'Acele edilmesin normalleşmede' diyen herkes kapitalist düzenin yıkılması için aktif mücadeleye katılmalıdır. Bu yapılmıyorsa, halkın açlıktan kırılmasını savunan küçük burjuva romantizminden başka bir anlama gelmez 'evde kal' çağrısı…

'Normalleşme' başlıyor

“Zenginlerden alınsın yoksullara dağıtılsın…”

Korona günlerinde ilk bakışta “iyi niyetli” gözüken bu öneri ya da temenni çok dillendirildi. “İyi niyetli” çünkü salgının başında etkili bir biçimde uygulanabilecek 15-20 günlük bir karantinada işçilerin ücretli izinli sayılması ve işi olmayanları ya da hiçbir güvencesi olmadan çalışanları açlığa mahkum etmemek için gerekli kaynağa işaret ediyor.

Şöyle özetleyelim, dünyada ve ülkemizde yaygın bir karantinayı hayata geçirmek için yeterli “para” var. Etkili bir karantinadan kastedilen, yaşamsal olmayan bütün faaliyetlerin durdurulması, koruyucu tedbirlerin ve malzemenin yaşamsal sektörlerdeki emekçiler için ayrıldığı en az 15 günlük bir dönem.

Evet, bunun için kaynak vardı. Kaynak toplumun emeğinin üstüne çöreklenen sermaye sınıfında birikmişti. Ama oraya dokunulamıyor. Bütün zenginliklerin patron sınıfına akışını sağlayan siyasi iktidarların tasarrufuna bırakılan devlet bütçeleri ise ya patronlara kullandırılmaktan tükenme noktasındaydı ya da büyük tekeller salgın sırasında bu kaynakların halk için harcanmasından rahatsızlık duyuyordu.

Dünyanın hâli bu.

İşte bu nedenle “iyi niyetli” dediğimiz öneri, bugünkü düzenin değişmesi önerisini başa yazmadığı oranda büyük bir aldatmacaya dönüşüveriyor.

Kapitalizm insaflı olamaz, kapitalizm vicdanlı olamaz. Bakmayın siz Japonya, Güney Kore güzellemelerine… Bu ülkelerde işçi sınıfının nasıl sömürüldüğünü, dev uluslararası tekellerin “başarı öyküsü”nün arkasında ter ve kanla yazılmış bir başka öykünün olduğunu unutmayın.

Yaygın bir karantina, hem de uluslararası ölçekte, koordineli bir biçimde, salgın karşısında başarıyı getirecekti. Yapamadılar, yapamazlardı. Şirketler birbirleriyle rekabet halinde, ülkeler birbirleriyle rekabet halinde. Patronlar zorlu yarışta geriye düşmek istemezler bu bir; kaynakların toplum sağlığına aktarılmasına izin vermezler bu iki…

Varsayalım ki aktarıldı… Bunun acısını çıkarırlar; ki çıkaracaklar. Daha kapsamlı bir karantinayı göze alan “güçlü kapitalist ekonomiler” emekçilere saldırmak için bütün hazırlıklarını tamamladılar.

Ama her şeyin başında işletmelerin açılması geliyor. İşletmeler açılacak, işçiler sömürülecek, patronlar kâr edecek.

İşte bu nedenle normalleşme kapitalizm açısından kaçınılmaz. Merkel’in kapısına dayandı büyük tekeller. Memleketim liberalinin öve öve bitiremediği Şansölye’nin Alman Sanayi Federasyonu’na kafa tutması mümkün değil. Ne diyor sanayiciler? Mayıs ayında ekonomideki kısıtlamalar kalkmalı.

İngiltere’de salgın başında “ölen ölür” dedikten kısa bir süre kendisi ölümün eşiğinden dönen Boris Johnson ise açık konuştu: “Başka insanların acı çekmesini istemiyorum ama aynı zamanda ülkemizin de ayağa kalkmasını istiyorum”. İngiltere de normalleşecek anlayacağınız.

Dünya basınında Çin, Yeni Zelanda, Avustralya ve Güney Kore gibi ülkelerin salgını erken alt ederek ekonomik rekabette öne geçtiği haberleri boşuna çıkmıyor. Hükümetlerin üzerinde ağır bir baskı var ve unutmayalım o hükümetlerin tamamı sermaye sınıfı adına, patronlar adına yönetimde…

Türkiye’de de farklı değil. Turizm bakanının otel, eğitim bakanının okul, sağlık bakanının hastane sahibi olduğu bir ülkeyiz biz. Diğerlerini başka zaman sayarız. AKP siyaseti paraya, parayı siyasete çevirmede büyük hamle yaptı 20 yılda. Ben bu satırları yazarken kulis ve lobi faaliyetleri sürüyordu “normalleşmek” için. AVM’ciler, otel işletmecileri…

Peki karşı cephede durum ne?

Karşı cephe, yani emekçiler “biz evde kalmak istiyoruz” diyebiliyor mu?

Kalamıyorlar ki?

Milyonlarca işçi “evde kal” kampanyaları sırasında çalıştı, bir bölümü virüsü kaptı ve ne yazık ki bazıları yaşamını yitirdi.

Ancak “ücretli izin” yoksa (ki birçok emekçi için yok) çalışmamak gibi bir seçenek olabilir mi? İşte tekstil işçileri, işte turizm işçileri, diğerleri… “Açız” diyorlar.

Geçici işlerde çalışan, güvencesiz çalışan, söz gelimi evlere temizliğe giderek ekmeğini kazananlar ne kadar ayakta kalabilir?

“Acele edilmesin normalleşmede” diyen herkes kapitalist düzenin yıkılması için aktif mücadeleye katılmalıdır. Bu yapılmıyorsa, halkın açlıktan kırılmasını savunan küçük burjuva romantizminden başka bir anlama gelmez “evde kal” çağrısı…

Hani bize deniyordu ya, “siz her şeyi devrime, sosyalizme bağlıyorsunuz” diye… Bağlamayın siz. Bağlamayın ama bi zahmet çözün şu güncel bilmeceyi. Halk evde oturup aç mı kalsın, hastalık riskini göze alıp çalışsın mı?

Hangisi iyi söyleyin bakalım. Güncel çözüm hangisi!

Gerçek şu… Salgın geçmiş değil ama sömürü çarkı dönecek ve evet emekçilerin de iş güçlerini satmaktan başka çareleri yok.

Sadece bu, evet sadece bu bile mevcut dünya düzeninin derhal, ivedilikle sonlandırılması için açık bir gerekçedir. Biz sözümüzü söyledik, bu işin nasıl yönetilmesi gerektiğini ayrıntısıyla anlattık.

Şimdi ise her bir emekçinin yaşamını koruyacak bütün önlemlerin alınması için aktif mücadele verilmesi; işten çıkarmalara, ücretlerin kemirilmesine karşı durulması; işçi sınıfının örgütlenme ve mücadelesinin salgın bahane edilerek yasaklama girişimlerinin püskürtülmesi gerekiyor. Ve düzen değişikliği fikrinin ete kemiğe bürünmesi için ne gerekiyorsa yapılması…

Gelin, çürümüş düzenin virüsün arkasına saklanmasına izin vermeyelim.