Aytmatov’un öyküsüyle, Özgentürk’ün senaryosu sevgi emek ve hüzünde birleşir. Sovyet işçi İlyas için emek sevgidir, güzel köylü Asya için sevgi emektir.

Sahi emek neydi?

Şu Korona belası, geçen Pazar yaşam ve güzellik dolu bir büyüğümüzü çekip aldı. İçimizi titreten ilkeliliği disipliniyle, hep yüzümüzü güldüren zeka dolu esprileriyle bir Cumhuriyet aydını daha eksildi. Onun yıllarca işine de eşine de benzer saygı ve sevgiyle bağlı oluşuna özendik, ne zamandır aklımdaydı sevgi ve emek üzerine yazmak, sanki artık şimdi zamanı deyiverdi, Zeki Amca için yazıyorum bugün.

Yazı şu meşhur öykü, Selvi Boylum Al Yazmalım, üzerine. Yıllarca önce yazıldı, uyarlandı, bestelendi çok sevildi bu öykü, ben de çok severim. Ama ben başka yönünden severim.

İşte o başka yönü anlatmak istiyorum bugün size.

Selvi Boylum Al Yazmalım (Topolek Moy v Krasnoy Kosinke) Sovyet Yazar Çıngız Torekuloviç Aytmatov’un kitabıdır. Türkiye’de Kırgız yazar Cengiz Aytmatov olarak geçer. 

1928’de Kırgız asıllı baba ve Tatar asıllı annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Çıngız, büyük bir imparatorluğun gözden ve kaynaklardan ırak bir köşesinde, işçi ve köylü iktidarlarının eşit bir bileşeni olan bir Sovyet Cumhuriyetine dönüşen Kırgızistan’da büyür. Ondört yaşına geldiğinde doğum yeri olan Şeker Kasabası'nda Sovyet Sekreterinin yardımcılığını yapar. Hayvancılık üzerine eğitimine devam etmeye başlasa da, hemen sonrasında edebiyata yönelir ve Moskova Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsünden mezun olur. Sovyetler Birliği Komünist Partisi resmi yayını olan Pravda’da sekiz yıl yazarlık yapar. Güçlü bir edebiyat kalemi olan iyi bir öykü yazarıdır, Sovyet Anayurt Savaşı dönemini kendi topraklarından ve kendi dilinden aktardığı Toprak Ana romanıyla 1963’te Lenin Ödülü alır. 

Yazarlığının yanı sıra çeşitli düzeylerde diplomatlık ve kültürel kurumlar, sanatsal organizasyonlar gibi alanlarda yöneticilik ve üyelikleri vardır. Yaşamının son döneminde Gorbaçov’a arkadaş ve danışman olup, 1991 sonrası Kırgız Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti yurttaşlığından Qırğız Respublikası elçiliğine dönmüş olsa da Aytmatov’u tanımlayan Lenin Nişanı sahibi bir Sovyet yazar olmasıdır. Öyküleri de öyledir, Sovyet insanlarını, topraklarını anlatır.

Aytmatov, Selvi Boylum Al Yazmalım öyküsünü 1961’de yazar. Öykü, İkinci Dünya Savaşı sonrası, Sovyetlerin sanayileşme atılımlarıyla yaralarını sardıkları dönemlerde Sovyet Kırgızistan topraklarındaki Tiyen Şan dağlık bölgesinde geçer. 

Bu bölge görkemli dağlar, kilometrelerce uzayan buzul nehirler, derin kanyonlar ve yüksek gölleriyle dünyanın en etkileyici coğrafyalarından biridir. Bölgedeki Issık Gölü dünyanın en büyük ikinci gölüdür. Etkileyici olduğu kadar zorludur da oralar, dağları aşan yollarda üç bin metre irtifa üzerinde geçitler vardır, kar, tipi, buzlanma da eklenince yollar neredeyse geçit vermez hale gelir. Yazı kışı her mevsim sert geçer. Aytmatov’un öykülerinde insanlar kadar bu coğrafya da karaktere bürünür.

Yıllar önce bu bölgenin dağlarına gittim, buzullarında yürüdüm, Issık Gölde yüzdüm. Sonra yine oralarda bir dağda yitirdik Uğur’u (Uluocak). Kırgızistan coğrafyasının bende yeri ayrı, belki de o yüzden çok sevdim Aytmatov’un öyküsünü.

Öykümüze dönelim.

Selvi Boylum Al Yazmalım’ın ana öyküsü, emekçi İlyas’ın bir gazeteciye (bu gazetecinin Aytmatov'un kendisi olması kuvvetle muhtemel) yolları şans eseri üst üste iki kez kesiştiğinde anlatarak paylaştığı kendi öyküsüdür. Gazeteci, ya kurgusal olarak ya da gerçekten İlyas’ın öyküsünün diğer iki kahramanıyla da rastlantısal olarak tanışır, İlyas’ın öyküsüne bu iki kişinin öykülerini de ekler ve biz okuyucular için kurguyu romanlaştırmış olur.

İlyas, liseyi bitirip askerliğini motorlu birliklerde tamamladıktan sonra şoför olarak Ribaçye ulaştırma merkezinde göreve başlar. En büyük hayali gerçekleşmiştir, çalışkan delikanlı Tiyen Şan’ların zorlu yollarında çalışacaktır. Görevi için altına tek çiziği olmayan az kullanılmış ZiL marka1 bir kamyon vermişlerdir, “(ş)urası bir gerçek ki arabamı bir insanı sever gibi sevdim...” der İlyas.

İlyas’ın öyküsünü daha iyi anlamak için buraya bir not eklemek isterim. Öykünün yazıldığı yıllar, savaş yıkımından çıkmış Sovyet topraklarında her dönemden daha büyük bir çabayla ilerleyen elektrifikasyon ve sanayileşme yıllarıdır. Bu seferberlikte makine ve araçların teknolojik donanımı kadar, teknik bilgi, mühendislik ve emek üretkenliğinin artırılması, tümü birden, yurtseverlik başlıklarıdır. Sovyet işçiler, görev ve sorumluluklarının arasında daha iyi daha çok ve daha hızlı üretim için yarışırlar. Udarnik2 işçiler, devlete bağlı üretim ve hizmet birimleri arasında süren sosyalist rekabette öncü rolü görürler. Genç işçiler için ülkelerinin emek kahramanları arasında yer almak en büyük hayallerdendir. 

İşte İlyas da Aytmatov’un anlatımında böyle bir genç işçi olarak betimlenir, işini sever, kamyonunu sever, zor koşulların üstesinden gelmeye, meslektaşlarıyla yarışmaya heveslidir. 

Ulaştırma merkezinde bir gün İlyas’a dağdaki köylerden birindeki kooperatif çiftliklerinin taşımacılığı görevi verilir. İlyas önce köyün çamurlu yollarına sevgili kamyonunu sokmak istemese de görev bilinciyle işe koyulur, nitekim hiç pişman olmayacaktır çünkü gittiği köyde, güzel Asel’e rastlar. 

Asel, güzel, zeki, cesur bir genç kızdır. Kısa sürede tutkuyla severler birbirlerini. Ancak iki genci hayat sıkıştırmıştır, Asel’in kapısında görücüler, İlyas’ın da elinde günlerce sürecek bir taşımacılık görevi vardır. Hızla ve cesaretle karar verirler, Asel atlar İlyas’ın ZiL’ine ve ulaştırma merkezine genç bir çift olarak dönerler. Mutlu mütevazi yaşamları başlar, kısa süre sonra bir oğlan çocukları olur, adını Samet koyarlar.

Derken bir gün İlyas dağın en zorlu yeri Dolon geçidinde yolda kalmış bir başka kamyona rastlar. Geçidin ötesindeki yol bakım istasyonuna malzeme götüren bu kamyonda şoförün yanında bir de yol bakım ustası Baytemur vardır. İlyas bu ikiliye görevlerini geciktirmemek için cesur bir teklifte bulunur ve kendi kamyonuyla onları çekebileceğini söyler. Diğer şoför şiddetle karşı çıksa da Baytemur İlyas'ın gözlerindeki kıvılcımı görmüş ve teklifi kabul etmiştir. Bu riskli ve tehlikeli işte birlikte çalışıp kamyonları geçitten aşırırlar.

İlyas bir yanda  izinsiz ve onaysız olarak yaptığı bu işten huzursuz, öte yanda başardığı şeyin zafer sarhoşudur.

Bu olayın üzerinden çok zaman geçmeden bir gün ulaştırma merkezine Bakanlıktan bir acil durum mesajı gelir. Taşıma yaptıkları hidroelektrik santralinin ivedilikle açılması gerekmektedir. Buna göre bizimkilerden beklenen nakliye hizmetini birkaç kat artırmaları ve hızlandırmalarıdır. 

Merkez çalışanları önlerindeki bu durumu nasıl aşacaklarına ilişkin toplantı yaparlar, bizim İlyas’ın beklediği an gelmiştir. Coşkuyla, kamyonların arkasına romörk bağlayarak iki kat yük taşıyabileceklerini anlatır. Fakat önerdiği şey o an için öyle olağandışıdır ki diğer işçiler İlyas’ı ciddiye almazlar, anlattığına inanmazlar, hatta dalga geçerler. 

Asel’i köyünden kapıp kaçırışından biliyoruz ki İlyas kafasına bir şey koyduğunda artık delidir. Ne yapar eder ikinci römorku gizlice yükletir ve çift kasayla ünlü Dolon geçidine yola çıkar. Ne de olsa daha önce yaptım diye düşünür ama ne var ki bu kez Dolon geçit vermez ve kamyonun arkasındaki römork devrilir. 

O gece ek yükünü dağın ortasında bırakıp eve kaçar İlyas, sonra da günlerce kendine gelemez. Merkezde ceza olarak ofis işine alınır, işçiler arasında alay konusu olur. Asel ile duygularını paylaşmadıkça ondan da oğlundan da uzaklaşır. 

Çok sevdiği işinden ve kamyonundan ayrı kaldıkça emekçi disiplini ve karakterinden de uzaklaşan İlyas, içkiye dadanır, Asel ile karşılaşmadan önce flörtleştiği bir kadınla ilişki yaşamaya başlar, lümpenleşir.

İlyas’ın bu çözülüşünü gözleyen Asel en sonunda başka bir kadınla olan ilişkisini de öğrenince Samet’i de alarak evi terk eder. Al yazmalısını ve oğlunu evde bulamayan İlyas için bu son darbe olur ve o da ulaştırma merkezinden ayrılır ve uzaklarda, hani neredeyse sürgün yerlerde çalışmaya başlar. 

Unutmadan yazayım, öte yandan ulaştırma merkezinde İlyas’ın römork önerisi kolektif bir çalışma ve mühendislikle geliştirilmiş ve kamyonlar geçitte çift kat yük taşıyarak santralin açılışına malzemeyi yetiştirmeyi başarmışlardır.

Tüm darbelerden sonra yıllarca başka bölgelerde dolanıp da neden sonra Tiyen Şan’lara döndüğünde, ancak içkiyle derdini unutabilen sorumsuz bir şofördür İlyas. Ona felaketler getiren Dolon geçidine bu kez sarhoş girer, kaza yapar ve büyük şans eseri onu kazadan Baytemur ve eşi Asel kurtarır. 

Baytemur’u hatırladınız mı? Hani İlyas’ın kamyonunun arkasına bağlayarak geçitten kurtardığı araçtaki yol bakım ustası. Bu büyük rastlantı ile İlyas, al yazmalı Asel’inin artık Baytemur’un eşi olduğunu, işe girdiğini, Samet’in Baytemur’a baba dediğini, üçünün mutlu ve huzurlu bir aile olduğunu keder ile keşfeder. Artık ne Asel’i ne de Samet’i geri alamayacağını anlar.

İşte Aytmatov’un bize aktardığı öykü bu. Kitapta Baytemur’un öyküsünü de okuruz ve Asel ile yollarının nasıl kesiştiğini de öğreniriz ama ben o kısmını artık burada anlatmayayım. Yani aslında Selvi Boylum Al Yazmalım, İlyas’ın yurtsever çalışkan genç bir Sovyet emekçisiyken, üst üste yaptığı hatalar ve biraz da kötü şansı yüzünden nasıl tüm sevdiklerini, işini, kamyonunu, sevgilisini, çocuğunu, yitirdiğini anlatıyor. Hüzünlü bir öykü. 

Pek bizim bildiğimiz, devlerin aşkı öyküsüne benzemiyor değil mi?

O zaman gelelim bizim İlyas’a! Senaryosunu Ali Özgentürk’ün yazdığı, yönetmenliğini Atıf Yılmaz yaptığı, müziğini Cahit Berkay’ın bestelediği, Türk sinemasının en sevilen filmlerinden olan Selvi Boylum Al Yazmalımın İlyas’ına.

Bizim İlyas’ın (Kadir İnanır) öyküsü 1970’ler Türkiye’sinin hallerine uygundur. Aslında bizim film daha çok Türkan Şoray’la canlanmış Asya’nın öyküsüdür. Aytmatov’un Asel’i neredeyse yan karakter iken, Özgentürk’ün Asya’sı dev karakterdir. 

İki öykü aslında oldukça farklı, hatta belki ancak sadece odaklarında sevgi, emek ve hüzün olmasıyla benzeşiyorlar bile denebilir. Sovyet işçi İlyas için emek sevgidir, güzel köylü Asya için sevgi emektir. Ha tabi bir de Sovyet Baytemur ile usta Cemşit dürüstlüklerinde, doğruluklarında, babacanlıklarında benzeşir. Ali Özgentürk’ün aktardığına göre Aytmatov da bu görüşteymiş. Bizim filmi çok sevmiş ancak kendi öyküsüyle senaryonun ancak yüzde on oranında benzeştiğini söylemiş.

Ben, Aytmatov’un öyküsünü çok daha fazla seviyorum ne yalan söyleyeyim, ama Cahit Berkay’ın elinden çıkmış müziği başkasına değişmem. Şimdi bir kez de birlikte dinleyelim mi emek ile sevdiklerimiz, sevgi ile emek verenlerimiz için? 

  • 1. ZiL, Zavod Imeni Likhacheva, Sovyetlerin sanayileşme seferberliklerinin kahraman makinalarının, kamyon ve kamyonetlerinin fabrikasının adı. 1916’da kurulan Moskova Otomobil Fabrikası 1930’da Stalin’in sanayileşme atılımıyla birlikte Zavod Imeni Stalina ZiS adını almış 1956’da Stalin’in ölümünden sonra da fabrika müdürü Ivan Likhachev’in adı kullanılarak ZiL olarak değişmiş.
  • 2. Udarnik işçi, Sovyetlerde üstün verimlilikte çalışan işçiler için kullanılan tanımlamaydı. Udarnikler, ülkenin kuruluşu ve kalkınmasında ve özellikle sanayileşmede öncülük rolü üstlenen işçilerdi.