Orta Asya emperyalist hegemonya krizi açısından Avrupa ve Pasifik’ten sonra rekabetin en yüksek olduğu bölge olarak karşımıza çıkıyor.

Özbekistan neden karıştı?

 

Başlıktaki konuya döneceğiz, ama Sri Lanka’ya değinmeden geçemeyiz. Daha önce ele aldığımız bu konu güncelliğini koruyor.

Dünya kapitalizminin bunalımı eşitsiz bir şekilde uluslara yansıyor ve tek tek ulusal ekonomilerin iflas ettiğini görüyoruz. Sri Lanka’da başkanlık sarayını halkın basmasına ve Başkan’ın ülkeden kaçmasına geçen hafta tanıklık ettik.

Saraylar basılabilir, Başkan’lar uçağa binip soluğu yurt dışında alabilir, ama asıl mesele iflasın sorumlusu egemen sınıfın iktidarını koruyup koruyamayacağıdır. Başka bir deyişle emekçi sınıfların özneleri yaşanan krizi iktidarı alabilecek ön hazırlığı yapmış olarak mı karşılamaktadır? Önümüzdeki birkaç yıl için bu soru dünyadaki bütün halklar için en yaşamsal soru olmaya aday gözüküyor.

***

Ama şimdi henüz ortalık biraz sakinken Orta Asya’ya göz atabiliriz.

Orta Asya emperyalist hegemonya krizi açısından Avrupa ve Pasifik’ten sonra rekabetin en yüksek olduğu bölge olarak karşımıza çıkıyor.

Çin’in bir hegemonya projesi olan Yeni İpek Yolu’nun başlıca güzergâhı Orta Asya’dan geçiyor ve güvenliği Sovyetlerden kalma eski hukukuna dayalı olarak Rusya’ya emanet edilmiş durumda. Ancak ABD ve müttefiklerinin bir eli sürekli bu ülkelerin üzerinde ve Rusya ve Çin için bir güvenlik zaafı yaratmaya çalışıyorlar. Ayrıca bu bölgenin önemli doğalgaz, petrol ve maden yataklarına sahip olduğunu ve geniş tarım alanlarını içerdiğini emperyalist rekabet açısından hatırlamamız gerekiyor.

Aşağıdaki haritadan biraz sonra bahsedeceğimiz Özbekistan dâhil olmak üzere Orta Asya ülkelerinin konumuna göz atabiliriz.

Haritada Orta Asya devletleri ve komşuları izleniyor. Bütün Orta Asya devletleri ile sınır komşuluğu olan Özbekistan’ın stratejik bir önemi olduğu sezilebiliyor.

Temmuz başında Özbekistan’ın içinde özerk bir cumhuriyet olan Karakalpakistan’da Anayasa reformu ile ilgili bir ayaklanma oldu. Çatışmalarda 18 kişi yaşamını yitirirken binlerce kişinin yaralandığı bildirildi. Eylemcilerin silah elde etmek için hükümet binalarına girmeye çalıştığı ve bu esnada şiddetli bir çatışmanın yaşandığı anlaşılıyor. Durum kontrol altına alındıktan sonra Özbekistan Devlet Başkanı Şevket Mirziyoyev’in Karakalpakistan başkenti Nukus’u ziyaret ederek Anayasa taslağındaki değişikliğin geri alındığını bildirmesi ve Anayasa metnindeki “egemenlik” hakkını garanti etmesiyle olaylar yatışıyor.

Ne olduğunu anlayabilmek için tarih içinde bazı geri gidişler gerekiyor.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği inşa edilirken biliyorsunuz, görece küçük etnik yoğunluklar otonom bölgeler halinde sosyalist cumhuriyetlerden birine bağlanmıştı. Ağırlıklı olarak Türkçe’nin bir kolunu konuşan Karakalpakistan da bir özerk Cumhuriyet olarak en nihayet Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlandı.

1990’larda Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle Özbekistan bağımsız bir Cumhuriyet olurken Karakalpakistan otonom bölge olarak konumunu korudu ve Anayasa metnine gerektiğinde Karakalpakistan’da referanduma gidilerek ayrılma hakkı tanındı.

Karakalpakistan’ın Özbekistan içindeki konumu aşağıdaki haritada görülüyor.  Özbekistan’ın yüzölçümünün %40’ını oluşturan bu bölge çöllük yapısı ile ancak 2 milyon kadar bir nüfusa sahip. Özbekistan’ın nüfusunun 35 milyon civarında olduğu düşünülürse nüfusun dağılımdaki oransızlık daha iyi anlaşılabilir. Bir de farklı dillere sahip halklar arasındaki iletişim dilinin halen Rusça olduğunu belirtelim.

Özbekistan’ın içinde otonom bir cumhuriyet olan Karakalpakistan’ın konumu izleniyor.

Etnik kökenli sorunlar bir şekilde halledilebilir ve eğer emperyalist devletlerin dahli olmasaydı bu köşede belki bu olaya yer vermeye gerek olmayacaktı. Çünkü en azından Soros’un Açık Toplum Vakfı tarafından Karakalpakistan’ın kışkırtıldığına dair veriler olduğu söyleniyor.

Şimdi tekrar geri dönerek ABD-Özbekistan ilişkilerine kısaca bakabiliriz.

ABD emperyalizminin 2001’deki İkiz Kuleler saldırısını bahane ederek/kullanarak dünya halklarına “terörü önleme savaşı” açmasına kadar geri gidebiliriz. ABD Afganistan’ı işgali esnasında 2001’de Özbekistan’dan askeri üs elde eder. Hanabad Askeri Üssü 2005’e kadar yoğun bir şekilde kullanılır.

Ancak 2005’te Özbekistan’ın Andican kentinde şeriatçı örgütlerin başlattığı ayaklanma ile muhtemelen ABD bağlantısının keşfedilmesi üzerine Hanabad Askeri Üssü kapatılır.

ABD çeşitli renkli “devrim” girişimleri Kırgızistan da tutmayınca buradaki üssünü de kaybeder.  Afganistan’dan çekildikten sonra ABD yana yakıla Orta Asya’da askeri üs arıyor ve Özbekistan’dan bu talebini sürekli canlı tutuyor.

Ancak 2016 yılında Mirziyoyev’in devlet başkanı seçilmesinden sonra liberal reformların başladığını ve halen devam etmekte olduğunu ilave etmemiz gerekiyor. Şu andaki Anayasa değişikliği de bu reformlarla ilgili. Örneğin ölüm cezasını kaldırıyor, bazı demokratik haklar sağlıyor. Ancak bu süreç muhtemelen belli bir sermaye birikimine kavuşan Özbek sermaye sınıfının özelleştirme programı ile ilgili.

Bu süreçte ABD ile olan ilişkilerin geliştiğini görüyoruz. ABD-Özbekistan Stratejik Ortaklık Diyaloğu toplantısı örneğin geçen sene Taşkent’te gerçekleştirildi. ABD sermayesi bölgeye aralanan kapıdan özelleştirme programını teşvik için giriyor.

Ama hiçbir zaman ABD sermayesi yalnız başına gelmez. ABD’nin sivil toplum kuruluşları, renkli devrim mühendisi olan büyükelçileri, basının “özgürleşmesine” dönük eğitim programları vb. ile giriyor Özbekistan’a.
Tabi halen Özbekistan’ın Şangay İşbirliği Örgütü üyesi olduğunu, Rusya ve Çin’in elinin güçlü olduğunu unutmamamız gerekiyor.

Türkiye’nin sürece dahlini daha önce kısaca ele almıştık.

Emperyalist rekabetin Orta Asya’da ne şekilde gelişeceğini anlamak için izlemeye devam.