Eğitimi dar alana sıkıştırarak piyasanın ve gericilerin istek ve gereksinimlerine uygun duruma getirmek aydınların, emekçilerin, işçi sınıfının önünde en büyük engellerden biri.

Okullar açılmadan eğitim üzerine

Bilim ve aydınlanma karşıtları, laiklik düşmanları son hızla ve kararlı olarak karanlığa teslim olunması için çabalarken, laiklik sorunu yok diyenler onlara destek verirken, 2017 yılındaki müfredat değişikliğinden sonra 2024 müfredat değişikliğiyle daha da dibe çökülürken, Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) üst kurum olarak devletin içinde tümör gibi yayılmaya devam ederken, tarikat ve cemaatler eğitimden sağlığa, devletten ekonomiye palazlanırken okullar açılmadan eğitim ve aydınlanma üzerine düşünmek, yazmak, savaşım vanalarını açmak gerekiyor. 

Eğitimi “öğrenci kaynaklı” ve “sistem kaynaklı” ilişkiler olarak iki genel başlıkta değerlendirebiliriz. Birincisi öğrenci, anne-baba, aile, veli, okul arasında daha dar ve bireysel gibi gözükse de ikincinin, eğitim politika, sistem ve program kaynaklı ilişkilerin somut durumu olarak yaşamın içindedir. Birincideki her zaaf ve suskunluk ikinciyi hem zedeler ve çürütür hem de karanlık ve sömürücü politikaların yolunu açar.    

Birincinin, öğrenci kaynaklı ilişkilerin alt başlıklarını şöyle açabiliriz: 

Öğrenci, Anayasadaki deyişlerle “çocuklar” ya da “küçükler” yani “kanuni temsilcileri”ne bağlı olarak üçüncü kişilerle ilişki kurmak zorunda olanlar öğrenci kaynaklı ilişkilerin merkezinde durur. Aynı merkezde öğrencilerin yanında anne-baba, veli gibi kanuni temsilcileri var. Merkez anayasal ve hukuksal yollarla, politikalarla, programlarla, müfredatla, ders kitaplarıyla kendisine dayatılan eğitim ilişkileriyle karşı karşıya. Tam da bu dayatma nedeniyle dar ve bireysel gibi gözüken bu ilişki, çekirdek ilişki olarak anlamlı, önemli ve etkileyici. Tam da bu dayatma nedeniyle eğitim düzenindeki dayatmalara suskun kalmak, her ne olursa olsun rıza göstermek çekirdek ilişkiyi anlamsız, önemsiz, etkisiz kılıyor; dayatılanı dayatana ve düzene bağımlı duruma getiriyor.

Öğrenci kaynaklı ilişkilerde diğer kişi ve unsurlar hem ilişkilerin düzeyi ve niteliği yönünden hem çocuğun ve bağlı olarak toplumun yüksek yararları yönünden önemli ve anlamlı. Çocuğu ilgilendiren her durumda, eylem ve kararda çocuk için olası en yararlı çözüm eş zamanlı olarak sınıfsız ve sömürüsüz, eşitlikçi, adaletli toplum için de en yararlı çözümle, sınıfsal ortak akılla buluşacaktır. 

Bu kişi ve unsurlar şöyle sıralanabilir: Öğretmenler, eğitimde hizmet işçileri, din insanları ve diğer öğretmen dışı görevlendirmeler, kamu okulu yöneticileri, özel okul yönetici ve patronları, ilçe/il yöneticileri, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), MEB içi ya da (DİB, Gençlik ve Spor Bakanlığı gibi) dışı kurum ve protokoller, Cumhurbaşkanlığı, idare ve yargı düzeyinde hak arama yolları, eğitim emekçileri örgütleri, ders kitapları, okul dışı izinli/izinsiz faaliyetler,  seçmeli dersler, imam hatipleştirmeler, 4+4+4 sisteminde zorunlu eğitimden eğitimsizliğe yöneliş, karma eğitimden uzaklaşma, antilaik ve niteliksiz eğitimi gerekçe göstererek eğitimin piyasalaşmasının ve özel okulların yaygınlaşması, 12 Eylül Anayasasının zorunlu ders olarak getirdiği “din kültürü ve ahlak öğretimi” yerine bunun dışındaki bir dinin “eğitim ve öğretimi”nin Anayasaya aykırı olarak zorunlu (ZDD) duruma getirilmesi… Sonuncu alt başlığı, ZDD’yi anayasal durumu ve savaşım yollarıyla gelecek hafta anlatacağım. 

Başka alt başlıklarla genişletilmesi olası öğrenci kaynaklı ilişkiler ağı her başlığında ve her anında öğrenci ailesi ve velileri tarafından izlenmesi, incelenmesi, denetimi ve katılımı zorunlu bir ağ. Bu ilişkiler ve süreç eğitimdeki gericiliğin önünün kesilerek yok edilmesi için kaçınılmaz. Aile, mahalle, çevre, arkadaşlık ilişkileri gibi baskılar “dinini de öğrensin gericileşmez” gibi gerekçelerle dar bakılacak, hafife alınacak bir aymazlıkla geçiştirilemez. Çocuklar için bilim dışı ve karanlık bir eğitim ve yaşam tarzı kabul edilemez. Öğrenci kaynaklı ilişkiler aşağıda alt başlıklarını vereceğimiz sistem kaynaklı ilişkilerle özdeş olarak tavır alınması, savaşılması gereken bir alan olarak önümüzde duruyor. El atılmayan, biz karışmayalım” denilen her alan ve an ilerlemeci ve aydınlanmacı cumhuriyeti daha hızlı eritiyor, çocuklarımızı daha hızlı yutuyor.

“Sistem kaynaklı ilişkiler” daha karmaşık, daha çok alt başlığa sahip. Bu ilişkilerin başında “öğrenci kaynaklı ilişkiler”in bireysellikten kurtarılarak toplumla buluşturulması, ezilen, sömürülen, karanlığa mahkum edilen halkın ilişkiler ağı içinde aktif duruma getirilmesi geliyor. Buna toplumcu eğitim politikaları ve eylemleri demek daha doğru olur. 

İkinci başlıktaki diğer alt başlıklar şöyle sıralanabilir: Anayasa, yasalar, cumhurbaşkanlığı kararname ve kararları, yönetmelikler, genelgeler, protokollerden oluşan hukuksal ilişkiler, siyaset ve devlet ilişkileri, eğitim politika ve programları, toplumsal gereksinime bağlı merkezi planlı eğitim, müfredat ve ders kitapları, öğretmen eğitimleri, laik ve aydınlanmacı eğitim, bilim ve bilimsellik, kültür ve sanat ilişkileri, anadil ve ortak iletişim dili, farklı diller, basın ve yayın dünyası, medya, beslenme ve barınma olanakları, bakım ve sağlıklı yaşam olanakları, ulaşım güvencesi, parasız eğitim ve kamu hizmeti, çocuklara çalışma yasağı, eğitimin ekonomi politiği, eşit hak ve olanaklar, yaratıcı düşünce ve enerji, sınıfsız ve sömürüsüz eğitim hedefi, kolektif bilinç ve yaşam içinde eğitim ve öğrenim… Bu alt başlıklar da artırılabilir. Hepsi birbirine bağlı ve ayrıntılı incelemeleri gerektiriyor.

Eğitimdeki ilişkilerin ve alt başlıkların ortak yanı piyasanın ve gericiliğin uydusu olması. Laik ve aydınlanmacı eğitim kurumları piyasa içinde müşteri bulmaya çalışırken, piyasayı tarikat ve cemaatlerin legal/illegal eğitimi sarıyor. Eğitim ve öğrenimin piyasalaştırılması için dinsel, etnik, niteliksiz, başarılı öğrenciyi yurt içi ya da dışı sermaye sınıfının içine alan, olmayanı gericiliğin içinde susturan, ilkesiz bir eğitim yapısına karşı sessiz kalınarak, göz yumularak, “ama benim çocuğum” abartmalarıyla savaşılamaz. 

Laiklik piyasa konusuyken antilaiklik de kolay müşteri bulur. Laik cumhuriyetin tüm damarlarını kurutan bir eğitim sistemi yalnızca sömürücülere hizmet eder, “ama benim çocuğum” da sömürenlerin çocuğu olur. Gerideki milyonlarca çocuğun geleceğine de ucuz, esnek, güvencesiz çalışma ortamında ya da yedek işgücü olarak işsizlikte sömürülmek kalır.  

Karşıdevrimciler, aydınlanma düşmanları, sömürücüler düşüncede durmuyor, somut adımlar atıyor. Eğitimi dar alana sıkıştırarak piyasanın ve gericilerin istek ve gereksinimlerine uygun duruma getirmek aydınların, emekçilerin, işçi sınıfının önünde en büyük engellerden biri. Eğitim başlık ve alt başlıklarında bilimsel, aydınlanmacı, ilerici, toplumsal, örgütlü ve somut savaşım yapılmadan çözüme ulaşmak olanaksız.    

  • Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi Aydınlanma Seferberliği Buluşmaları devam ediyor. 18 Ağustos 2024 günlü buluşma, THTM/Didim, Didim Felsefe Kulübü ve TKP Didim Örgütünün eşgüdümüyle, Prof. Dr. Oğuz Oyan ve Prof. Dr. Erhan Nalçacı’nın katılımıyla, “Türkiye Neden Gericileşti?” konusuyla saat 17.00’de DİGEM Gençlik Merkezinde (Cumhuriyet Mah. Pınar C. No:96 Didim) gerçekleşecek.