'Bu coğrafyada içki hemen her dönem her kesimde tartışma konusu olmuştur. Oysa halkımız akla gelebilecek her türlü meyveden damıttığı içkiyi içmektedir.'

Rakı meselesi

Olanı biteni izlemeğe çalışıyorum bana öyle geliyor ki kaçak ile sahte arasındaki fark bilinmiyor. Dilin kullanımındaki savrukluk olmalı, her ikisi de aynı anlama gelmek üzere uluorta kullanılıyor: 

Kaçak rakıdan şu kadar kişi öldü ya da sahte rakıdan ölenlerin sayısı bu kadara yükseldi. Kim bilir, özensizliğin nedeni belki de her ikisinin de aynı kapıya çıktığı inancıdır: 

Rakı işte canım sonuçta aynı zıkkım ha kaçak ha sahte ne fark eder, ikisi de öldürür.

Önce şu, her sahte içkinin kaçak içki olduğu doğrudur tamam ama her kaçak içki sahte değildir. Çok basit, sahte olan hile yoluyla sahi olana benzetilendir, içeni öldürür ya da en iyimser sonuçla süründürür. Kaçak içki ise bu anlamda masum olduğu gibi fiyat bakımından da gayet gönül çelendir.      

Bu topraklarda özellikle kırsal kesimde yüzlerce yıldır devlet tarafından belirlenen resmi çerçevenin dışında üretildiği için adı kaçağa çıkan üzüm, erik,incir gibi meyvelerden damıtılmak suretiyle yapılan “boğma rakı”, hani anladığımdan değil de anlatılanlara göre çoğunluk damak çatlatacak seviyede olduğu yönündedir.  

Şimdi bu üretim faaliyetinin başka türlüsünün çok daha basit şekliyle yüksek dereceli hazır alkolün, etil diyoruz; anason yağı, gliserin gibi ufak tefek katkılarla suyla buluşturulup içkiye dönüştürülmesi şeklinde apartman dairelerine taşındığı bilinmektedir. 

Artık mutfaklar imalathanedir. Ya da kimya laboratuvarı. Pipetler, ölçüm aletleri, enjektörler, cam şişeler… Apartman dairelerinin nispeten dar mutfaklarında yapılan üretim faaliyetini, her daireye bir bekçi hesabıyla durduramayacağını gören ve her aşamada ahaliye ne yapsam da hayatı zehir etsem diye kafa yoran hükümetimiz, bu defa yüksek dereceli alkolü, buna “etil” dendiğine işaret etmiştim, vergi artırımı marifetiyle erişilmesi zor bir mertebeye getirince, “krizi fırsata çevirmek”, soygun düzeninin bir ucundan tırtıklamak isteyen bir takım zevat etil olanı “metil” olanla karıştırıp piyasaya sürmeye başlamıştır. Yüzey temizleyicidir. Ucuzdur. Seri katildir.

Bu yazıyı yazarken haberlere göre ölü sayısı yüz seviyesine yaklaşmıştır. Bu sayı resmi açıklamalara göre Eylül sonlarında başlayıp Kasım başlarında sonlanan Ermenistan-Azerbaycan savaşında Azerbaycan tarafının doksan üçü bulan sivil kaybından fazladır.  

Alkol ve alkolizmle mücadele bütün ülkelerde yapılmaktadır. Yapılmalıdır ve tartışılması bile gereksizdir. Alkol erişimine yaş sınırlaması getirilmesi ve bununla ilgili yol yordam geliştirilmesi gayet doğrudur. Erişimi zorlaştırmak için farklı vergi uygulamalarına başvurulması ve buna bağlı olarak biçilen yüksek fiyatlar da bir mücadele yöntemi olabilir ancak burada ölçü kaçırıldığında bu defa içenlerin daha ucuz olana yönelmesi kaçınılmaz hale gelecektir. Nitekim olan budur. Ölümlerle ilgili yapılan resmi açıklamalarda failin kimliği “metil” olarak ilan ediliyor olsa da metilin yalınızca tetikçi olduğu anlaşılmaktadır. Onu suça yönlendiren ise bitmez tükenmez kaprisiyle talebini ha bire yükselten, üstelik herhangi bir şekilde gelir getirici bir faaliyetin sonucu olarak değil, tamamen tüketicinin sırtına bindirilmek üzere “özel” bir tasarımla piyasaya salınmış olan vergidir. Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) namıyla bilinmektedir.

Güzel. Peki alkollü içeceklere uygulanan diğer vergi kalemleriyle birlikte 70’lik bir rakının üzerine bindirilen yüzde 82,50 lik insafsız vergi oranı vergi kazancına mı yoksa vergi zayiine mi neden olmaktadır hiç merak ettiniz mi?

Ben ettim ve sevgili Google’ye sordum. Sayıştay’ın raporuna göre yasal yerli distile alkollü içki pazarının 2019 yılı sonu itibariyle yaklaşık yüzde 25 oranında daraldığı, 2018 yılında 50 milyon litre olan yurt içi alkollü içki üretiminin 2019 yılında 40 milyon seviyesinde gerçekleştiği ve sadece hani şu özel tasarımla salınan verginin, yani ÖTV kaybının en az 1 milyon 560 TL’ye ulaştığı saptanmış… 

Yani maksat vergi gelirlerinin arttırılması falan değil. Maksat galiba benim aklıma gelen olmalı: 

Yaşam tarzına  müdahale… 

Mesela şunun izahı nasıl yapılabilir, sahiden merakımdır. Tamam, salgın nedeniyle hafta sonu iki gün sokağa çıkma yasağını anladık da peki marketlerin, yeni icattır, içki reyonlarının kapatılması neyin nesi oluyor, işte buna bir mana veremedim. Ne olabilir ki? 

Acaba diyorum Bilim Kurulu virüsün hafta sonlarında içki şişeleri arasında gezinmek gibi şimdilik nedeni tam olarak bilinmeyen tuhaf bir alışkanlığa sahip olduğunu keşfetmiş olabilir mi?

Ya da Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın aile bölümü evlerde içki içilerek geçirilecek iki günün ciddi bazı ailevi sorunlar yaratabileceğini, sonuçta sığınma evlerinde birikecek kalabalıkların “bulaş” riskini arttırabileceğini bu nedenle hafta sonu içki yasağının isabetli olacağını tavsiye etmiş olabilir mi?

Olmadı. 

Bir de Tanrı’nın buyruğu var.  

Yani bir markette bütün reyonlar açıkken yalnızca içki reyonlarının kapatılmış olmasının nedeni bu üç şıkkın dışında başka ne olabilir ki?

Bu coğrafyada içki hemen her dönem her kesimde tartışma konusu olmuştur. Oysa halkımız çoğunluk üzümden, erikten, elmadan, akla gelebilecek her türlü meyveden damıttığı içkiyi kendisine “güzel bir rızık” verdiği için Tanrı’sına teşekkür ederek içmiş, halâ de içmektedir. 

Bakar mısınız, elbette işitip itaat eden için şundan güzel şundan yarayışlı tebliğ ne olabilir:  

Nahl Suresi 67’inci ayetidir:

"Hurma üzüm gibi meyvelerden sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde edersiniz. İşte bunda, aklını işleten bir topluluk için kesin bir mucize vardır…"

Sorunsuz tasasız yaşam sürerken ah o elli okçu!

İşi bozan o elli okçunun işgüzarlığı olmuştur ve İslâm dünyası yuvarlak hesap  bin 400 yıldır bu elli okçunun günahını çekmektedir.

Uhud Savaşı…

Müslümanlarla Mekkeli Müşrikler arasında 625 yılında Uhud Dağı eteklerinde yapılan savaştır. Daha önce Bedir Savaşı’nda fena halde yenilgiye uğrayan Müşrikler hem intikam almak, hem de Müslümanların daha fazla güçlenmelerinin önünü almak için güçlü bir orduyla Uhud önlerine gelmişler ve bizzat Peygamberin komutasındaki Müslüman ordusuyla savaşa tutuşmuşlardır. Zorlu bir savaşın sonunda Müslümanlar sayılarının azlığına rağmen düşman ordusunu dağıtmışlarsa da Peygamberin ikinci bir emre kadar yerlerinden ayrılmamalarını tembihlediği elli okçunun ganimet için mevzilerini terk etmeleri üzerine toparlanan Müşrikler son bir gayretle savaşı kazanmışlardır. Sonrasında yenilginin nedeniyle ilgili yapılan soruşturmada mevzideki elli okçunun bir gece önce sabaha kadar içki içip, zil zurna sarhoş vaziyette savaşa katıldıkları anlaşılmıştır.

İslami yaşam 15 yıl boyunca içkiyle sorun yaşamadan, namaza sarhoş yaklaşmayın ne dediğinizi bilemeyecek kadar içmeyin türünden bazı uyarılarla iyi kötü sürüp giderken, Uhud Savaşı’nın yenilgisinin faturası o elli okçu nedeniyle bütün Müslümanlara kesilince radikal değişimin kapısı açılmıştır:

"Ey iman enler içki, kumar,dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işi pisliktir. Onlardan kaçının kurtuluşa eresiniz."

Bu Maide Suresi 90’ıncı ayettir.

Tekraren söylüyorum, fikrime göre Müslümanların içkiyle olan düzeyli denebilecek ilişkisini bozan bu elli okçu olmuştur. Bunu genelleştirilmesinin nedenini şüphesiz ki yalnızca Tanrı bilir.

Yine fikrime göre marketlerdeki içki raflarına çaprazlama çekilen bantların nedeni budur. Allah’ın bu türden ayrıntılarla uğraşmayacağını bilmekle beraber aklıma başkaca bir şey gelmemektedir. Vesselam.