Bağımsızlık, laiklik, kamuculuk diyen komünistler özelleştirmeyi şiddetle reddediyor, sömürüsüz düzen için emekçileri örgütlü siyasete çağırıyor.  

Özelleştirmeye ret

“Seçimlerden sonra Erdoğan gitse de kalsa da özelleştirme tam hız sürecek. Düzen partileri ekonominin uğradığı yıkımdan yerli ve yabancı patronlara daha fazla kaynak aktararak çıkmayı vaat ediyorlar.” 

Girişteki spotu alıntıladığımız, soL’da yayımlanan “Özelleştirme fırtınası geliyor” başlıklı haber, seçimler öncesi düzen partilerinin ortak noktalarından birine, özelleştirmeye dikkat çekiyor. Seçmeni siyasetin isimlerle değil ideoloji, siyaset ve programlarla ilkeli olarak yapılması gerektiği konusunda uyarıyor.

Haberdeki “Yıllar İçerisinde Özelleştirme Uygulamaları” grafiğinde de görüldüğü gibi 1986-2022 döneminde AKP ağırlığı büyük. Bir yandan da AKP’nin Özelleştirme İdaresi kayıtlarına girmeyen çeşitlilikte özelleştirme yöntemleri kullandığını unutmamak gerekiyor. 

Kabaca özetlersek; 

  1. Kamusal olanın özele aktarılması ya da kamu hizmetinin özel tarafından yerine getirilmesi ne AKP’nin, ne de 12 Eylül 1980 darbesi sonrası siyasi iktidarların başlattığı bir uygulama. Ağırlığı bu dönemlere yığılsa da Türkiye’deki burjuva iktidarlar, merkezi veya yereliyle, kapitalizmin özüne uygun olarak özelleştirmeyi kullandı.   
  2. Özel tarafından ya da aracılığıyla yapma işinin kamu hizmeti/özel, kamu yararı/kâr, kamu mülkiyeti/özel ayrımlarıyla, kamu işletmeciliğinin tasfiyesiyle, verimlilik kıyaslamalarıyla, devlet yapamaz özel yapar önyargılarıyla açıklanması ve tartışmaların buralara sıkıştırılması eksik kalır. İşgücünü piyasa olarak görenlerin, bu piyasayı hukukun da kuşatmasıyla “emek karşıtı” olarak düzenlemesinde, çalışma hukukunun biçimlendirilmesinde kapitalizmin istek ve gereksinmelerine uygunluk özelle/özelleştirmeyle koşut olarak planlandı.   
  3. Konu ulusal alanlarla sınırlı değil. Emperyalizmin etkisi yüksek. Kamuculuğun alaycı tavırlarla kötülenmesi ve reddi, 24 Ocak 1980 kararları, 12 Eylül darbesi ve yönetimi, 1982 Anayasası ve değişiklikleri, parlamentonun işlevsizleştirilmesi, güçlü yürütme modeli, yakın tarihli başkanlı/başkancı rejim geçiş, hukuk ile keyfiliğin bir arada yürütülmesi, başta yargı olmak üzere onay denetimi ya da denetimsizliği, Dünya Bankası ve IMF bağlantıları bütünsel olarak okunmalı. Düzen siyasetinin (CHP/DP kökenli) geleneksel iki partisinin milliyetçi ve dinci partilerle, sendikalarla, dernek ve vakıflarla, hukuk dışı tarikat ve cemaatlerle dallanıp budaklanması, “Türk-İslam”, “Kürt-İslam”, “ılımlı İslam” sentezleri de buraya eklenmeli.    
  4. Sermayenin saldırısı bir yandan ilerici, aydınlanmacı Cumhuriyetin “devletçi” politikalarına, diğer yandan emekçilere yönelirken hukukun desteğine, bu hukuka göre karar veren yargıya gereksinmeleri de vurgulanmalı. 1982 Anayasası sözünde olmasa da özünde buna uygundu. Özelleştirme yasalarla yürütüldü. Ancak Anayasa Mahkemesinin kısmi denetimleri/önermeleri engel olarak görüldü. Sonuçta, AYM’nin “Anayasada devletleştirme var, karşıtı olarak özelleştirmenin varlığı da kabuldür” görüşü, özelleştirmeyi Anayasaya yerleştirmenin dayanağı olarak kullanıldı. 1999’un Ağustosunda, DSP-MHP-ANAP Koalisyonu döneminde “özelleştirme” anayasal güvenceye kavuşturuldu. 
  5. 1999 Anayasal düzenlemelerinde “özelleştirme”, kamu yatırım ve hizmetlerinin “özel”e yaptırılması ve “tahkim” olmak üzere üç konuya yer verildi.
  6. Devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesine ilişkin esas ve usuller yasa koyucuya, yasaya bırakıldı. Bu düzenlemeyle ilkesiz, belirsiz, sınırsız bir yetki devrinin yolu açıldı. 
  7. İkinci olarak daha geniş bir alana girildi. Devlet, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişileri tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerin özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek ve tüzelkişilere yaptırılmasının veya devredilmesinin yolu açıldı. Burada da kamu yatırım ve hizmetlerinden hangilerinin bu yöntemle yürütülebileceği yine ilkesiz, belirsiz, sınırsız olarak yasa koyucuya, yasaya bırakıldı.
  8. Yetmezdi. Anayasaya göre “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açık”tı. Bunun da aşılması gerekiyordu. Yargının özelleştirilmesi diye tanımlayacağımız bir yöntem Anayasaya yerleştirildi. Kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların ulusal ve uluslararası tahkim yoluyla çözülmesi, uluslararası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilmesi öngörüldü.
  9. Özelleştirmeler konusunda Özelleştirme İdaresi Başkanlığının görev ve yetkilerine, istatistiklerine bakmak yeterli olmuyor. ÖİB bu konuda tek yetkili değil. Bir örnek, 15 Temmuz 2016 sonrası OHAL döneminde el konulan kurum ve kuruluşlar için Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun (TMSF) devreye sokulması. FETÖ/PDY terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 133’üncü maddesi uyarınca kayyım atanan/atanacak olan şirketlerdeki kayyımlık görev ve yetkileri TMSF’ye devredildi, söz konusu şirket ve varlıkların satış ve tasfiyesine ilişkin özel hükümler getirildi. Bir başka örnek, Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi. 

Devletin kurum ve kuruluşlarının şirketler gibi stratejik yönetime geçirilmesi,  piyasalaştırılması, ticarileştirilmesi de yukarıdaki değinmelerle birlikte analiz edilmesi gereken konuların başında yer alıyor. 

Özelleştirme konusunda Dayanışma Meclisi üyelerinin çalışmalarının yer aldığı Dayanışma Meclisi Forum Dergisinin, “özel güzeldir’den çökme’ye: özelleştirmeler ve yağma ekonomisi” konulu 2. sayısı önemli bir kaynak. Dergideki yazımda da vurguladığım gibi, özelleştirme yasal ya da yasadışı olması fark etmeden aynı kapıya çıkıyor: yağma ve sömürü.

Düzen siyaseti özelleştirme konusunda ortak. Farklı siyasi partiler aynı siyaseti savunuyor. Bağımlılığa, yağma ve sömürüye, sermayenin emekçiler üzerindeki baskı ve denetimine devam diyorlar, emekçilerin genel oy hakkını çalmaya yelteniyorlar. Bağımsızlık, laiklik, kamuculuk diyen komünistler özelleştirmeyi şiddetle reddediyor, sömürüsüz düzen için emekçileri örgütlü siyasete çağırıyor.