'Temiz olmayışı bir yana ucuz da değil. Radyoaktif atıkları onlarca/yüzlerce/binlerce yıl bir yerlerde saklamak zorundasınız.'

Nükleer düzenleme yasası ve Cumhurbaşkanı kararnamesi

Dün (8 Mart 2022) Resmi Gazete'de (RG) 7381 sayılı Nükleer Düzenleme Yasası ile Nükleer Düzenleme Kurumunun Örgüt Yapısı ve Görevlerini düzenleyen 95 sayılı Cumhurbaşkanı (CB) Kararnamesi (CBK) yayımlandı. Her iki düzenleyici metin, emperyalizm ile bağımlılık ilişkilerinin kurulması ve sürdürülmesinde önemli adımlar olarak anlam taşıyor.

Ülkenin çakıl taşını bile vermeyiz diyenler; aklımızla alay edercesine, Yurdun yeraltı, yerüstü bütün kaynaklarını, üstelik “yerli ve milli” söylemleri eşliğinde, uluslararası tekellere sunulmasının yasal altyapısını hazırlıyor.

Nükleer Düzenleme Yasası 24 Şubat günü Meclis Başkanlığına sunuldu; Biri asli ötekileri tali olmak üzere 4 ayrı Komisyonda görüşüldü; ikisi, raporunu bile vermedi; Çevre Komisyonu raporunu vermişti ama işe yaramadı. Çünkü komisyonda görüşmeler sürerken dağıtıldı, milletvekilleri incelemeye fırsat bulamadı. Komisyon sabah saat 05’e değin çalıştırıldı, teklif kabul edildi; derhal Meclis Genel Kuruluna gönderildi. İç Tüzüğün 48 saat geçmeden Genel Kurulda görüşülmesini yasaklayan kuralını da kimse umursamadı; Cumartesi günü genel kurulda görüşülerek yasalaştı; 8’inci gün CB’ye gönderildi; 9’uncu gün, Nükleer Düzenleme Kurumunun örgüt yapısı ve görevlerini düzenleyen CBK ile birlikte RG’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yasanın, CBK ile aynı gün yayımlandığına bakılırsa yasa teklifi meclise verildiğinde CBK’nin zaten hazır edilmiş olduğu anlaşılıyor.

Tekeller, gösterilen bu performansa büyük bir olasılıkla şapka çıkarmışlardır.

Bu acelenin garip bir öyküsü var. Anayasa’nın yeni düzenin kurulmasını sağlayan düzenlemeleri 21 Ocak 2017 günü kabul edildi. Seçimlerin yapılacağı 3 Kasım 2019 gününe değin yeni anayasaya uyum yasalarının çıkarılması gerekiyordu, çıkarılmadı. Seçimler 24 Haziran 2018’e alınınca işler sıkıştı. AKP’liler, 10 Mayıs 2018 günü, uyum yasalarının iki ayda yetiştirilemeyeceğini gerekçe gösterip KHK çıkarmak yetkisi istediler. Meclis 7142 sayılı Yasayla yetki verdi. Bu yasaya dayanarak 703 sayılı KHK çıkarıldı. 703 sayılı KHK ile Devlete ait bütün kurumlar, CBK ile düzenlenebilecek bir anlayışla askıya alındı. Daha doğrusu bütün kamu kurumları, Cumhurbaşkanınca çıkarılacak kararnameye değin kapatıldı. Bu arada bir kurnazlık daha yaptılar: 702 sayılı KHK ile Nükleer Düzenleme Kurumunun örgüt yapısı ve görevlerini de düzenlediler. Anayasa Mahkemesi, Anayasaya uyum ile ilgisi olmadığı gerekçesiyle iptal etti; Kararın yürürlüğünü, yayımlanmasından başlayarak bir yıl erteledi. Karar 9 Mart 2021 tarihinde yayımlandı. Süre 9 Mart günü (bugün) doluyor; Yasa ve CBK yürürlüğe girmeseydi boşluk doğacaktı.

Boşluk doğmaması için gösterdikleri özeni, Akkuyu Nükleer Enerji Santralında Rus Şirketi ile yaptıkları sözleşmelerde, attıkları imzalarda göstermediler. Demek ki söz konusu sermayenin çıkarları olunca ötesi teferruat …

Farkında değiliz ama Akkuyu Nükleer santralının konumlandırıldığı bin hektar ve kıyı şeridi, Türkiye Cumhuriyeti’nin toprağı sayılmıyor. Ortaklık payı uluslararası anlaşmayla belirlenmiş ve hiçbir zaman yüzde 51’in altına düşmeyecek bir Rus Şirketine ait. Üstelik, yatırım için yaptıkları harcamaları karşılasın diye bu şirketten 20 yıl boyunca 12,35 ABD dolarından elektrik almak zorundayız. “Dünyada 2,5-3,5 dolar, bir kuruş fazla ödemem demek” şansımız da yok.

Dahası 2019 yılında sözleşmede değişiklik yapıldı, Şirketin depolama, yükleme, boşaltma gibi liman işletmeciliği yapabilmesine olanak tanındı. Talep garantisini unutmayalım: 1 ve 2 sayılı ünitelerde üretilecek elektriğin yüzde 70’ini; 3 ve 4 sayılı ünitelerden üretilecek elektriğin yüzde 30’unu, 15 yıl boyunca satın almak zorundayız. Süre bittiğinde mülkiyet Türkiye Cumhuriyeti’ne geçmiyor. Sözleşme, “yap-işlet-devret” değil: Yap-işlet-Türkiye devleti var olduğu sürece kullan…biçiminde kurgulanmış.

Kısacası, Nükleer Düzenleme Yasasının nükleer olayların düzenlenmesine ilişkin kuralları Rus şirketine işlemiyor. Meclis'te şöyle bir eleştiri yapıldı; “şirket 20 milyar dolar harcayacak, karşılığında talep ve fiyat garantisi olarak 70 milyar dolar ödeyeceğiz. Mecliste; “Türkiye’ye bir atom bombası yerleştirildi düğmesi de Putin’in eline verildi…” eleştirileri yapıldı.

Nükleer santral denildiğinde akıllara sadece Rus Şirketi Gasprom geliyor ama yasanın içeriğine baktığımızda şirketlerin artacağı anlaşılıyor. Sırada, Sinop ve çok dillendirilmeyen Ege yöresi var.

Çernobil’de 200 bin insan öldü; 100 bin çocuk sakat doğdu. Nükleer santral, yalnızca kaza olasılıkları nedeniyle tehlikeli değil. Asit yağmuru, ozon tabakasının delinmesi, soğutma suyu olarak kullanıldığı için denizlerde yarattığı tahribat, turizme, balıkçılığa verdiği zarar ve daha nicelerini hesaba katmalıyız. Üstelik olayın parasal boyutu da ihmal edilebilecek düzeylerin çok üzerinde. Fukuşima’daki zararın toplamı 71 milyar dolara ulaşıyor.

Temiz olmayışı bir yana ucuz da değil. Radyoaktif atıkları onlarca/yüzlerce/binlerce yıl bir yerlerde saklamak zorundasınız.

Kapitalizmin ilahi gücüne bir bakın; yeryüzündeki en pahalı ve en tehlikeli enerji üretme yöntemini temiz enerji diye sunabiliyor.

Nükleer Düzenleme Yasası, yukarıda sıralanan olumsuzluklara çözüm üretmeyi amaçlamıyor. Sermayenin de çevre, insan hakkı/yaşam kalitesi gibi konularla alıp veremediği yok. O, kazanacağı paraya bakıyor. Ve yasa diyor ki; nükleer işine bulaşabilmeniz için 700 milyon Avro ödeme gücünde olmanız ve bir sigorta şirketi bulmanız yeterli. Ötesini düşünmeyin; doğayı dilediğinizce kirletebilirsiniz…

Daha ne olsun?  

Nükleer santrallardaki kaza konusu çok su götürür. Yasada; “nükleer hadise durumunda nükleer zarar tazmin edilir…” deniliyor. Bu sözler uygulamada soyut kalıyor. Sigorta şirketleri Fukuşima’daki facianın nükleer hadiseden değil depremden kaynaklandığını söylediler ve tazminat olarak milyarlarca dolar ödemekten kurtuldular.

Enerji denildiğinde aklımıza üretilmesi geliyor. Savurganca tükettiğimizi hiç düşünmüyoruz nedense. Oysa tüketimi çok önemli. TMMOB, elektrik altyapısını iyileştirdiğimizde yüzde 20 tasarruf sağlayabileceğimizi söylüyor. Bu sayılar en az 4-5 Akkuyu Nükleer Santralının üretim kapasitesi anlamına geliyor. Her AVM’de 15 bin konutun kullandığı kadar elektrik tüketiliyor ve ülkede 500 dolayında AVM var.

Son söz olarak şunlar söylenmeli: uyduruk gereksinmelerimizi karşılamak uğruna ülkemizi, geleceğimizi ve çocuklarımızı sermayenin kâr güdülerinin insafına terk etmemeliyiz.