'AKP, gücünü sürdürdüğü algısı oluşturulmaya çalışılsa da toplum üzerindeki güven duygusu ve hegemonyasını yitirdi. Düşmanlık tohumları saçarak iktidarını sürdürmeye çabalıyor.'

Patronlar ne ister?

Patronlar, yatırım ortamının iyileştirilmesini; finansmana, enerjiye erişmelerinin kolaylaştırılmasını ve ucuzlatılmasını; ücret maliyetlerinin azaltılmasını; devlet teşviklerinin artırılmasını; ekonomide güven ve istikrar sağlanmasını; kârlarının garantide olmasını, ister.

Şimdilerde bu isteklerine, AKP’nin verdiği hasarın giderilmesini içeren beklentileri eklendi. Potansiyel iktidardan; “Ekonomide hızlı bir restorasyona girişmesini… ekonomiye güveni artırmasını… enflasyonda gerçekçi hedefler belirlemesini…rasyonel faiz politikaları uygulamasını…kur makasındaki arızaları gidermesini…” bekliyorlar.

Sermaye, ekonomilerine güven duymadığı ülkelerde yatırım yapmaya çekinir. Türkiye güvenilmeyen ülkelerden biridir. Dünyanın bir çok yerinde kara para cenneti olarak anılır. Bu yüzden de yabancı yatırımcı çekingen davranmaktadır.

Neden gelsin? Türkiye’de yatırım yapmak yürek istiyor: yatırım/teşvik/rant dağıtma kararları, kurumsallığını yitirmiş, geleneği olmayan ofis biçiminde örgütlenmiş ortamlarda, büyük bir olasılıkla gizli yürütülen pazarlıklarla alınıyor. Ve aynı gizlilikle değiştirilebiliyor. Böyle olunca da sadece çılgın projelere, ticari anlaşmaların sınırlarını zorlayacak ölçülerde cazip fırsatlar sunulduğunda birileri bulunabiliyor.

Kapitalizmin açlığına risk iştahı adı verilir. İştahlarını doyurdukça serpilir, gelişirler. Finansmana ulaşamadıklarında açlıklarını gideremezler. Bu yüzden olsa gerek, son yıllarda “hukukun üstünlüğü, eğitim, liyakat, şeffaflık, kurumların bağımsızlığı” gibi ilke ve kavramların önemini anımsadılar, sıkça vurguluyorlar.

Kemal Kılıçdaroğlu, 300 milyar dolar temiz para getirme sözü verirken, aslında patronların finansmana ulaşma olanaklarını artıracağını söylemiş oluyor.

Kapitalizmin en önemli kutsalı istikrar.

AKP, gücünü sürdürdüğü algısı oluşturulmaya çalışılsa da toplum üzerindeki güven duygusu ve hegemonyasını yitirdi. Düşmanlık tohumları saçarak iktidarını sürdürmeye çabalıyor.

Patronlar bu gelişmelerden rahatsız; “…birlik ve beraberlik içinde ve doğru bir yol haritası belirleyip o yolda sağlam adımlarla yürümeyi başarmak” gibi emelleri olduğunu söylüyorlar. Muhalefetin mitinglerinde de yıllar öncesindeki düşman kardeşlerin sımsıkı sarıldığını görüyoruz. Patronların istekleriyle uyuşuyor.

AKP kadrolarını İktidarı yitirme korkusu sardı. Gitmemek uğruna her yolu deneyecekleri algısı uyandırmaya çalışıyorlar. Devlet yetkilerini, kolluk güçlerini kötüye kullanıyorlar, mitinglere saldırıyorlar. Bu tür yöntemlerle isteklerini gerçekleştirmeleri olanaksız. Tam tersi sonuç verdiğini anladıklarında saldırılardaki sorumluluklarını reddediyorlar.

Kimse inanmıyor.

Kaldırımlardan koparılan parçaların su şişesi olduğunu, muhalefetin adam tutup kendilerini taşlattığını ve buna benzer bir dizi garip sözü Bakan, vali gibi yetkili ağızlardan işitince işin ciddiyeti de inandırıcılığı da kalmıyor.

En önemli siyaset eleştirilerinden biri: yolsuzluk… İhale süsü verilmiş ritüeller düzenlenerek ülke kaynakları yerli-yabancı tekellere pazarlanıyor.

Yolsuzlukların üzerine gitmek, hesabını sormak boynumuzun borcu elbette. Ama şunu unutmamalıyız: Yolsuzluğu sadece AKP’nin sırtına yüklersek kapitalizmi aklamış oluruz. Yolsuzluk sınıfsal bir olgudur; sermaye birikim süreçlerinden biridir. Bu sözler AKP’yi aklamak olarak algılanmamalıdır. AKP, Ülkenin kadim sorununu devir almış ve çok daha organize biçime dönüştürmüştür.

Yolsuzlukla mücadele ederken Dünya Bankasının şu tanımından yola çıkarsak yanlış hedef belirlemiş oluruz; “…kamu gücünün, özel çıkarlar için kötüye kullanılması...” Bu tanım, yolsuzluk olgusunu bürokrasiyle sınırlandırdığı için yetersizdir.

Yolsuzlukla mücadeleyi göze alanlar, büyük sermaye karşısında olduğunun bilincine varmış olmalıdır.

Seçimin nasıl sonuçlanacağını bu günden kestirmek kolay değil. Alınan sonuçları, doğrudan başarı ya da yenilgi hanesine yazarsak yanılırız. Mücadelemiz sürüyor, sürecek de…