Emekçilerin nefes alamadığı dünyada önemsiz ayrıntı yoktur. 'Nefes'im kesildi 20 Nisan'dan bu yana. Ama sömürücülerin vahşiliklerinden değil…

"Nefes"

AKP’nin 19. yılına ulaşan iktidarının özetini çıkarmak zor değil. 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün baskısı altında yaşamak zorunda kalan, yaşam hakları elinden alınan, kapitalizmi ve emperyalizmi yapısıyla ve üst yapı kurumlarıyla analiz etmesini bilen sosyalist mücadele insanları için, işçi sınıfı için hiç zor değil.   

“Neler yapmadı ki” denirse, yerindedir. Aydınlanmadan yurtseverliğe, bağımsızlıktan barışa, emekçilerin hak ve özgürlüklerinden hukuk devletine, Cumhuriyetten adalet ve laikliğe, ilericilik ve insanlık adına olanlar üzerinde ne kadar yıkım varsa sıralanır gidilir. “Siyasal İslam dahil her şey sermaye için, sermayenin sınırsız tahakkümü için” demek de yeterli.

Ortada bir de “laiklik” yok edilerek bir dinin özgürlüğü dolaşıyor ki, genel oy hakkının, seçme ve seçilme hakkının, siyasi faaliyet hakkının ve burjuva demokrasinin bilmem ne kadar sıralanabilecek ilkelerinin hangilerinin ne kadar uygulandığı, hangilerinin unutturulduğu da malum. 

19 yıllık tabloda düzen içi muhalefet yönünden, tek tük örnek dışında, AKP iktidarının kesintisiz sürdürülmesinde siyasal mücadelesizlik anlamına gelecek kayıkçı kavgasından söz edilmesi abartı olmayacak. 

Kapitalist dünyanın “egoizme ve bireyciliğe dayanan eğitim sistemine karşı savaşarak, doğmakta ve gelişmekte olan yeni (sosyalist) dünyanın sahiplerinin, yeni insanın, çalışan insanların kolektivizme ve yoldaşlığa dayalı eğitim anlayışı için” savaşan, “üretim dayalı eğitim” ilkesine dayanan eğitim sistemini oluşturan bir mücadele insanı Anton Makarenko. “Ailede ve Okulda Çocuk Eğitimi” kitabında (kızımız Başak’ın 22 Nisan’da doğumundan -doğum günün kutlu olsun Canımız- sonra kütüphanemize giren, Ser-Öncü-Sorun Yayınevlerinin Ortak Redaksiyonunca hazırlanan ve Ser Yayınevi tarafından yayımlanan 1980 İkinci Baskısı): “Çocuk bakımında önemsiz ayrıntı yoktur. Herhangi bir şeyi önemsiz sayıp onu geçiştirmeye hakkımız olamaz” der Makarenko. Muhalefeti ve iktidarıyla Türkiye’deki düzen içi siyasete ne kadar oturuyor. 

Siyasette önemsiz ayrıntı yoktur. İktidarın ve muhalefetin yaptıklarından ya da yapmadıklarından herhangi bir şeyi önemsiz sayıp onu geçiştirmeye hakkımız olamaz. Hele hele konu piyasanın ve gericiliğin, paranın ve dinin çıkarı için emekçilerin her seferinde daha fazla sömürülmesi, baskı altında tutulmasıysa hiç olamaz. 

Hukuksal, siyasal ve ekonomik tüm boyutlarıyla dünya işi olan ve emekçilerin hakkını bir avuç sömürücüye yediren bu düzende, 128 milyar dolar nasıl önemsiz ayrıntı değilse, buna karşı tavrını sürdüren muhalefet liderinin, 128 milyar doların nereye gittiğini sormayı “inanç sahibi olan, Allah’a inanan her namuslu vatandaşın görevi” sayması da önemsiz ayrıntı değil. 

“Anayasal ve toplumsal denetim yollarını kullanarak gereğinin yapılamamasının dine havale yoluyla yapılması mı” denir, “laikliği yok eden yeni laiklik (!) anlayışına sarılmak mı” denir… Ne denirse densin gaf üstüne gaf dolu bir görev tanımı değil mi yapılan? Önemsiz ayrıntı denirse, laikliğe de öyle denmeye başlanır.

Devletin “parti-devlet” olmasında, laiklik kavramını sözcük gibi kullanıp laikliğin yok edilmesinde önemsiz ayrıntı yoktur.     

Emekçilerin nefes alamadığı dünyada önemsiz ayrıntı yoktur. 

Emekçilerin sınıfsal mücadelelerinde ve bu mücadelelerin engellenmesine yönelik adımlarda önemsiz ayrıntı yoktur.

Pandemiyi fırsatçılığa çevirip 1 Mayıs’ı yasaklamada önemsiz ayrıntı yoktur.

“Nefes”im kesildi 20 Nisan'dan bu yana. Ama sömürücülerin vahşiliklerinden değil…

“Nefes”imiz, “Nefes” yoldaşımız,  örgütlü siyasetle buluştuğum 1970’lerin son çeyreğinden bu yana yoldaşlık yaptığımız Abdullah Nefes, bizi “Nefes”siz bıraktı.

1963 yılında Türkiye İşçi Partisi’yle başlayıp son nefesine kadar Türkiye Komünist Partisi üyeliğiyle süren yaşamı, örgütlü olarak sosyalizm mücadelesiyle geçti. Şiirler, yazılar, kitaplar, anılar, mücadele notları bıraktı arkasında.

Yukarıda sözünü ettiğimiz Ser Yayınevi tarafından yayımlanan M. İvanoviç Kalinin’e ait “Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak” kitabı da, Nefes yoldaşımızın editörlüğünü yaptığı iki yüzden fazla kitap arasında.

“Üretken ve mücadeleci komünist” olarak yaptıkları, yazdıkları ve yaşadıkları karşısında O’na “artık aramızda yok” diyemeyiz… Sevgili İmran’ın da (Aydın Tali) acımızı paylaşmak üzere yazdığı mesajında değindiği üzere “yüreğimizde müthiş güzel izler bırakan” bir yoldaş oldu, hep öyle olacak.  

“12 Mart faşist darbesinin acılarını, hüzünlerini ve sevinçlerini resmetmek istemiştim” dediği “Sürgün”de yazdığı gibi: 

“Belki yaralıyız, yaralandık. Ama her an bir yeni; bir yeniden; bir başlangıç değil mi hayatta? Yaşanan her an, hayatı kovalayan her ses, dünyayı ve kendini değiştiren bir orkestra, artan bir sevda, bir başlangıç değil mi? Kadim çini ustalarının sabrı onaran ustalarıyız; bu kadarı yetmez mi? Hele güneşli bir günde, ‘1930 model’ bir ranzanın üst katında, arkadaşlarımın, ve bir çiğdem kökünü öperek geçen suyun sesini duyarken; yani memleketimi, dünyayı, insanları düşünürken…”

Bahçelievler katliamının ardından 10 Ekim 1978 tarihinde yazdığı, Yürüyüş Dergisi’nin 24 Ekim 1978 tarihli 185. sayısında yayımlanan “Birler-Altılar-Binler” şiirinde (şiirin yazıldığı tarihte, katliamın hemen ardından ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan ODTÜ Elektrik Bölümü öğrencisi Serdar Alten halen yaşam mücadelesi vermekte olduğundan, katliamda yitirilen yoldaşlarımız şiirin başlığında “Altılar” olarak anılmıştır. Şiirin tamamına buradan ulaşabilirsiniz) şöyle vurguluyor yaşamı:

“ (…)

Gelinim,
ne zaman ki ölüm,
öleni yaşatarak geçiyor dünyamızdan,
korku atlastan da olsa
papatyalardan hatta,
yakışmaz insana...

Şimdi sen
yeniden
ve hemen
tut elimden.

En büyük bütün için
milyarlar içinde
kırılmış sürgünlerle
çift olalım birleşen..."

Nefessiz dünyada emekçilerin “Nefes” yoldaşıydı, olmaya da devam edecek.