Bir de ODTÜ ormanı için direniş çağrısı yapıldı. Bu çağrı da önemli. Çünkü ne ODTÜ ormanı sıradan bir ağaçlı arazi ne de bu araziye göz koyanların derdi basit bir bayındırlık konusu.

Orta Doğu’nun ormanı

Yazının başlığı 1977 Haziran’ında ODTÜ’de jandarma tarafından sırtından vurularak öldürülen öğrenciye yazılan ağıtın dizelerine gönderme yapmak için seçildi.

“Gökte bulut yan yan gider / Yaralarından kan gider / Töresi batası dünya/ Kahpe kalır şahan gider. Ortadoğunun dumanı / Jandarma bilmez amanı / Ertuğrul'a düğün ettik / Ot biçim orak zamanı…
Hasına canım hasına / Haber salın babasına / ODTÜ'de bir yiğit ölmüş / Kuşlar dönüyor yasına…”

Ertuğrul Karakaya, o dönem ODTÜ’de Öğrenci Temsilcileri Konseyinin yönetim kurulu üyesi ve sözcüsü. Devrimci, ilerici, eylemci bir öğrenci. Ertuğrul, Şubat 1977’de  öğrencisinden, öğretim üyesine, idari personeline, tüm ODTÜ’lülerin karşı çıkmasına rağmen dönemin siyasi iktidarı tarafından atanan Hasan Tan’a yönelik direniş eylemlerinin de ön saflarında yer alıyor. “Hasan Tan İstifa!” boykotunda ve eylemlerde sözcülük yapıyor, göz önünde dimdik duruyor.

Sonra bir gün, 8 Haziran 1977’de ODTÜ’nün Eskişehir yolundaki A-1 kapısında jandarma tarafından ihtarsız ateşle, sırtından vurularak öldürülüyor. Hatta jandarma Ertuğrul’u vurmakla da yetinmeyip süngülüyor. Dönemin Ankara Valisi Durmuş Yalçın’ın jandarmayı aklamaya dönük kamuoyu açıklaması üzerine ertesi gün, ODTÜ Öğretim Üyeleri Derneği, Öğrenci Temsilciliği ve Sosyal-İş Sendikası yöneticileri bir ortak açıklama yapıyor ve öğrenci liderinin jandarma tarafından kasten öldürüldüğünü açıklayarak, güvenlik güçlerinin 
tarafsız davranmasını ve Hasan Tan'ın ODTÜ'den derhal ayrılmasını istediklerini belirtiyorlar.1

Geldik bugüne. ODTÜ’de bir kez daha, öğrencisinden, mezununa, öğretim üyesine, personeline, emekçisine, Ankara kentindeki yurttaşlara ve dahi çok geniş bir Türkiye kamuoyuna milyonlarca insanın çeşitli sebeplerle karşı çıktığı “atanmış” bir ODTÜ Rektörü ve yönetimi var. Bu “atamanın” yapıldığı 2016 yılından beri, ODTÜ’de çok şey değişti. ODTÜ öğrencileri, akademik kadroları, diğer emekçileri ve mezunları olarak yaklaşık altı yıldır hop oturup hop kalkıyoruz. İlk yıllarda, liyakatın, akademik ahlakın, bilimin ve ODTÜ ilericiliği ile devrimciliğinin birikimine ve gücüne güvenerek, kararlı, örgütlü ve iyimserdik. En azından ben kendi adıma öyleydim.

Şimdi artık değilim. İyimser değilim yani, kararlılık ve örgütlülük elbette baki.

ODTÜ’de son altı yılda, olan bitenin tümünü burada sıralamak niyetinde değilim. Nitekim tümünü tek yazıya sığdırmak da olanaksız. Kampüste öğrencilerin üzerine sürülen atlı polis timleri, patlayan gaz bombaları, iptal edilen sınavlar, ertelenen dersler. Tartışma listelerinden, sosyal medya hesaplarından istihbarat toplayan yöneticiler. Kapatılan öğrenci toplulukları, engellenen etkinlikler. Kampüs içerisinde zorbaca gözaltına alınan öğrenciler. Bunun daha akademik birimleri, emekçilerin çalışma koşulları, eğitim öğretim başlığı, mezunlarla ilişkileri var. Neresine, hangi birime, hangi bileşene yakından baksak sayfalarca yazı çıkar.

Ben bu yazıda sadece şu içinde olduğumuz günlerde karşımıza dikilenleri yazmaya çalışacağım. Sadece bu hafta tek günde, 27 Temmuz Çarşamba, üç ayrı direniş ve eylem çağrısı yapıldı ODTÜ’de. 

Birincisi, ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsünde öğretim üyesi olan dostum Doç. Dr. Yonca Özdemir’in akıllara durgunluk veren işten atılma sürecini ve bundan sonra yürüteceği mücadeleyi anlattığı Açık Ders etkinliğiydi. Yonca’nın başına gelenler soL’da da haber olmuştu. O da mücadelesini bundan sonra, gerekçe gösterilmeden açığa alınan araştırma görevlileri, Sosyoloji Bölümü'nden Sibel Bekiroğlu ve Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü'nden araştırma Mehmet Mutlu’nun direnişlerinin yanına ekleyecek.

İkinci başlık, sizlerin de haberdar olduğunu ve yakından izlediğini tahmin ettiğim ODTÜ mezuniyet töreni konusuydu. Önce, ODTÜ Rektörlüğü, 2022 yılı mezuniyet töreninin “farklı grupların kendi amaçları için” kullanacağını ihbar aldıkları bahanesiyle Devrim stadyumunda yapılmayacağını açıkladı. Bunun üzerine tüm öğrenci, akademisyen, mezun ve emekçi örgütleri ile üniversitenin hemen tüm fakülte ve bölümlerinden benzer yönde tepkiler geldi. İstisnasız tüm ODTÜ’lüler Rektörlüğün kararına karşı görüş bildirdi. Sonra Rektörlük, bir kez daha aynı içeriğin birden fazla tekrarlandığı bir ikinci duyuru ile kararından dönmediğini açıkladı. İşte geçtiğimiz Çarşamba bir de bu direniş ve mücadele başlığı için çağrılar paylaşıldı. Öğrenciler “Devrimsiz mezuniyet olmaz!” dediler ve 6 Ağustos’ta umudu yeşertmek için Devrim stadyumunda mezuniyette yerlerini alacaklarını açıkladılar. Aynı başlıkta mezunlar da 30 Temmuz Cumartesi günü düzenlenecek mezunlar gününde Rektörlük önünde 6 Ağustos Devrim Stadyumu mezuniyet töreni talebi için buluşacaklarını açıkladılar. 

Gelelim üçüncü başlığa. 

Bu hafta bir baktık ki, 2017 yılında, yine tüm ODTÜ bileşenlerinin itirazına rağmen ODTÜ rektörlüğü ile imzalanan bir protokole dayanarak  Melih Gökçek’in bir Cuma gecesi baskınıyla 12 binden fazla ağacı yok ettiği “rant yolu” inşaat alanına bu kez de Mansur Yavaş’ın makinaları dalmış. İşte bu yüzden aynı Çarşamba günü, bir de ODTÜ ormanı için direniş ve mücadele çağrısı paylaşıldı.

Bu çağrı da önemli, en az diğerleri kadar. Çünkü ne ODTÜ ormanı sıradan bir ağaçlı arazi ne de bu araziye göz koyanların derdi basit bir bayındırlık konusu.

ODTÜ arazisinin Ankara kentine bir orman ekosistemi kazandırmak için kullanılması planı üniversitenin kuruluş yılı olan 1956’dan başlatılmış. Birkaç yıl süren arazi sınıflandırma haritalarının hazırlanması çalışmalarının ardından ağaçlandırma başlamış. O yıllarla ilgili hazırlanan belgeseller ve yazılardan bu ağaçlandırma etkinliklerinin başlı başına bir kentleşme ve aydınlanma şenliğine dönüştürüldüğü anlaşılıyor.

Temel amacı rüzgar ve toprak erozyonunu engellemek olan bu ağaçlandırma planında, toprak ve iklim koşullarına uygun türler titizlikle belirlenmiş. Planda hedeflenenlere ulaşılmış olmalı ki, ODTÜ Ormanı, Kültür Bakanlığı tarafından 1995 yılında Doğal ve Arkeolojik SİT Alanı olarak ilan edilmiş.

Bugün ODTÜ ormanındaki doğal çevrede tablo şu: Orta Anadolu’da yok olmaya yüz tutmuş flora ve fauna türleri; kurt, tilki, keklik, tavşan, yılan, kaplumbağa vb gibi bir dizi vahşi hayvan; yüz kırktan tan fazla kuş türü; göl / göletlerde yaşayan çeşitli balık türleri; kayısı, ahlat, iğde, erik, elma ağaçları; buz gibi suların aktığı çeşmeler; patikalar, koşu ve yürüyüş yolları; kaya blokları; dereler tepeler, daha neler neler.

Sadece doğal çevre de değil. ODTÜ arazisi içerisinde tarihi milattan önce 6. yüzyıla dayanan Geç Frig Çağından bir de antik yerleşim alanı var. Yalıncak köyü, neredeyse üniversitenin araziye yerleştiği yıllara kadar iskan yeri olarak kullanılmış bir tarihsel mekan. Geniş bir alana yayılmış bu şehir harabesinde 1930’ların başlarından itibaren kazı çalışmaları yapılmış. 1962-1964 yılları arasında ODTÜ ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi işbirliği ile Burhan Tezcan başkanlığında kazılar gerçekleştirilmiş. Daha sonra 1965-66 yıllarında ise kazıya Prof. Dr. Cevdet Bayburtluoğlu ve Prof. Dr. Sevim Buluç başkanlık etmişler.

Bölgenin kronolojik tarihi için çıkan sikkeler, çanak çömleklerden yararlanılmış. Bugün birkaç kırık dökük mezar taşı ve yakın zamanlara kadar da işletilmiş taş ocakları dışında pek bir kalıntı olmasa da önceki kazıların buluntularından Yalıncak’a ilişkin bilgi edinmek mümkün, ilgilenen dipnottaki bağlantıya göz gezdirebilir.2

Bitmedi, ODTÜ ormanında başkaları da var: patika ve yollarda koşu ve yürüyüş yapan doğa sporcuları; bisikletçiler; kış aylarında karlı orman yollarında kayak yapan kuzey disiplini kayakçıları; iş ve ders aralarında kafa dağıtmak için ağaç gölgesine oturan öğrenci ve çalışanlar; evlerine temiz su taşımak için çeşmelere gelen komşu Çiğdem mahallesi sakinleri; çeşit çeşit lezzetli ve şifalı yemek hazırlıkları için ot toplamaya gelmiş kadınlar erkekler; araştırmaları, tezleri, ödevleri için gözleme gelmiş genç bilim insanları, kimler kimler.

Ama işte artık bir de, iş makinaları, arazi araçları, dozerler… 

2017 yılında bir gecede ormanda 4.5 kilometrelik, 90-100 metre genişliğinde yol açtılar. O talan operasyonunda, 270 metre orman bandı ekosistemin dışarısına çıkartılmış, 90 hektar orman alanının bütünlüğü bozulmuş, 45 hektar talan edilmiş. Kamyon geçişleri için fazladan servis yolları açılmış. Melih Gökçek’in doğrudan kendisinin zafer çığlıklarıyla başlattığı bu talan, o arazinin tepesine kondurduğu lüks konut kulelerine yol açılsın diyeydi. Gökçek gitti talan bitmedi.

Mansur Yavaş’lı Ankara Büyükşehir Belediyesinin tam da aynı talan ve rant yolu için plan ve projelerin peşinde olduğu ve nihayet 2021 yılı Ağustos ayında ihaleyi açtığını Önder Algedik yazmıştı. 2022 Temmuzunda da işe başlandı demek.

Hafta içinde ODTÜ arazisindeki iş makinalarına tepkiler yükseldiğinde ABB, “manipülatif haberlere kanmayın, orası ODTÜ arazisi değil” diye açıklama yayınlamış3. ODTÜ Biyoloji bölümünden akademisyen Kaan Özgencil, ABB’nin bu yalanlama haberini yalanlamak için doğrudan araziden video paylaşmak zorunda kaldı. Yazık çok yazık…

Ertuğrul’dan kırkbeş yıl sonra, belki bugün canlarımızı kaybetmedik, ve elbette bundan sonra da kayıplara izin vermeyeceğiz de, ama en az canlarımız kadar değerli birikimlerimize ve tarihimize de sahip çıkacağız, böyle biline.