Esasında laik, demokratik ve bilimsel anlayış kazandırmayı hedeflemeyen eğitim süreçlerinin, bireysel ve toplumsal akıl sağlığı açısından pandemi kadar tehlikeli olduğunun ayrımına varmak gerekiyor.

Okullar açıldı! (mı?)

Okullar açıldı, tam gün ve yüz yüze eğitim başladı! Ancak sürekli açık kalıp kalamayacağı, bilinmiyor!

Bilindiği gibi pandemi en çok emekçilerle çocukları vurmuş bulunuyor. Okulların açılması, pandemi nedeniyle ruhsal, fiziksel, kültürel ve eğitsel kayıplara uğramış çocukların bu kayıplarını gidermesini sağlayabileceği için tabii ki beklenen ve istenen bir durum. Ancak içinde bulunduğumuz koşullar nedeniyle pek çok kimsenin içi rahat değil, çeşitli konularda kaygıları ve şüpheleri var.  

Kaygı ve şüphelerin bir boyutu, iktidarın pandemi konusundaki tutumundan kaynaklanıyor. 

Ülkenin her yöresindeki okulları birebir yakından tanıyan muhalif eğitim sendikaları, pandemi için gerekli ve yeterli önlemlerin alınmadığından yakınıyor. Binlerce okulda kalabalık sınıfların olması mesafe kuralını, yeterli temizlik malzemesiyle temizlikçi elemanların bulunmaması da temizlik kuralını işlevsiz hale getiriyor. İşte bu durum insanları endişelendiriyor. Üstelik AKP’nin akıldanesi olduğu söylenen 427 bin üyeli yandaş sendika Eğitim Bir Sen, “Eğitim çalışanlarına aşı ve PCR testi dayatılmamalıdır” derken (3 Eylül 2021), 213 bin üyeli diğer yandaş sendika olan Türk Eğitim Sen genel başkanı da, “Zorunlu PCR Testi anlamsızdır! Amaca hizmet etmez!” diyor (26 Ağustos 2021). Bu açıklamalar, öğretmen olmayan yurttaşlar yanında aşı olmamış ve de hatta aşıya karşı olan öğretmenlerin az buz olmadığını gösteriyor. Çocukların çoğu zaten aşısız. Öte yandan virüslü olduğu ortaya çıkanların sayısı ve pandemiden ölenlerin sayısı ürkütücü rakamlara ulaşmış bulunuyor. Pandemi konusunda okullar yeterli derecede güvenli olmadığı gibi, 18 milyon öğrencinin okula gidiş-gelişleri de güvenli değil.  

Bu nedenle yüz yüze eğitime ara verilmesi olasılığı devam ediyor. İnsanlar bir yandan her an böyle bir karar çıkmasından, öte yandan da çocuklarının virüs kapmasından endişe ediyor. Bakanlık yayınladığı ‘Okullarda Covid-19 Pozitif Vaka Çıkması Durumunda Yapılması Gereken Uygulamalar’ rehberinde, öğretmenin ya da bir öğrencinin testinin pozitif çıkması durumunda sınıfta öğrenime devam edileceği yazıyor! Her konuda olduğu gibi pandemi konusunda da işlerin “Allah’a” bırakılmış olması, eğitim bakanlığının lakaytlığı ve kaderciliği bu endişeyi daha da artırıyor.  

Kaygı ve endişelerin ikinci boyutu ise eğitim sisteminin gerici niteliğinden kaynaklanıyor.  

İktidar, zorunlu ve seçmeli din dersleri ile Kuran kurslarıyla yetinmiyor, çeşitli yöntemlerle öğrencilerin laik, demokratik ve bilimsel anlayışlar kazanmasını engellemeye ve onları gericilik sarmalına almaya çalışıyor. Örneğin,  

  • Eğitim bakanlığı tarikatçı olduğu söylenen bir imam hatipliye emanet ediliyor. Bu yeni bakan herhalde Anayasa’nın laiklik ilkesine uymayacağı için, mecliste yemin etmekten kaçınıyor.  
  • Cumhuriyetin değerlerine, harf devrimine ve karma eğitime karşı olduğu bilinen kişiler, bakanlığın en önemli birimlerinden biri olan Talim ve Terbiye Kurulu’na başkan ve üye yapılıyor.
  • Z. Selçuk’un bakanlığı döneminde bakanlık bürokrasisine atanmış piyasacı ve gerici bürokratların yerine daha piyasacı ve gerici olanlar getiriliyor. 
  • Bakanlık yüz yüze eğitime başlarken gerici vakıflarla yaptığı işbirliğini de artırıyor. Örneğin TÜGVA ile bir proje başlatıp okullara gönderdiği bir yazıyla “öğrencilere; milli, manevi, ahlaki, insani ve kültürel değerlerin kazandırılması amacıyla kulüp çalışmaları; sosyal, kültürel, sanatsal, bilimsel, sportif, teknolojik etkinlikler, proje çalışmaları, yarışmalar ile kurslar düzenlenmesi amaçlanmıştır. Söz konusu protokol çerçevesinde yürütülecek çalışmalarda koordinasyon ve sekreterya işlerinin Bakanlığımız adına Din öğretimi Genel Müdürlüğü tarafından” yürütüleceğini bildiriyor. Bilindiği gibi gerici kuruluşlarla yapılan protokoller, laik, demokratik ve bilimsel eğitim-öğretim süreçlerini içermiyor ve çocuğun dayatılan inanç üzerinden dünyaya bakması amaçlanıyor. 
  • Merdiven altlarında sürdürülen kaçak dini kursların sayısı artsa da bakanlık umursamıyor. 
  • Pek çok okulda öğrenciler istedikleri seçmeli dersleri alamıyor ve okul tarafından dayatılan seçmeli din dersini almak zorunda bırakılıyor. 

Esasında laik, demokratik ve bilimsel anlayış kazandırmayı hedeflemeyen eğitim-öğretim süreçlerinin, bireysel ve toplumsal akıl sağlığı açısından pandemi kadar tehlikeli olduğunun ayrımına varmak gerekiyor.   

[email protected]