Çok değil iki yüzyıl içinde Ortadoğu bu materyalist ve menfaatçi yeni dinden usandı, haliyle İslamiyet öncesi inançlar yeniden ortaya çıktı. Baskı varsa direniş de olur.

Örtünün arkasında

Ortaçağ Ortadoğu’sunda, doğu İran halklarından oluşan göçebe kabileler federasyonu olan Partlar zamanından bu yana, Hindistan çevresinde Budizm’e, Semerkant, İran ve Ermenistan’da Zerdüştlüğe, Mezopotamya’da Sâbiîlik’e, Suriye ve Küçük Asya’da Hıristiyanlık’a inanılıyordu. Birbirine benzeyen bu dinler, 7. yüzyılda, özellikle dünyevi egemenliği amaç edinmiş olan İslamiyet tarafından sindirildi. Çok değil iki yüzyıl içinde Ortadoğu bu materyalist ve menfaatçi yeni dinden usandı, haliyle İslamiyet öncesi inançlar yeniden ortaya çıktı. Baskı varsa direniş de olur.

O iki yüzyıl içinde İslamiyet yayılmış, Medine’den çıkmış, Şam’a yerleşmişti. Bu yeni din monofizit Hıristiyan etkileriyle dolu olduğundan yayıldığı yerlerdeki Nasturi ve Parsi halka bir Batı istilası gibi görünmüştü. İstilaya karşı ayaklandılar. Ayaklananlar Hariciler veya Karmatiler, İslam’a karşı gelenler, olarak adlandırıldı. Karmatiler 869 yılında Abbasiler’e karşı düzenlenen “Zenc isyanı”da, zenci kölelerin isyanıdır, ortaya çıktı. Sonra hızla yayıldı, kısa zamanda Suriye’yi, Irak’ı ve Mekke’yi ele geçirdi. İsyancılar Mekke’yi yaktı, Hacer-ül Esved’i alıp götürdü. Sadece savaşmakla yetinmediler, “Mutezile” adı altında, ayrılanlar-uzaklaşanlar-bir tarafa çekilenler anlamındadır, Müslüman rasyonalizminin önderleri oldular. Akılcılık dinin panzehridir.

Sufizmin kökenleri bu direnişlerdedir. Sufiler tarikatın gerçek amacını çok ustaca, kutsallık ve erdemlilik görüntüsü arkasına saklamayı beceriyorlardı. Bazıları işi Allah ve peygamber olduğunu ilan edecek kadar, Hallac, ileri götürdü. Çarmıh, her zaman yeni inanç taşımanın bedelidir. Bazıları ise Allah’a olan sevgilerinin kendilerini Sünniliğin diğer bütün kurallarından kurtardığını iddia ediyordu. Şeriat artık hükümsüzdü. Şarkı, müzik, hatta içki ibadete geri döndü. Bazı tarikatlar göğün görülen hareketinin sembolü olan kutsal bir dansı, Sema, müzik eşliğinde eda ediyorlardı. Sufizm İslam’dır ama İslam değildir. Hayatı daraltan, boğan dünyevi resmi dine karşı mistik bir direniştir.

Ama öte yandan İslamiyet bu etki ve direniş sayesinde Medine Araplarının inancı olmaktan çıktı, şehirli, evrensel bir din düzeyine yükseldi. Yayıldıkları yerlerdeki kültürler ve inançlarca kabul edilebilir bir şekle büründü. Bahriye Üçok çevirisi Ali Mazaheri’nin “Orta Çağ’da Müslümanların Yaşayışları” ve imzasız “Hanif İsevilik ve Kuran” kitaplarından aktardım, inancın kısa evrim tarihidir.

***

Abartı içermiyor, İslam gerçekten de dünyevi bir dindir. Tarihi boyunca en belirgin hedefi dünyevi iktidardı. Haliyle inançları da kitapta durduğu gibi durmuyordu. Muaviye döneminde Mekke ve Medine içki sofralarıyla ünlüydü. O sofralara her türlü müzik de eşlik ederdi. Emevi halifelerinin çoğunun içkiye düşkün olduğu kaynaklardan anlaşılıyor. Emekli Müftü İhsan Özkes, CHP’ye biat ettiği dönemde yazdığı kitabında hangi halifenin haftada kaç gün içtiğini ayrıntılarıyla anlatıyor. O kadar ki aralarında sarhoş olmak için Cuma’yı seçenler de vardı. Demek, bugün kutsal ilan edilen pek çok şey o günlerde sıradan kabul ediliyordu. Din de sıradan bir devlet işiydi. Şeriat kalabalıklar içindir. Devleti yönetenler ise “şeribül leyli ven nehar”dı, şimdi müptela demeyi tercih ediyoruz. Kabe’yi yakıp, kutsal kara taşı götürüp kıranlar da müslümanlardı, henüz bunların üstüne kutsallık örtüsü serilmemişti. Örtü zamanın işidir. Din saltanata dönüştükçe, İhsan Özkes’in kitabının adıdır, kutsallık örtüsü de genişlemiş her şeyin üzerini kaplamıştır.

Dinler tarihi, örtüye direnişin de tarihidir. Din doğuşundan itibaren gündelik hayatı belirlemek iddiasına sahipti. Ama o sırada gündelik hayat da dini belirliyordu. Her inanç, her düşünce halkın diline çevrilmekle maluldür. Saf inanç veya saf düşünce mümkün değildir. İslamiyet de yayıldığı yere, kültürüne göre şekil alıyor, dönüşüyor haliyle. Arabistan’da başka, Suriye’de başka, Türkiye’de başka bir din var. Halklar onu alıp kendi diline çeviriyor, yorumluyor, kültürüne, yaşayışına uymayanı dışarıda bırakıyor. Fethedenler fethediliyor. Buna, uzun dönemde, evrim diyoruz. Dinler de değişiyor, halkın kültürel süzgecinden geçiyor, şekilleniyor.

Tabii bu direnişe, bu evrime tepki de var. Selefilik diye biliyoruz. Selef; İslâm peygamberi, sahabeler ve onları görerek tâbî olanlardan oluşan küçük grup bu adla anılıyor, dinde önde olanlardır. Önde olduklarına göre hata yapmalarını da mümkün değildir. Peygamberin yanıldığı düşünülemez. Öyleyse dini yozlaşmadan kurtuluş önde olanları rehber almak ve onların anlayış ve icraatlarını hiçbir yorum, ilave veya eksiltme yapmaksızın uygulamaktadır. Selefiliğin evrimi yok saymak üzere, o ilk çağa dönme iddiası var. Bu Şam’dan yeniden Mekke’ye dönüş anlamındadır. Böylece Sufilikten IŞİD’e de dönmüş oluyoruz. Sonuçta ortaya çıkanın ilkel ve vahşi görünmesi, üzerinden atlanan bin 500 yıl nedeniyledir.

***

İslam’da kölelik hep var. Bundan öte inanç tanrıya kulluğa dayanıyor zaten. Köleci toplumda kölenin sadakat göstermesi beklenir. Kulluk köle için iyidir. Kadın için ise imanın şartlarından biridir. Eğer üst sınıftan değilse, cariye olmasa bile köle gibi sadık olması beklenir. Örtü, olası sadakatsizlikleri önlemek içindir.

İran’da gördünüz, kısa sürdü kulluğun hükmü. Kadınlar başlarına zorla geçirilen örtüyü yırtıp attı. O vesileyle mollaların örtüsü de yırtıldı, dinin arkasına saklanmış zalim, sömürgen bir asalaklar sınıfı göründü kavuğun altından. Sadece İran’da değil, bütün “İslam dünyasında” patlamaya hazır bir bomba bu. İslamcı modern hayatla baş edemiyor, onu bin 500 yıl öncesinin kalıplarına sığdıramıyor. Kadın kul değil artık, cariye değil. Kapitalizm onu kitleler halinde atölyelere, fabrikalara sürdüğünde eski anlamında kul olma ihtimalini de ortadan kaldırdı. Başını zorla örtemezsiniz artık, inanmaya zorlayamazsınız. Kaldı ki önde olanların, selef, modern hayatı karşılayacak bir sözleri veya sünnetleri yok. Dünle beraber gitti düne ait ne varsa, zorlarsınız kırılırsınız. İran şeriatının makus talihi budur.

Zorladılar, bir nefret objesine dönüştüler haliyle. İran’ın yeni milli sporu molla kavuğu tokatlamak. Humeyni’nin resimlerini yıkıyorlar her yerde, evini kundaklıyorlar. Ali Şeriati öldü kurtuldu, yoksa direnişçiler onun da kimyasını değiştirirlerdi. Direniş baş gösterdi mi kutsallığı kayboluyor eski inançların ve eski masal kahramanlarının. Kıldan tüyden işlere dönüşür her şey. Bir kadının saçının teli elinizi kolunuzu bağlar, inancınızı ve iktidarınızı yıkar.

***

Laiklik tepelenince bizde de saklandıkları mağaralarından çıkıp geldi selefi sürüler. Yedinci yüzyılın ahlakını vaaz ediyorlar her yanda, önde gelenlerin sünnetine çağırıyorlar her birimizi. Onlardan biri inancının üç yaşında beş yaşında bebelerle evlenmeye izin verdiğini söyledi birkaç yıl önce. Direnişle karşılaştı haliyle. Olmaz, yapamazsınız, söyleyemezsiniz dedik. “Dinimizin gereğidir” dedi. E dininde cariyelik de var, ne yapacaksın, köle pazarı kurup kadınları alıp satacak mısın? Yapamadı, yapamaz. Diyelim ki dini öyle emrediyor, o şartta da yırtar, tarihin çöplüğüne atar hayat. Bunun nasıl bir mücadele olduğu artık karar altındadır, ilgilenenler aşağıdaki adresten bakabilir.1

***

Selefi karanlığının sonun yaklaşıyoruz. Büyü bozuldu, kutsal halesi silindi yobazın. Hayat her yerde yırtıp atıyor ahir zaman gericisinin kendine biçtiği donu. İddia ettikleri gibi inançlarında herhangi bir huzur belirtisi yok. Tam tersine ölümcül bir virüs gibi girdiği toplumu bozuyor, geriyor, karıştırıyor. Hariciler veya Karmatilerin ruhu dolaşıyor ortalıkta haliyle. Ama bu yolun da çıkmaz yol olduğunu artık biliyoruz. Dine akıl yükleyemezsiniz. Laiklik farzdır!

İran’da gördünüz, kısa sürdü karanlığın hükmü. Kadınlar başlarına zorla geçirilen örtüyü yırtıp attı. O vesileyle mollaların kavuğu da düştü, dinin arkasına saklanmış zalim, sömürgen bir asalaklar sınıfı çıktı altından. Sadece İran’da değil, bütün “İslam dünyasında” patlamaya hazır bir bomba bu. İlhamını dinden alan bütün gerici düzenler çökecek, kapitalizm dahil. Büyük insanlık ailesi, insan olarak kalacaksa eğer, kendi aydınlanmasını yaratmaya mecbur. Örtülerini kaldıracağız bütün eşitsizlikçi düzenlerin, kavuğunu tokatlayacağız bütün yobazların, zalimin kutsal keli görünecek altından. Ama önce eşitlikçi, laik, özgür bir cumhuriyet...