Sovyetler de o mesajı alarak kısa süre içerisinde kendi nükleer silahlarını geliştirmiş, ortaya böylece Soğuk Savaş’ın “dehşet dengesi” çıkmıştı. İşte Nazım, bu durumu “barış” için bir avantaj olarak görüyor, ABD’ye “sizin sahip olduğunuz silahların hepsi artık bizde de var, yani artık eşit durumdayız, gelin oturalım, konuşalım” diye sesleniyordu.

Bugün artık Sovyetler Birliği yok, Putin’in Rusya’sı var ve o Rusya emperyal hevesleri giderek artan kapitalist bir devlet. Ancak bu, merkezinde ABD’nin bulunduğu başat emperyalist bloğun ve onun ideologlarının tıpkı o zamanlar olduğu gibi bugün de nasıl büyük bir riyakârlık, nasıl büyük bir iki yüzlülük içerisinde olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Örneğin Rusya’nın uluslararası hukuku ihlal ettiği söyleniyor ve bu elbette ki doğru ama sormak gerekmiyor mu: “Siz Kore’de, Vietnam’da, Afganistan’da, Irak’ta, Yugoslavya’da, Suriye’de, Filistin’de, Yemen’de yaptıklarınızı uluslararası hukuka göre mi yaptınız?”

Rusya, “uluslararası hukuku tanımayarak yeni bir müdahalecilik döneminin kapılarını açtı” diyorsunuz ama o kapı aslında çok önceleri, ilkin Yugoslavya saldırısı ile ve sonra da Afganistan ve Irak işgalleriyle açılmış olabilir mi?

Rusya bugün Ukrayna’da işgalci mi peki? Evet, çok net bir şekilde öyle ama siz uluslararası hukuku kendileri için geçerli görmeyerek yakıp yıktığınız yukarıdaki ülkelerde işgalci değil miydiniz, kimilerinde hala işgalci değil misiniz?

Bu işgal, Rus yayılmacılığının bir işareti mi? Öyle olabilir ama Sovyetler’in dağılması sonrası, NATO’nun Doğu Avrupa’da izlediği genişleme politikası da tam olarak bir yayılmacılığa tekabül etmiyor muydu? Ve eğer karşı müdahale gelmese Gürcistan ve Ukrayna da bu yayılmaya dahil edilmeyecek miydi?

Savaşın “demokrasilerle diktatörlükler arasında” olduğunu iddia ediyorsunuz. Peki, birincisi, eğer ülkelerinizin işçi sınıfları yaklaşık 200 yıldır hakları için mücadele etmiyor olsaydı, sosyalizm diye bir rakip olmasaydı, sosyalistler olmasaydı, “demokrasi” diye bir şey olabilir miydi, demokrasiyi kapitalizmin doğal bir sonucu, bir lütfu olarak göstermeye çalışırken yalan söylemiyor musunuz?

İkincisi, sizin “demokrasi”nizin bir şekilde işlemeye devam edebilmesi için dünyanın diğer coğrafyalarında sömürünün, talanın, savaşların, diktatörlüklerin devam etmesi gerekmiyor mu?

Ve üçüncüsü, çıkarlarınız gerektirdiğinde seçilmiş hükümetleri devirip yerlerine darbecileri getirmiyor musunuz, diktatörlerle, petrol şeyhlikleriyle iş tutmuyor musunuz, petrol bekçiliği görevini üstlenmiyor musunuz?

Başta insan hakları olmak üzere evrensel olduğunu öne sürdüğünüz değerler, sadece sizin insan olduğunu düşündüğünüz insanlar için mi geçerli, desteklediğiniz diktatörlerin yönettiği ülkelerdeki “yaşanmaya değmeyen hayatlar” bu değerleri de hak etmeyenler mi oluyorlar?

Güya Nazizm’le savaştığınızı iddia ediyorsunuz ama 2. Dünya Savaşı bittikten sonra işinize yarayacak Nazileri alıp istihbarat teşkilatlarınızın başına geçirmediniz mi, CIA’yi, NATO’yu böyle kurmadınız mı, Soğuk Savaş boyunca Gladio üzerinden birçok ülkede provokasyonlar tertiplemediniz mi, bunlarda faşistleri kullanmadınız mı? Ve şimdi bugün bir kez daha, dün nasıl Suriye’de cihatçıları kullandıysanız, bugün de neo-Naziler üzerinden yeni bir vekalet savaşı vermiyor musunuz?

Güya savaşı, militarizmi mahkûm ediyorsunuz ama dünyanın en büyük silah üreticisi kim, dünyada askeri harcamalara en çok para harcayan ülke hangisi, hangi ülkenin ve müttefiklerinin dünyanın farklı ülkelerinde yüzlerce askeri üssü, yüz binlerce askeri var?

Rusya’nın nükleer silahlarından bahsediyorsunuz, peki en çok nükleer başlık hangi ülkede, hangi ittifakta var? Rakip ülke ve ittifaklarla anlaşarak o başlıkların azaltılması ve sonra da toptan imha edilmesi adına neden sahici bir adım atmıyorsunuz?

Rus işgaliyle birlikte yüz binlerce insan, evini barkını kaybetti, göçmen/mülteci durumuna düştü, bu insanlara kucak açıyorsunuz, ne güzel. Ama kendinizin yakıp yıktığı, talan ettiği, sömürdüğü coğrafyalardan Batı’ya geçmeye çalışan insanlar için duvarlar örüyor, kamplar kuruyor, geri kabul anlaşmaları imzalıyor, onları sınırlarınızdan içeri sokmamak için her yola başvuruyorsunuz. Neden peki, sarışın, mavi gözlü ve medeni dünyaya ait olmadıkları, size benzemedikleri için mi?

Rusya’ya ekonomik yaptırımlar uyguluyorsunuz ama bununla da yetinmiyor ve örneğin, Rus sporcuları müsabakalardan menediyor, Rus sanatçılarına, müzisyenlerine bir tür ambargo uyguluyor, onları işlerinden ediyorsunuz. Aynısı sizin işgallerinizde neden söz konusu olmadı peki, neden tek bir ABD’li sporcuya, sanatçıya bir yaptırım uygulanmadı? Zaten uygulanmaması gerektiği için ortada çok büyük bir iki yüzlülük yok mu?

Uzun uzun Rus oligarklarından, Rus halkını nasıl sömürdüklerinden söz ediyorsunuz, doğru bu. Peki ama SSCB’nin dağılması sonrası bütün bir Sovyet coğrafyasını oradaki işbirlikçilerinizle birlikte neoliberal talana açan siz değil misiniz? Oligark dedikleriniz o sürecin birer ürünü değil mi? Ve hala bugün çoğunun parası, serveti sizin bankalarınızda yatmıyor mu, birçoğu sizin ülkelerinizde yaşamıyor mu, orada yatırım yapmıyor mu? Ve en önemlisi: Sizin kendi oligarklarınız, dolar milyarderleriniz, para babalarınız yok mu, isimleri oligark değil de burjuva olunca, sömürü denilen gerçekliği ortadan kaldırıyor mu bu?

Velhasıl, Nazım’ın dizelerini tersine çevirecek bir şekilde “bunların hepsinden sizde de var, hatta daha fazlası var” demek ve soru sormaya devam etmek, soruları artırmak gerekiyor.

Bunu yapmak ise hiçbir şekilde “şunlar, bunlar olurken neredeydiniz” demek ve Rus işgalini meşrulaştırmak anlamına gelmiyor. Bu soruların hepsi, yaşananlar karşısında sahici bir etik-politik tutum alınabilmesi için sorulması zorunlu olan sorular. “İnsanlar ölürken bunları sormanın kime faydası var” şeklindeki karşı çıkış ise bütünüyle anlamsız. Çünkü bu soruların işaret ettiği şeye, yani küresel kapitalizme ve emperyalist mekanizmalara bakılmadan “savaşa hayır” demek de savaş karşıtlığı yapmak da herhangi bir anlam taşımıyor. Savaşın yaşadığımız sistemin bir ürünü olduğunu görmeden, bunu yüksek sesle dile getirmeden ve sistemi değiştirme iradesini göstermeden, insanlık olarak, barış adına varabileceğimiz bir yer bulunmuyor.