Peki nedir bu Osmanlıya ve genetik kalıntılarına yaltaklanma gösterilerinin sebebi?

Cumhuriyeti çökerttiniz mi monarşiyi hatırlarsınız. Laikliği yıktınız mı aklınıza şeriat gelir. Mustafa Kemal’i tepelediniz mi Vahdettin’i, Apdülhamit’i kahraman sanırsınız. Yıktılar. Bütün ışıkları söndürdüler, karanlıkta gelecek düşü kuruyorlar. Çöküşün belirtisi yüksek ateşin yol açtığı halüsinasyondur.

Onların ecdadı, bizim ecdadımız

Sabah namazında Monarşist, öğle namazında Cumhuriyetçi, ikindide Osmanlıcı, yatsıda Atatürkçü bir büyük şehir belediye başkanımız oldu malumunuz. Oluşmasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun emeği büyük. Düzenin siyasetçilerinde tutarlılık aramamayı öğretti Kılıçdaroğlu. Ekmeleddin İhsanoğlu travmasının arkasından geldi Ekremeddin İmamoğlu vakası. İlki bildiğiniz yobazdı, ikincisinin ne idüğü belirsiz. Genel başkanı dahil sadakat gösterdiği hiçbir kimse yok. Kılıçdaroğlu Çubuk’ta AKP’liler tarafından yumruklanırken o Maltepe’de yüzbinlerin toplandığı alanda Kuran tilaveti ile meşguldü. Ne yumruktan ne yumruğun indiği burundan söz etti. O kadar kayıtsız, o kadar kendine özgü bir siyasetçidir!

Şimdi AKP’li şehreminlerinin bıraktığı yerden devam ediyor işine. Düşkünlere sadaka dağıttıktan sonra, koşup Koç ailesiyle resim veriyor, işsiz CEO’larını belediyeye yönetici yapıyor. Yöntem hep aynı; fakire sadaka, zengine ballı ihale. İstanbul dünyanın en sorunlu kentlerinden biri ama “ecdat tabloları” peşinde koşmaya da vakit bulabiliyor. Bir sabah ansızın gitti, fukara halktan topladığı verginin 6,5 milyon lirasını bir tabloya yatırdı. Getirdi, makam odasının dışına astı. Gören iki kişi var kendisi dışında. Kemal Kılıçdaroğlu ve tabloda resmedilen şahsın torunları. İstanbul’un kurtuluşunda halka açmadan önce, İstanbul’un işgalinin sorumlusu olan padişahın torunlarını toplayıp marifetini gösterdi. Dediğine göre Osmanlı geçmişine “üst seviyede saygı duyan bir kişi”ydi kendisi. Hanedanın genetik kalıntılarına döndü sonra, "Bugün itibariyle ve bugünden sonra -elbette sizler gibi kan bağım yok ama- bu ülkenin bir ferdi olarak, geçmişinde kim varsa, o insanların da bir torunu olarak görerek, aslında atasına sahip çıkan bir insan olduğumu belirtmek isterim" dedi.

Güzel de hangisinin torunu olacaksın? 1924’te Cumhuriyet apoletlerini söküp uzun tatile gönderene kadar Halife unvanını taşıyan Abdülmecid, dedeleri hakkında bir makale yazmış ve yüz kızartıcı sonuçlara ulaşmıştı. II. Bayezid içkiye düşkün bir sefil, II. Selim'in sefih bir sarhoş, III. Murad ve III. Mehmed devletin amansız cellâdıydı. IV. Murad içtiği rakının kurbanı olmuş, devletin talihini ve geleceğini İbrahim gibi akıl noksanı bir şahsa terk ederek dünyadan çekilmişti. Daha bunun hamamda bayılanı, haremde ayılanı, oğlancısı, psikopatı, şizofreni, şunu bunu var. Herkes bir Fatih Mehmet değil ki gidip gönül rahatlığıyla torun yazılasın!

***

Halbuki bizim ecdadımızın öyle Ekremeddin İmamoğlu gibi takıntıları yoktu. Çok netti akılları olup biten hakkında. Saraylıları ve kapıkullarını gördü mü basıyordu küfrü.

“Şalvarı şaltak Osmanlı

Eğeri kaltak Osmanlı

Ekende yok biçende yok

Yiyende ortak Osmanlı”

Ecdadımız eli nasırlı reayaydı çünkü. Saraya torun yazılmak akıllarının ucundan bile geçmezdi. Osmanlıyı da gayet iyi analiz etmişti. Hem biz fanilerin Osmanlıyla ne kan bağı olacak? Olsa bile bile sülüklerle kurbanlarının arasındaki kan bağ gibidir bu. Kan emicilerimizdir onlar, 600 yüzyıl kanımızı emerek yaşadılar. Cumhuriyet, sülüklerimizden kurtuluşumuzun da miladıdır o yüzden. Söküp atmayı başardık derimizden, bir trene doldurup gönderdik nihayetinde kalıntılarını. Böylece sülüklere de yeniden insan olma şansı tanımış olduk. Görüyoruz, çoğu başarmıştır. Saray 200 yıldır batılılaşma uğraşı içindeydi çünkü. Yönetici sınıf Batılı giyinmeyi, Batılı düşünmeyi öğrenmişti. Kadınları bildiğiniz sosyete kadınlarına dönüşmüştü. Bakın fotoğraflarına; örtülü, çarşaflı hiçbir Saray kadını göremezsiniz.

Halbuki AKP, uzaktan kumandalı dizileri aracılığıyla hayali bir Osmanlı icat ediyor. Sarayda yaşıyorlar ama her biri birer IŞİD militanı görünümünde. İçki içmiyor, kadınlara kem gözle bakmıyor, Saray mescidinden dışarıya adım atmıyorlar. O kadar ki, al Hamit’i, yerine Suriye’de ücreti mukabili savaşan bir Selefiyi koy, sırıtmayacak.

Oysa modernleşme tarihimizin başlama vuruşunu o padişahlar yaptı. Çok kötü içerlerdi, çok korkarlardı. Haremleri ve cariyeleri vardı, yetinmediklerini biliyoruz. Pek ahlaklı olduklarını söyleyemeyiz. Mala mülke düşkündüler. En sofu görüneni olan Hamit metresiyle yaşar, geriye kalan zamanını borsa oyunları ile değerlendirirdi. Cuma’da boy göstermek ise tebaaya yapılacak içi boş gösterilerden biriydi.

Öyle veya böyle her durumda yük ecdadımızın sırtındaydı. Çok veciz biçimlerde ifade ediyorlardı bu durumu…

“Tahsildar da çıkmış köyleri gezer

Elinde kamçısı fakiri ezer

Yorganı döşeği mezatta gezer

Hasırdan serili çulumuz bizim”

Bizim için Osmanlı budur. Osmanlının kanının emdiği çulsuzların torunlarıyız biz. Atalarımızın sarayları da “gavur” ressamlar tarafından çizilmiş pahalı portreleri de yoktur haliyle. Sabretmeyi de sarayları saltanatları yıkmayı da bu tarihten, böyle öğrendik.

***

Peki nedir bu Osmanlıya ve genetik kalıntılarına yaltaklanma gösterilerinin sebebi?

Cumhuriyeti çökerttiniz mi monarşiyi hatırlarsınız. Laikliği yıktınız mı aklınıza şeriat gelir. Mustafa Kemal’i tepelediniz mi Vahdettin’i, Apdülhamit’i kahraman sanırsınız. Yıktılar. Bütün ışıkları söndürdüler, karanlıkta gelecek düşü kuruyorlar. Çöküşün belirtisi yüksek ateşin yol açtığı halüsinasyondur.

***

İmamın oğlunu geçip, hanedanın genetik kalıntılarına gelince; Tren yolculuğundan bir süre sonra dönüp geldiler. Bir kısmı sessizce izliyor olup biteni. Acı tecrübeleri var ve biliyorlar bu ülke İmamoğlu’ndan, Tayyip Erdoğan’dan, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan ibaret değil. Umulmadık bir zamanda, Sirkeci’den bir trene bindirilip, uzun bir tatile gönderilme ihtimalleri hep var.

Çok da önemli değil zaten, şunun şurasında yüz küsur kişiydiler Sirkeci’den yol alan. Bir avuç saray bakiyesi asalak. Torunlardan bazıları ülkeye dönüp sıradan vatandaş olarak yaşamayı başardı, bir kısmı kurulu düzenlerini bozamayarak yerleştikleri yerlerde kaldı. Her biri birer burjuva gibi yaşadı. Resim yaptı, pahalı içkilerden tattı, modern giyindi. “Halife” dedelerinin kılık kıyafetlerini dert etmediği, türban tak, çarşafa gir demedikleri belli. Aralarında Hıristiyan mezarlığına gömülen de var, yabancı ordularda savaşanlar da.

Haliyle Mustafa Kemal’e, Cumhuriyet’e düşman olmaları için bir sebep görünmüyor ortalıkta. Vahdettin’in kızı Sabiha, "Türkiye’de bugün Cumhuriyet kurulmuş, ailemiz vazifesini yapıp geçmiştir” diyor mesela. New York’ta mukim Osman Ertuğrul ise "Mustafa Kemal Paşa bizi sürgüne göndermek zorundaydı, zira göndermeseydi yapmak istediklerini yapamazdı" diye özetliyor durumu. Osman Bayezid, “Atatürk ile ilgili ne düşündüğü” sorusuna şu yanıtı veriyor: “O, Türkiye’yi, Anadolu’da bir avuç toprağa sıkıştırılmaktan kurtardı.” Tarihin tokatlaya tokatlaya yarattığı bilinçtir bu.

Nilhan Osmanoğlu gibi yırtıklar sonradan türedi. Baktılar herkes Osmanlı torunu olmaya çalışıyor, o da koşup yağmadan pay kapmaya çalıştı. Ailesinden kalan miras olduğu gerekçesiyle Galatasaray Adası'nın mülkiyetini talep etti birkaç yıl önce. Düğününü Dolmabahçe Sarayı’nda yapabilirdi, öyle düşünüyordu. Şimdilik Abdülhamit kaftanı, Vahdettin fistanı satarak kazanıyor hayatını. Cumhuriyetin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasını bekliyor. Sülüklüğe dönüş emaresidir.

***

Tekrarlayalım öyleyse: Cumhuriyeti çökerttiniz mi monarşiyi hatırlarsınız. Laikliği çökerttiniz mi aklınıza şeriat gelir. Mustafa Kemal’i tepelediniz mi Vahdettin’i, Abdülhamit’i kahraman sanırsınız. Saraylar dikmeye başladınız mı ülke sathına yeniden, bunu gören hanedanın genetik kalıntılarının biti kanlanır. Bütün ışıkları söndürüp, karanlıkta gelecek düşü kurarsınız. Çöküşün belirtisi yüksek ateşin yol açtığı halüsinasyondur.

“Yürü bre Hızır Paşa

Senin de çarkın kırılır

Güvendiğin padişahın

O da bir gün devrilir”

Devirdik, yine deviririz. Diyelim ki aradınız buldunuz çakma bir ecdat, nafile…  Buradayız biz!