Gel gör ki o “park” tan çıkınca bitiyor rüya, bu büyük öykünün esas kahramanları, tüm bu e-ticareti sırtlarında taşıyan, alana paketi götüren, satana kârı getiren motokuryelerde kopuyor film.

Öyle mi?

Son soLTV İşçiden programında motokuryeleri gündeme aldık. Program hazırlığı sırasında, sadece motokuryeler değil şu e-alışveriş denen sürecin her yanı döküldü önüme. Programda da kısaca bahsetmiştim, bu e-alışveriş iş modeline İngilizce “dark store”, yani karanlık mağaza deniyor. Daha doğrusu Türkçeye gölge mağaza diye çeviriyorlar da ben karanlık diyorum.

Zorlama kelime oyunu değil, bu iş modeli gerçekten karanlık. Mağaza desen mağaza değil, restoran desen değil, depo desen o da değil. Hizmet sektörünün temel ve gündelik gereksinimlere satış yapan gıda ve market gibi iş kollarında, alıcıyla satıcının, müşteriyle dükkan sahibinin arasını bulan bir iş bu.

Yemek ya da bakkal pazar ihtiyacınız mı var, ve malum sebeplerden evden ofisten çıkamıyor musunuz, işte bu karanlık mağazaların dijital kapısını tıklıyorsunuz, önünüze binlerce seçenekle mağaza kapıları açılıyor, seçiyorsunuz, beğeniyorsunuz, bir iki tıkla, sipariş verip, üç dört tıkla ödemenizi yapıyorsunuz, hop sipariş kapıda.

Alan memnun satan memnun, ama tabi en mesut aradaki girişimci. Nitekim bir röportajında, YemekSepeti/Banabi CEO’su Nevzat Aydın 2019’da kendi deyimiyle “yeni oyuncağı”nın başarı hikayesini anlatırken pek güzel ifade ediyor mutluluğunu: “Banabi bana çok iyi geldi…”

Bana ise, bu Banabi meselesi pek iyi gelmedi. İşçiden program hazırlığı demiştim ya, sadece hazırlık da değil, motokurye arkadaşlarla sohbetimizden, programın çekilip, hazırlanıp yayınlanmasından da sonra devam etti, bizim arkadaşlar orada çalışmıyordu ama işte motokuryelerin gerçeklerini serdiklerinde ortaya, takıldım ben bu Banabi’ye.

Fakat takılınmayacak gibi değil, YemekSepeti’nin taa 2001’e uzanan öyküsünde nasıl parlak bir girişim aklının yattığı, yıllar içerisinde istikrarla gelişip, bu karanlık sektöre yerleşip sonra 2015 yılında dünyanın en büyük online yemek sipariş platformu Delivery Hero bünyesine katıldığı, Banabi ismiyle yemek siparişinin yanına market alışverişi alanını da kattığı, bugün 8 bini aşan çalışan sayısına ulaştığı… Büyük öykü bu, çok büyük.

Üstelik öyle sıkıcı şirket büyütme öykülerine de benzemiyor. Parlak zekalı, uyanık, aykırı, eğlenceli, esprili CEO Nevzat Aydın, bu öyküyü bizzat kendisi türlü türlü biçimlerde anlatmayı da pek seviyor. “Hızlı ticarette” öncüyüz, bunu sürdürmek için herşeyi yaparız diyor, Banabi gibi “yıkıcı” (disruptive, diyor kendisi İngilizcesiyle) “yeni oyuncaklar” var planımda diyor. İnternet, teknoloji ve pazaryerine (market, yani) on milyonlarca dolar yatırım yaptım, daha da yapasım var diyor.

Yemeksepeti/Banabi’nin bir ofisi var, daha doğrusu bir kompleksi var gözlerinize inanamazsınız! Bir “istihdam markası” olduğunu iddia eden Google yanında, tozlu noter ofisi gibi kalır. Bilmem kaç katlı, katlar arasında içinde tek kişilik yataklı kompartmanları (yanlış okumadınız yatak, yatıp uyumalık yatak!) olan. Her katı başka “design concept” ile döşenmiş, hiç mi hiç paradan kaçınılmamış. Her köşesinde Nevzat Aydın’ın özel koleksiyonundan sanat eserleri bulunan, spor salonlu, cafe’li barlı, playstation’lı falan rüya gibi bir çalışma kompleksi, Yemeksepeti Park.

Rüya gibi dedim, hiciv değil, samimiyim. Böylesine bir çalışma ortamının neresini yerebilirim ki? O ofislerde çalışan yazılımcılar, çağrı merkezi operatörleri, planlamacılar, pazarlamacılar, tasarımcılar, muhasebeciler, müşteri ilişkileri uzmanları, araştırmacılar, analizciler, temizlik görevlileri, güvenlik görevlileri, idari görevliler, herkes, hepsi, sonuna kadar hak ediyorlar eminim böylesine insanca bir ortamda çalışmayı. Eğer gerçekten bu tasarım, çalışma koşullarına saatlerine, ücretlerine de yansıyorsa, güvencedeyseler, helali hoş olsun her birine.

Gel gör ki o “park” tan çıkınca bitiyor rüya, bu büyük öykünün esas kahramanları, tüm bu e-ticareti sırtlarında taşıyan, alana paketi götüren, satana kârı getiren motokuryelerde kopuyor film.

Yemeksepeti Park’ın yataklı kompartmanlarının camından aşağıda, karda kışta, yağmurda çamurda, sıcakta soğukta iki teker üstünde, uzun saatlerle, molasız, gecesiz gündüzsüz “paket atan”; bırak esnek mesai saatlerinde playstation oynamayı, iki paket arası yemek yemeye fırsat bulamayan; kendi deyimleriyle “meslek hastalıkları ölmek” olan motokuryeler belirince işte o öykü öyle değil diye isyan edesi geliyor insanın.

E ama motokuryelik doğası gereği zor iş, ne yapsın Banabi CEO’su mu diyeceksiniz? Yüzlerce çalışanı rüya ofislerde çalışıyor o kadar da olsun hem bak ne kadar samimi, esprili ortam mı diyeceksiniz?

Demeyin.

O rüya ofislerde yüzlerce çalışan, hak ettikleri koşullarda çalışıyor olabilir, ama binlerce motokurye için günler başka yaşanıyor. Açın bakın Yemeksepeti/Banabi’nin kariyernetteki ilan sayfasına. Tanıtım için koydukları videodaki sahne nerdee, ilanların yüzde doksanında aradıkları motokuryeleri karşılayacak sokak nerde.

soL’da da anlatıldı, Banabi motokuryeleri en doğal ve temel haklarını, sendikal örgütlenme haklarını kullanmış ve DİSK Nakliyat-İş’te örgütlenmişken, pazarın öncü oyuncusu Yemeksepeti Banabi, yaptı numarasını, kuryeleri için işyerlerinde, 15 No’lu ‘Taşımacılık İş Kolunu’ 10 No’lu ‘Ticaret, Eğitim, Büro İş Koluna’ çevirdi. Bir çalım ile iki bin işçinin sendika üyeliği boşa düştü.

Nevzat Aydın yine bir röportajda, rüya ofislerinde esprili bir tasarımla döşenmiş bir odanın kapısını gösterip diyor ki, “Burası bizim işe alımlar için görüşme odamız, görüşmeye gelenlere ilk sorum şu: Tutkun ne?”

Tutkun ne öyle mi? Bu soruyu binlerce motokuryeye de sordun mu Banabi CEO’su? Somalı madenci abimizin değişiyle bir daha:

 “Öyle mi?..”

soL TV'de İşçiden programı