Tutturabildiğine işler, tam patronlara göre oluyor. Yasayla kazan, yasayı değiştirerek kazan, yasanın arkasından dolanarak kazan… Kısaca, tutturabildiğine kazan.

Nebati’den Unakıtan’a 'tutturabildiğine' işler

Memlekette her şey tutturabildiğine artık.

Siyasetten ticarete, bütün işler böyle yürüyor.

Söyle gitsin. Yerse…

Mesela Migros depoda işçiler, 4 lira zam vermeyen patrona karşı hakkını arayıp iş bırakıyor, eylem kamuoyunda günlerce yer ediyor, sen şirketin ettiği lafa bak:

“Toplumun temel gıda ve ihtiyaç malzemeleri talebini kesintisiz sevkiyatla karşılama gibi önemli bir toplumsal görev üstlenen dağıtım merkezlerimiz…”

Ulvi amaç bu işte, bizler ve çocuklarımız için, evet, bir toplumsal görevi yerine getirmek için yaşamımızda bu şirket…

Sanırsın açıklama yapan kurum geçen yıl 36 milyar lira ciro yapmış, ortaklarına da temizinden 358 milyon lira bırakmış Türkiye’nin en büyük şirketlerinden biri değil de bir sosyal sorumluluk projesi! Toplum yararına faaliyet gören, bir nevi iaşe kurumu, bilemedin aş evi gibi bir şey…

Biz yazalım açıklamayı da, tutarsa…

Peki ya şu motokurye çalıştıran platform şirketlerine ne demeli?

Hepsijet, Yemeksepeti, Trendyoll ve diğerleri ne diyorlar motokuryeler için?

“Onlar bizim iş ortaklarımız”

İş ortağı!

Hangi ara ortak yaptın şirkete onları, nasıl bir ortaklık kurdun çocuklarla, bir anlasalar da gün aşırı şirket merkezinin önünde eylem yapıp durmasalar değil mi?

Pandemide artan iş yükünü fırsata çevirip yüzlerce kuryeyi işten çıkarmışsın, sonra “siz esnaf kurye oldunuz” deyip her biriyle uyduruk sözleşmeler yapmışsın, böylece sigorta priminden, ihbar, kıdem tazminatından, iş kazası, meslek hastalığı sorumluluklarından kurtulmuşsun, yetmemiş kar kış fırtına parça başı iş, zamana karşı yarış dayatmışsın, ama onlar senin iş ortağın!...

Tam olarak “yersen” işte…

Ne kadar çok örnek var böyle tutturabildiğine.

Kim ne derse desin, bu işlerde son dönemin açık ara en başarılı örneği Nebati’nin Hazine ve Maliye Bakanlığıdır.

Nebati ileride nasıl hatırlanır bilemiyorum ama mesela Unakıtan vardı, o da Maliye Bakanıydı. Özelleştirmeler ona bağlıydı. Yumurtacılık işleri falan vardı. Herkes onu “babalar gibi satarım” lafıyla, bir de üstüne onlarca kamu ihalesini oğullarının şirketlerine vermesiyle hatırlar. Meclis’te çocuklarının üzerindeki şirketler sorulduğunda, “ne yani, soyadlarını mı değiştirsinler” diye üste çıkacak kadar da pişkin bir siyasetçiydi.

O da tutturabildiğine işlerde mahirdi. Hayatta siyaset ikizi diye bir şey olsaydı, onlar Nebati ve Unakıtan olabilirdi.

Unakıtan hayatta değil, arkasından konuşmayalım. Ama Nebati kanlı canlı, her gün bir başka açıklamayla hep karşımızda duruyor. Çok konuşuyor ve hep konuşurken sözlerine yüzündeki o yayvan gülümseme eşlik ediyor. Memlekette patron olmanın çok tatlı bir şey olduğunu düşünüyor, pazarlama işleri için gittiği İngiltere’de yatırımcıların gözlerinde parıltı görüyor, yasaları, hukuku patronlar için “bürokratik engel” sayıyor, engelleri aşmanın yolunu “Cumhurbaşkanımız arkamızda” diye anlatıyor.

Tutturabildiğine işler, tam patronlara göre oluyor. Yasayla kazan, yasayı değiştirerek kazan, yasanın arkasından dolanarak kazan… Kısaca, tutturabildiğine kazan.

Sonra bir de göreve geldi geleli enflasyonla mücadele ediyor. Ocak ayındaydık, "Nisan’da durdururuz" dedi. Nisan yaklaştı, "Temmuz’da yavaşlar" dedi. Şimdi de yazın sonu durdurur, Aralıkta normale döndürür, sonra hep birlikte sandığa gideriz diyor.

Ama gel gör ki hayat pahalılığı rakı gibi, şişede durduğu gibi durmuyor. Sabah kalkıyorsun 1 kilo kıyma 120 lira olmuş. 1 litre ayçiçek yağı 50, marulun demedi 10, domatesin kilosu 25 liraya yükselmiş. Vatandaş deposu artık bin liraya dolan arabasını evin kapısına, doldurduğuyla tarlayı süremeyen çiftçi traktörünü ahırın önüne kilitlemiş. Uçak yolculuğu eski dönemdeki gibi “zengin işine” dönmüş. Ne otobüsle, ne trenle bir yerden bir yere gidilemez olmuş. Şehir içinde indi bindide bozuk para dönemi kapanmış. Hal böyleyken Nebati bakın neler anlatmış:

“Biz hep beraber bu işlerin üstesinden geliyoruz. Allahın izniyle hiç kimseyi yarı yolda bırakmadık, bundan sonra da bırakmayız. Hiç kimseyi enflasyona ezdirmedik, bundan sonra da ezdirmeye izin vermeyeceğiz”

Ne dersiniz, galiba atacak barut kalmamış. Lafla peynir gemisinin yürümeyeceği günlere geldik de ondan. Migros’ta olmadı işte bak, işçiler kazandı. Kuryeler pes etmedi. Orada burada işyerlerinde kaynaşıp duruyor işçiler emekçiler. Milletin canı burnunda. Şimdi onlar düşünsün, Temmuz’da asgari ücrete ikinci zammı yapalım mı yapmayalım mı diye.

Tutturabilme şansları var mı sizce?