"NATO’nun, kapitalizmin, emperyalizmin ekonomi politiği aynı: Sömürü."

NATO’da strateji oyunları bitmez

1949’daki kuruluşundan bu yana üyelerini ve stratejisini genişleten, yeni stratejilerle derinleşen bir NATO ile karşı karşıyayız. Üyelerine herhangi bir saldırıya karşı savunma yapma söylemi örgütü güvenlikçi olarak vitrine koysa da dükkanın içi hiç de öyle değil, kolay ama kapsayıcı bir deyişle ne ararsan var. Ekonomi ve politika bunların başında.

SSCB’nin, diğer sosyalist ülkelerin, sosyalizmin kapitalist dünyaya tehdidi iddiası varlık gerekçesi olarak 1990’a kadar başa oturtuldu. Bu tehdit hep militarist olarak tanımlandı. İkinci Dünya Savaşı sonrası üyelerinin ekonomik durumlarını gözeten amacı geri planda tutuldu. Bu amaç NATO’nun sosyalizmin ekonomi politiğinden ve başarısından korkunun, kapitalist düzeni korumanın bir sonucu olarak kurulduğunu gösterir.

NATO’ya, 1990’dan sonra varlık gerekçesinin ortadan kalktığı savına karşı yeni stratejiler gerekliydi ki -dikkat çekenleri 1991, 1999, 2010 olmak üzere- stratejik konseptler geliştirdi. Bu yeni stratejileri NATO örgütü ile sınırlı tutmak, bir uluslararası örgütün kuruluş anlaşması, ek protokolleri ve sayıları artan üyeleriyle sınırlı tutmak büyük eksiklik. Avrupa ve Asya’nın birçok coğrafyasında, Orta Doğu’da, Kuzey Afrika’da çatışmaları, terörü yaratıp, besleyip sonra da “tehdit” diyerek “ortak güvenlik” diyerek genişlemek ve yeni stratejiler geliştirmek Batı kapitalizmini, emperyalizmini yaşatmadan ve sömürüyü derinleştirmeden başka bir şey değil. Stratejik konseptler yeni görev alanlarının oluşturulduğu politik ve ekonomik belgeler; yayımlandıkça yaygınlaştırıyorlar ve propaganda alanlarını genişletmeye çalışıyorlar.  

NATO’nun “öngörülemez ve rekabetçi” bir dünyaya hazır olmasını hedefleyen 2022 Stratejik Konseptinde, kendisinden önceki konseptlerdeki “farklı yönlerden farklı tehditler” genişletilerek toplu güvenlik ve savunma anlatılıyor.  Hedef ve görev; caydırıcılık ve savunma, kriz önleme ve yönetimi, ortaklaşa güvenlik olarak belirleniyor. Tehditler, devletlerden ya da devlet dışı hareketlerden gelebilecek şekilde siyasal, ekonomik, askersel, terörizm, siber, göçler, enerji, teknoloji ve hibrit olarak geniş tutuluyor. 

Ekonomik tehdit ve güvenlik konusu NATO gündeminde hep var ve önemini artırarak biçimleniyor. NATO ile Avrupa Birliği ilişkilerinin karşılıklı gelişmesi hedefi de bu biçimlenmenin bir uzantısı. Türkiye’den örneklersek NATO-TÜSİAD, NATO-Siyasal İktidar ilişkilerinin derinleşmesi, bu ilişkilere düzen içi muhalefetin katılması NATO’nun sermayenin örgütü görevini ve işlevini anlatıyor. TÜSİAD, “Küresel Siyaset” forumları içinde “Küresel Güvenlik Mimarisinde NATO’nun Yeni Stratejisi ve Türkiye’nin Rolü” konusunu işlerken ilişkiyi açık seçik ortaya koyuyor. Sermayenin birçok örgütü ve sesi NATO’yu ve yeni stratejisini öve öve bitiremiyor.

NATO’yu militarist güç olarak, içinde nükleer silahların da olduğu dünyada silah üretimine, silahlanma yarışına, savaş sanayi ve yan ürünlerine, orduların ve vekalet savaşçılarının gereksinmelerine, silah kaçakçılığına bağlı bir ekonomiyle sınırlı görmek gerçeklere gözleri yummak anlamına gelir. Buradaki ekonomi bütünseldir ve üretim araçları ile ilişkilerinden ayrı düşünülemez.  

Ekonomik tehdit… Kimlere karşı, kimler tarafından? Güvenlik… Kimler için, kimler tarafından? Politik istikrar… Kimlerin? Ekonomik hassasiyet… Kimler için?

Buradaki “kimler” sözcüğünün açılımı gayet net: Bir tarafta sermaye sınıfı, burjuvazi, ve gericiler, bir tarafta da işçi sınıfı, emekçi halk…

Başlangıçta kapitalist/emperyalist düzenin istikrarı için komünizmin yayılmasını önlemeye yoğunlaşan NATO, 1990’lardan başlayarak yeni stratejileriyle hem Rusya ve Çin gibi rekabet alanlarını hem de emekçileri, enternasyonali karşısına alarak güvenlik görevlerini, alanını ve tanımını sürekli genişletiyor. Güvenlik ortamları ve koşulları değişiyor gerekçesiyle -ki bu değişimi yaratanlar kendileri- güvenlik gereksinimleri değiştirilip genişletiliyor.

Kapitalist/emperyalist dünya için 1990 öncesinin sosyalizm tehdidi ile bugünün emek gücünün tehdidi özdeş. Öncesinde SSCB diyorlardı, Türkiye ve Yunanistan’ı “Sovyetler Birliğinin kalbine ve Karadeniz’e açılan stratejik kapılar” olduğu için seçtiklerini, Türkiye’nin “NATO’nun güneydoğu bekçisi” olduğunu söylüyorlardı. Bugün Rusya, Çin yarım ağız söylemine terörü ekliyorlar. 

Terörizmi geniş bir uluslararası katılımla, teorileri, politikaları, kavramlarıyla “endüstri” yaptılar. Bu ağ ABD, İngiltere, İsrail ve diğer kapitalist ülkelerin devlet-özel işbirliğiyle hem terörizmi yaratan hem de ona karşı hukuksal, yönetsel, militarist ve esnek bir savaşın sürmesini sağlayan bütünsellikle çalışıyor. NATO terörizmin yaratıcısı ve terörizme karşı savaşın cephe kurumu olarak devrede.      

Hangi gerekçeleri söylerlerse söylesinler tehdit diye sıraladıkları her konu siyasal ve ideolojik, tehditçi dedikleri emekçileri tehditten öte nefessiz bırakıyorlar. NATO’nun, kapitalizmin, emperyalizmin ekonomi politiği aynı: Sömürü.

Terör örgütü NATO’nun siyasal ve ideolojik olarak küresel güvenlik mimarisiyle anlatılması bütünüyle emperyalizmin taktiği ve NATO’yu meşru tutmayı sürdürülebilir kılma hedefini güdüyor. NATO sömürücü düzeni yeniden üretme araçlarından biri olarak, sermaye iktidarı ve devlet iktidarıyla ortak çalışıyor. Şimdilik kapanmış gibi gözüken NATO-Rusya ilişkilerinin günü geldiğinde canlandırılması hiç de sürpriz olmayacak.   

Sömürücü düzenden kurtulmak, NATO’yla, finansal ve siyasal örgütlerle, şirket ve holdinglerle, siyasal, hukuksal ve yönetsel kurumlarla, gericilikle bütünleşik kapitalizme ve emperyalizme karşı tutarlı, ilkeli, güçlü, örgütlü bir duruş sergilenmesiyle, laiklik ve emek savaşımıyla olanaklı.