Ukrayna, felakete sürüklenirken bu felaketin Almanya cephesinden destek görmesi oldukça düşündürücü ve bu yüzden tarihle yüzleşmenin tam zamanı.

Nazilerle gerçekten yüzleşilebildi mi?

Nazilerle gerçekten yüzleşilebildi mi? Bu soru günümüzde artık daha da büyük bir önem kazanmış durumda. Ukrayna’da yıllarca adım adım ve ilmek ilmek işlenen sağ iktidarların katıksız bir faşizmle taçlandığı ve neo-nazilerin Ukrayna’yı nasıl felakete sürüklediğini bugün görüyor ve irkiliyoruz. Ukrayna, felakete sürüklenirken bu felaketin Almanya cephesinden destek görmesi oldukça düşündürücü ve bu yüzden tarihle yüzleşmenin tam zamanı. Soğuk savaş emelleri uğruna ABD tarafından Nazilerin yeniden nasıl konumlandırıldığının hikâyesini anlatmaya çalışacağım. Bu sayede Alman medyasının Ukrayna’daki gelişmeleri ‘sakinleştirici’ bir etkiyle topluma duyurmasını daha rahat kavrayabiliriz. Zira tüm bu çatışmaların temelinde esas antagonizma olan sınıflar arası mücadele ve çatışma yatıyor. Aynı çatışma, bugün Afrika, Orta Doğu ve Ukrayna halklarına katıksız bir köleliğin dayatılmasını açıklıyor.

The Other Nuremberg Trials, Seventy-Five Years On” başlıklı makale Erica Eisen tarafından kaleme alınmış dikkat çekici bir makale. Eisen, ekonomi, tarih, ve ulusal güvenlik alanında çalışma yürütüyor. Nuremberg mahkemelerini ele aldığı makale ‘Boston Review’de 22 Mart 2021 tarihinde yayınlanmış1. Makale üzerine araştırma yaparken bu makalenin Alâeddin Şenel tarafından ‘Bilim ve Gelecek’ dergisi için Türkçe’ye çevirildiğini gördüm. Bu kıymetli çalışmanın Türkiye’deki okurlar tarafından da tam olarak okunabilecek olması oldukça önemli. Alâeddin Şenel, makalenin başlığını ‘Yetmiş beş yıl sonra Nuremberg Mahkemesi Nazi burjuvazisi nasıl kurtarıldı?’ şeklinde çevirmiş ve bence bu başlık çok daha isabetli olmuş. Okurların çevirinin gücünü anlayabilmesi için bunun çok özel bir örnek olduğunu düşünüyorum. Nazizmi yaratan ve onun savaş gücünü besleyen, soykırımlar yapmasına olanak sağlayan bir gücün aklanmasından bahsediyoruz. İnsanlığa karşı girişilen cinayetlerin faili dilbilimsel açıdan alabildiğinde edilgen bir biçimde tanımlanıyor; hayali bir canavar olarak ‘naziler’ biçiminde ifade edilen bu fail, zihmimizde alabildiğine müphem bir şekil alıyor. Oysa...

1932 yılında Berlin borsasına kayıtlı şirketlerin yüzde ellisinden fazlası Nazi Partisi ile önemli bağlantılar içindeydi. Ertesi yıl Hitler siyasal erki ele geçirdikten sonra, bu şirketlerin hisse senetlerinin değerlerinde patlarcasına bir yükselme görüldü. Şirket önderlerinin Alman saldırısından kârlı çıkacaklarını anlamaları, fazla zaman almadı. 1933’te, Gustav Krupp von Bohlen ve Halbach, savaş sırasında, sahip oldukları demir çelik endüstrilerinin, panzerlerden uçaksavar toplarına kadar her şeyi sağlayacağı görülecek bu iki endüstrici, Hitler’e, Alman endüstrisinin baştan ayağa yeniden örgütlendirilmesi için bir plan sundular. Söz konusu öneriye “rehberlik eden düşüncenin, Reich’ın (Alman hükümetinin) siyasal hedeflerine uygunluk” olduğu belirtiliyordu. Demir çelik devi Hermann Röchling, Hitler’i Balkanlar’ı işgal etmesi yönünden kışkırttı ve rejim ile olan, firmasının buralarda ele geçirilecek topraklarda el konacak fabrikalarda ve madenlerde üretimi artıracak bağlantılarını artırdı. Söz konusu aynı üretim noktalarında, çok geçmeden polis işlerini SS’ler (Hitler’in “Schutzstaffel” yani “Özel Koruma Birliği” olarak kurulup toplama kampları ve ırk politikasının kolluk gücüne dönüşen örgütün kısa adı – ç.n.) üstlendiği gibi, buraları, angaryada çalıştırılan, başları üzerinde aynı şirketin yönettiği Etzenhofen çalışma kampına gönderilme gibi bir Demosthenes Kılıcı sarkıtılan işçilerle donatıldı. Dolayısıyla Almanya’nın saldırganlığında, ekonomik emperyalizmin başrollerden birini oynadığı, yalnızca Sovyet düşünürlerinin değil, Batılı Müttefiklerin arasında da yaygın olarak benimsenen bir görüştü.

Bu durumda, işgal edilmiş bölgelerin yöneticileri, Almanya’nın güçlü kartellerinden, özellikle demir çelik alanındakilerden yoksun bırakılmasının, bu ülkenin ilerde, hiçbir zaman savaşa kalkamayacak bir duruma düşürülmesi için yaşamsal önemde bir önlem olarak gördüler. “Almanya’nın büyük yatırımlarının gerçek sahipliğinin Nazi olmayan kimselere geçirilmesine dek kendimizi güvende bulamayız” diye yazdı Alman işgali Amerikan denetimi bölgesinde görevlendirilen bir ekonomi uzmanı olan RM Havens. Bu yolda iş yöneticileri gözaltına alınıp, savaş sırasında yaptıkları iğneden ipliğe araştırıldı; yerle bir edilmiş olmayan fabrikaların çok sayıda endüstri makinesine el kondu ya da bazıları parçalandı veya teslim edilmeleri istendi. 1945 yılı sonbaharında verdiği bir demeçte General David Eisenhower, IG Farben’in uçsuz bucaksız bir alana yayılmış kimya kompleksinin ortadan kaldırılmasını buyurdu; savaş gereçleri üretilen fabrikalarının yıkılmasını, borsadaki hisse senetlerinin savaş tazminatı karşılığı olarak kullanılmasını ve ileriki yıllarda yapmasına izin verilecek araştırmaların sıkı bir denetim altında tutulmasını istedi. “Dünya barışının sağlanmasının yollarından biri olarak Farben’in ise kökünün kurutulması gerekir” dedi.”2 

Dünya barışının sağlanabilmesi için gerçekten bir suç makinesine dönüşen Alman burjuvazisi ile yüzleşilebildi mi? Cevap: Kocaman bir hayır. Nuremberg mahkemeleri başladığında dehşet verici bir gerçek daha ortaya çıktı; Nazi sermayesini destekleyen-Amerikan sermayesi. Özetle, ciddi bir yargılamanın ucu ABD’ye kadar uzayacaktı. “İçlerinde en göze çarpanları Standart Oil, Dow Chemical, DuPont ve General Electric olan bazı Amerikan şirketlerinin, tam da o sırada başkanları mahkeme önüne çağrılan Alman şirketleriyle azımsanamayacak kapsamlı ilişkiler içinde oldukları görüldü. Standart Oil, Farben ile birlikte yürüttüğü kendi sentetik (yapay) kauçuk (lastik) araştırmalarının bilgilerini paylaştı; ancak bu konuda Birleşik Devletler üretimi bilgilerini vermedi. General Electric ile Krupp arasında (makine parçaları ve zırh delici araç gereç yapımında metal sertleştirme işleminde kullanılan tungsten karpit üretimi için bir pazarlık yapılmıştı; bu anlaşma onlara, dünya pazarlarının bölüşülmesiyle fiyatları büyük ölçüde şişirmeleri olanağını vermişti. Birleşik Devletler Başkanı Truman’ın iş dünyasını kayırıcı yönetimi, özel girişim kesiminin endüstricilerin bu yolda yargılanmasına gösterdiği tepkiden öylesine tasalandı ki, Farben davasını yürüten savcı Josiah DuBois’e, listesinden “saldırgan savaş” ile ilgili suçlamaları çıkarmaya zorlama girişiminde bulundu. DuBois bu baskıya direndi; ancak kararların alınması zamanı gelince, yargıçların, bu tür siyasal baskılar dalgasının etkisinde kalarak, yargılama sırasında ortaya konan bilgileri büyük ölçüde gizleyip örttükleri görüldü”.

Mahkemenin teknik olarak burjuvaziyi aklama ya da bir diğer tabirle neden kurtarma girişiminde bulunduğuna ilişkin sorunun cevabını okurlar makalenin içerisinde bulabilirler. Bizim tüm bu uzun alıntılardan çıkarmamız gereken dersler ise çok açık. Sovyetler Birliği’nin kuruluşunu sindiremeyen bir emperyalizmin faşistlerle birlikte insanlığa karşı işlenen suçlara iştirak ettiklerine tanıklık ediyoruz. Bu ağır bir tanıklık ve kabullenilmesi zormuş gibi görünüyor. Zira bunu bir kez kabul ettikten sonra bugünün kötülüklerine dair daha sağlıklı çıkarımlarda bulunabiliyoruz. Tıpkı ‘Yaşıyorlar’ (They Live) filmindeki gibi Nazilerin demokrasi ve insan hakları kahramanları tarafından aklandığı ihtimaline karşı, gerçeği gösteren o büyülü gözlüğü takmaya karşı direnç gösteren insana benziyor bugünkü halimiz. Gerçeğe karşı bu alerjik tepkinin gelişmesinde Hollywood’un etkisi azımsanmayacak kadar yüksek. Yalana, popüler kültüre ve gösteriye müptela kitle toplumları, insanlığı adım adım uçuruma doğru sürüklüyor. Naziler tüm çıplaklığıyla bugün de çirkin yüzünü dünyanın çeşitli bölgelerinde göstermeye devam ediyor. Sovyetler Birliği’nin olmadığı bir dünyada çocuklar, kadınlar ve tüm çaresiz insanlar köle pazarlarında satışa çıkarılıyor. ABD neden Nuremberg mahkemelerini bir oyuna dönüştürdü ve neden insanlığa hayali bir yüzleşme masalı pazarladı? Aslında nedeni bugünün acı sonuçlarında görmek mümkün. Almanya, hâlâ zembereği kurulmuş bir bombanın üzerinde duruyor ve bir avuç asalağın lüks yaşamına devam edebilmesi için tüm dünya halkları kendilerini tamamıyla ortadan kaldıracak o bombaya sıkı sıkıya sarılıyor. Nazilerle gerçek bir yüzleşme mi arıyorsunuz? Öyleyse tüm bu çatışmanın sonunda hangi sınıfın galip geldiğine bakmak zorundasınız.3