Öğretmenler günü röportajının bir kayyım dekanla yapılması, hem röportajı yapanın hem de kayyımın saygınlığına büyük zarar veriyor.

Öğretmenliğin değersizleştirilmesi

Geçen hafta 24 Kasım’da “egitimtercihi.com1” adresli internet gazetesinde yayınlanan ‘Öğretmenler Günü’ ile ilgili röportajı okuyunca, insan ne diyeceğini şaşırıyor.

Şaşırma, öğretmenler gününde, birkaç açıdan öğretmenliğin hiçe sayılmasından kaynaklanıyor.  

Bilindiği gibi, öğretmenlik en saygın mesleklerin başında geliyor. Bu durum öğretmenlik mesleğinin anlamının, özünün, işlevinin, sorumluluğunun, … ‘insan’ ile ilişkili olmasından kaynaklanıyor. Öğretmen, basketbol, fizik, coğrafya, kimya, müzik, resim, tarih, yüzme, … gibi dünyanın her yerinde ve herkes için geçerli olan bilgilerin, becerilerin ve davranışların öğretilmesine çaba harcıyor. Öğretmenin bu çabası sonucunda öğrenen, gerçeklerin ayrımına varabiliyor, daha sağlıklı düşünebiliyor, meraklanabiliyor, sorgulayabiliyor, eleştirebiliyor, araştırabiliyor ve özgür bireye dönüşüyor. Ayrıca öğretmen okul içi ve okul dışı tutum ve davranışlarıyla da öğrenenlere örnek oluyor. Öğretmen, birey ve toplum yararına işlev gördüğünden ve de özetle “fikri hür, irfanı hür ve vicdanı hür” birey yetiştirilmesine yardımcı olduğundan saygınlık kazanıyor. Halkın geçmişte öğretmene, “Eti senin kemiği benim” demesi, öğretmenden bu yöndeki beklentisinden kaynaklanıyor.

Bu nedenle öğretmenlerin ve de öğretmen yetiştirenlerin, öğrenenlere saygı gösterip onların özgürleşmesine çaba göstererek, kendilerine duyulan saygıyı hak etmeleri gerekiyor. 

Öğretmen, cinsiyetçi, ırkçı ve piyasacı davranış gösterdiğinde, inancını ya da dünya görüşünü öğrenenlere dayattığında saygınlığını yitiriyor. Öğretmen yetiştiren bir akademisyen de, akademisyenlikle bağdaşmayan söylem ve eylemlerde bulunduğunda saygınlığını yitiriyor. Örneğin kendine özgü akademik gelenekleri oluşmuş bir üniversiteye, gökten zembille inmişçesine kayyım rektör/dekan olarak atanmayı kabullendiğinde, öğretmen adaylarına kötü örnek olup saygınlığını yitiriyor. Hele üniversite mensupları ile öğrencilerin büyük çoğunluğu kayyım rektör/dekan hiç istemiyorsa! Hele kayyımlık misyonu kurumsal geleneklerle kurumun AKP’lileştirilmesi anlamını taşıyorsa.  

Bu bağlamda öğretmenler günü röportajının bir kayyım dekanla yapılması da, hem röportajı yapanın hem de kayyımın saygınlığına büyük zarar veriyor. Bu röportajda yer alan “Öğretmenler Günü vesilesiyle ‘Öğretmenlik Meslek Kanunu’ adıyla çıkan yasaya dair ne söylemek istersiniz” ve “… atanamadığı için bu kutlamalara katılamayan öğretmenler de var. Bu konuya dair değerlendirmeniz nedir?” şeklindeki sorular ise, kayyımlığın ne demek olduğunu göstermesi açısından bir işe yarıyor. Tüm öğretmen örgütleri günlerce bu kanun aleyhinde gösteride bulunmuş olsalar da, yıllarca önce Anayasa Mahkemesi AKP’nin bu yöndeki yasa değişikliğini iptal etmiş olsa da, kayyım dekan, iktidarın eğitim alanında her yaptığını olumlu bulduğu gibi bu kanunu da olumlu buluyor! Öğretmenlerin karşı çıktıkları noktalar için “ bu topluluğun kendi içinde hiyerarşik olarak guruplara ayrılması bu mesleği icra edenler nezdinde bir hareketlilik yaratabilir. … Yeni düzenleme ile öğretmenler üç ayrı kademeye ayrılarak daha işlevsel bir kümelenmeye tabi olacaklardır. Bu uzun vadede öğretmenliğin daha akademik bir meslek haline dönüşmesini sağlayabilir ve öğretmenler için daha motive edici olabilir” diyebiliyor. Bu yasayla ortaya çıkacak hareketliliğin ve öğretmenlerin hiyerarşi için motive olmalarının sakıncalarını görmek istemiyor. Bu yasayla, öğretmenlerin öğrenen odaklı işlevlerinden uzaklaşıp önceliği öğrenenin gelişmesine değil de kendi hiyerarşik yükselmelerine vererek bencilleşmelerinin istendiğine de aldırmıyor. İyi öğretmen olmanın hiyerarşik unvanla ilişkili olmadığını yadsıyor.

Kayyım dekanın, atanamayan öğretmenlerle ilgi soruya, “… bu kişilere atanmamış olsalar da belli haklar ve ayrıcalıklar verilebilir. Bu kişilere ‘öğretmenlik’ sıfatı verilebilir ve bu sıfatla belli haklara ve ayrıcalıklara sahip olmaları sağlanabilir. Mesela kamuda çalışan öğretmenler gibi konaklama, ulaşım indirimlerinden yararlanabilirler. Aynı şekilde müze ve benzeri mekânlara girişte indirimli geçiş hakları olabilir” yanıtını vermesi de, şaşırtıcı oluyor. Bu söylemle atanamayan öğretmenleri hiç anlamadığını ve de kendisini bir türlü piyasacı anlayıştan kurtaramadığını gösteriyor. 

Bu röportajda son olarak, “Boğaziçi Eğitim Fakültesi Dekanı olarak bu gün vesilesiyle neler söylemek istersiniz?” sorusu soruluyor. Ancak bu soru, kayyım üniversite yönetiminin akademisyenlikle, üniversite anlayışıyla ve de insani değerlerle bağdaşmayan her kararını destekleyen kayyım dekana herhangi bir saygınlık sağlamıyor. Kayyım dekanın bu soruya verdiği sıradan yanıt da.   

İnsanı en çok şaşırtan ise, bu röportajın, bir matahmış gibi, kayyım yönetim tarafından üniversitenin web sayfasında da yayımlandığını görmek oluyor.
 
[email protected]