Belediye işçisi özelleştirmelerin ilk vurduğu çalışan topluluğudur.. Belediye işçisinin çilesi büyüdü durdu. Düne göre daha iyi değiller. Sendikalılar ama örgütsüzler. Toplu sözleşmelerine yabancılar.

Nedir bu belediye işçisinin çilesi

Makam odasına çağırdığı belediye çalışanı iki kadın işçiyi, sendikadan istifa etmedikleri için hakaretler ederek kovan Ordu Gürgentepe belediye başkanını hatırlıyor musunuz? Hiç unutmamamız lazım. Sosyal medyaya yansıyan kamera görüntülerinde “bana karşı mı çıkıyorsunuz” diye tükürükler saçarak bağırıp duruyordu. 'İstifa et' diyorsa edeceklerdi, karşı gelen sonucuna katlanırdı falan.1

Kendisi 30 yıl ilçenin merkez camisinde imamlık yapmış. Sonra başkan oluyor. Sendika konusundaki ‘hassasiyetinin” kaynağı Düzce müftüsüdür diye düşünüyorum. 2011 yılında MAS-DAF fabrikasında sendikalaştıkları için patronun işten attığı işçiler iş bırakma eylemi yapmış, buna karşı müftülük bir Cuma hutbesi hazırlayarak Düzce’deki tüm camilerde imamlara okutmuştu.2

AKP’li belediyede böyle de, olmayanında farklı mı peki? Gürgentepe belediye başkanının işçilere davranışını kaba ya da ilkel bulan, daha çağdaş olduğu düşünülenin, mesela Bakırköy belediye başkanının tutumuna bakabilir. Orada ise işçiler sıfır zammı kabul etmeyip greve çıkmıştı. Başkana sorsan "haklarıdır" diyordu ama kendisinden yemedikleri fırça kalmamıştı. En çok da “bu eylemleri AKP’li belediyelerde neden yapmıyorsunuz” diye laf işittiler.3

Ne tuhaf değil mi? İşçi Bakırköy belediyesinde çalışıyor, çalıştığı belediye şirketinden insan gibi bir zam alamıyor, üstelik başkan sendikayı yetki davalarıyla falan sıkıştırıp duruyor, sonra bu işçiye örneğin “neden Bağcılar belediyesinde grev yapılmıyor kardeşim” deniyor. Mesele işçi hakları olunca patron tarafının gerçeklikle bağı kopuyor demek ki.

Çok daha fazlası var da uzatmayayım. Grevdeki Maltepe Belediyesi’nin çöplerini büyükşehir öncülüğünde başka ilçenin çöp kamyonlarıyla toplatıp yapılan grev kırıcılığını mı anlatalım, Adana’da Seyhan Belediye başkanının işçilere “Efendim diyorsunuz ki geçinemiyoruz, geçinmenin ölçüsü yok ki” demesini mi hatırlatalım. 696 sayılı KHK sonrası gündeme gelen güvenlik soruşturmalarını belediyelerin “temizlik” fırsatı olarak değerlendirmelerini mi, bir birimden başkasına sürgünleri mi yazalım...4

İşte bunlar belediye işçinin çilesidir.

Yeni de değildir bu çile.

Belediye işçisi özelleştirmelerin ilk vurduğu çalışan topluluğudur. Belediye hizmetlerinin piyasalaştırılması sonucu, doksanların sonundan itibaren taşeronlaştırma saldırısıyla yüz yüze kaldılar. Pek çok belediyede yıllar yılı sendikasız, toplu sözleşmesiz, güvensiz çalıştırıldılar. İhalelerden ihalelere, bir taşerondan diğerine geçip durdular, her seferinde büyük kayıplar yaşadılar. Sonra AKP’nin seçim yatırımı olan 696 sayılı KHK ile 2017 yılında sözde kadroya geçirildiler ama 2018, 2019, 2020, derken geçen yıla kadar yüksek hakem kurulunun bir kuruş üstüne vermediği yüzde 4+4’lük yıllık ücret artışlarıyla çalıştırıldılar. Sonra tam özgür toplu sözleşme dönemi geldi derken, yıllardır yaşadıkları gerilemeyi ufak ufak toparlayacaklarını düşünürken, bu kez de belediyelerle birlikte sendikaların statükosuna tosladılar. Greve çıkan, yaptığı grevden bir şey anlamadı; çıkamayan da, onca yıl sonra hiçbir şeyin değişmediğine dair hayal kırıklığıyla baş başa kaldı.

Belediye işçisinin çilesi büyüdü durdu.

Düne göre daha iyi değiller. Sendikalılar ama örgütsüzler.

Toplu sözleşmelerine yabancılar. Ne hazırlık, ne müzakere, ne imza aşamasında yoklar.

Geçinemiyorlar. Ücretleri eriyor. Sözleşme dönem zamları yetersiz kalıyor. Ek zam ihtiyacı büyüyor. Yeni sözleşmelerin bazısı enflasyon oranlarının bile altında kalıyor.

Belediye yöneticilerinin siyasi ve maddi çıkar kavgalarının arasında kalıyorlar. Sendikalarını biraz zorladıklarında, sendikacıların belediyedeki partiyle organik ilişkisine tosluyorlar.

Onu aştıklarında, bu kez kamuoyu baskısıyla terbiye edilmeye çalışılıyorlar. İktidar partisinin belediyesinde hak aradığında yediği kaba pislemekle, muhalefet belediyesinde hak aradığında iktidar partisinin ekmeğine yağ sürmekle suçlanıyorlar.

İşte ‘çile’ derken bu nedenle hiç abartmıyorum ama yazının sonunda da güzel bir haber vermek istiyorum.

Geçen pazar günü ben de oradaydım, İstanbul’da farklı belediyelerden işçiler bir araya geldi. Aynı belediyede farklı birimlerde çalışan, farklı sendikalara üye olan, sendikasız, farklı statülerde çalışan belediye işçilerini Patronların Ensesindeyiz Ağı bir forumda buluşturdu. Sadece konuşmadılar, bunca dağınıklığa, iletişimsizlik ve yalnızlığa biraz da olsa çare olsun diye bir de dayanışma ağı kurdular. Onlara İstanbul dışından, Ankara, Adana ve Muğla’dan belediye işçileri de yolladıkları mesajlarla destek oldular.

Adı PE İstanbul Belediye Emekçileri Dayanışması olan bu ağın zamanlama açısından da çok doğru olduğunu söyleyebilirim. Gelin yazıyı o toplantıya katılan işçilerin kamuoyuna yaptıkları duyuruyla bitirelim.

“Mücadelemizi ortaklaştırmak, iletişimimizi güçlendirmek, dayanışmayı arttırmak için yola çıkıyoruz. Dayanışma Ağı ile farklı belediyelerdeki arkadaşlarımızla iletişimde olup birbirimizin mücadelesine destek olacağız. Ortak sorunlarımıza birlikte çözüm arayacağız. Sözleşme, bordrolarımız, işyerindeki haklarımız, toplu sözleşme süreçlerimiz, taslaklarımız hakkında çok eksik olan bilgilerimizi tamamlayacağız. Eğitimler yapacağız. Kamuoyunda mücadelelerimizi duyuracak araçları oluşturacağız. Farklı belediyelerde olsak da aynı sorunlara karşı mücadele ettiğimiz tüm emekçileri selamlıyoruz. Tüm belediye çalışanlarını bu haksızlıklara karşı mücadele etmek, hep birlikte dayanışmak için dayanışma ağımıza katılmaya çağırıyoruz.” 5