Türkiye’de emekli olmanın son derece zorlaştığının farkında değil miyiz? İşsizlik, sözleşmeli çalışma, kayıt dışı, sigortasız…

Parçalardan bütün çıkar mı?

EYT mağdurları uzun süredir mücadele ediyorlardı. Seçim konjonktürünün yardımıyla kazandılar.

Sorunun ta 1999’da DSP, ANAP ve MHP eliyle yaratıldığını hatırlarsak emekliliğin zorlaştırılmasının bir düzen politikası olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Emekçilerin kazanılmış hakkı, dönemin sosyal-demokrat, liberal ve faşist partilerinin ortak inisiyatifiyle gasp edilmiş, “mezarda emekliliğe” çevrilmişti. Bu ortaklığa şeriatçı AKP’nin de katılması şaşırtıcı değildir. Neyse ki iktidar partisinin kendisini artık hiç olmazsa bu konuda biraz popülizme mecbur olacak kadar sıkışmış hissettiği bir seçim geldi çattı da, gaspın sonuna gelindi.

Sonuna gelindi mi gerçekten?

İnsanlar belirli bir mevzuat içinde çalışmaya başlıyor ve bunun gereklerini yerine getiriyorlar. Ama oyunun kuralları değiştiriliyor ve emekli olmak için daha “bir ömür” beklemeleri söyleniyor. Kimileri bir ömür bekledi gerçekten. Bir ömür bekledikten sonra kazanabildiler. Bu birincisi.

İkinci olarak, EYT mağdurlarının sorunu çözülürken, önemli bölümü emeğiyle geçinen geniş kamuoyunun mağdurların yanında saf tutmaması sağlandı. “Genç emekli” demagojisi çözüm sırasında diriliverdi. Ne de olsa yirmi yılı aşkın zamandır ana akım medya, düzen partileri, burjuva iktisatçıları bu demagojinin üstünde tepiniyorlardı. Önceki gün Fatih’in (Yaşlı) bir boyutuyla ele aldığı gibi EYT’lilerin kazanımı belirli bir grupla sınırlı algılanıyor, emekçilerin toplamına mal olmuyor. Aynı, işe gitmek için sabahın köründe evinden çıkan işçinin grev nedeniyle çöplerin toplanmadığını fark edip temizlik işçilerine kızması gibi, kendisi daha çalışırken, emeklilerin çalışmadan ücret almalarını anlamlandıramayan emekçiler var…

Sadece kendi dramlarını görüyorlar. Bütünü algılayamıyorlar.

Dikkat edin. Sınıfın belirli bir parçası mücadele edebilmiş, örgütlenebilmiş. Ama o parça “kazandığı” sırada bütünü yanında, arkasında hissetme olanağı olmuyor. Tersine; kazanıma bölünme eşlik ediyor!

Aslında dikkatle bakarsak bu dayanışma için ne ölçüde duyarlılık gösterildiğinin de tartışmalı olduğunu fark edebiliriz. EYT’lilerin ne istediğine ilişkin kamuoyunda şu bilgi var: 1999 emeklilik düzenlemesi geriye doğru işlemesin… Az önceki maç sürerken kural değiştirme esprisi yani. Değişmesin elbette…

Peki, 99 düzenlemesi ne olsun? Türkiye’de emekli olmanın son derece zorlaştığının farkında değil miyiz? İşsizlik, sözleşmeli çalışma, kayıt dışı, sigortasız…

Emekli aylığının asgari ücretin altına düşmesi, asgari ücret kabaca dört kişilik ailenin beslenme giderine denkse, emeklilerin aç bırakılması anlamına gelir. Başka emekçilerin annelerinin, babalarının aç bırakılması. Ama artık ülkemizde buna da ulaşmak kolay değil. Genç emeklilik bir demagoji, çünkü herkes biliyor ki, emekli olanların büyük bölümü kayıt dışı bir emek piyasasına atılmak zorundalar. Elden ayaktan kesilene kadar!

Emeklilik yasası geriye doğru işletilmesin de ileri doğru işletilsin mi?

Başka noktalara da bakalım. Asgari ücretlilerin temsili Türk-İş’e kaldığına göre bu dev nüfus örgütsüz. Ama diyelim ki bir asgari ücretliler örgütü var; mücadele ediyor ve yine bir seçim sıkışmasında dönemin hükümetine geri adım attırıyor. Diyelim ücretin alım gücü korunuyor, üstüne üstlük milli gelir artışından da pay alınıyor.

Kazanım mı? Evet. Ama sınıfın yeniden bölünmesini sağlayacak argümanların neler olacağını şimdiden biliyoruz. Asgari ücretin artmasının enflasyonu körükleyeceği söylenecek. Fiyatlar patron kârı için artacak tabii ki. Ama ücret ve fiyat düzeylerinin birlikte hareket etmesi hiç de yalan olmayacak. Dolayısıyla bütünü görmeyen emekçiler birbirlerini suçlayacak!

Kendi mülksüzlüğünden şikâyet eden işçiler mülkiyetçi sistemi sorgulamadıkça toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan emekçilerin tekrar tekrar bölünmesi kaderdir. Hak arama örgütlenmenin ilk adımı olabilir yalnızca. Devamı gelmezse ve emekçilerin, artık adını koyalım, politik birliği kurulamazsa, sömürü düzeni seçim veya başka ortamlarda pekâlâ parçalı esneklikler gösterebilir.

Bugün de öyle yapıyorlar. Aman enflasyonu körüklemesin diye bir kesimi endişelendiren asgari ücret artışı SGK’nın gelirlerini arttıracak. Ama emeklilerin daha düşük oranda zam almaları sayesinde SGK giderleri daha az artacak. Aradaki farkın bir yol bulunup patronların artan emek maliyetine aktarılacağından emin olabiliriz.

Başlığı hatırlayıp kapatalım köşemizi. Parçalardan bütüne gidilemiyor. Bize bütün emekçileri birleştirecek bir başka zemin ve bir başka çatı gerekiyor. Zemin düzenin kökten değiştirilmesi, çatı ise partiden başka bir şey olamaz.