Türklerin imtiyazsız, sınıfsız bir bütün oluşturduğuna hep itiraz etmişken, Kürtler için aynı iddiayı sorgulamanın zamanı çoktan gelmedi mi?

Muhatap derken…

Burjuva siyasetinde bir yandan “Kürt sorunu var mı yok mu” ikilemine rücu edilirken, diğer yandan Kürtlerin meşru temsilcisinin kim olduğu da tartışılır hale geldi. Madem muhatap aranıyor, gündemde “var mı yok mu” değil, bir çözüm masası olsa gerek… 

Her şey sınıfsal. Çözüm de, masa da, hatta sorunun tanımı da… Sorun var mı yok mu diye sorulsa, örneğin biz inşaatlara, işsizlere bakmayı öneririz. 

Varlığı tanımsız, milliyetçi dışlamanın ve politik baskıların önde gelen hedefi olmuş, yurttaşlık haklarının çoğundan yoksun, sınıfsal eşitsizliklerden ağır bir pay almış anadili Kürtçe olan nüfus Türkiye’nin açık seçik gerçeği. Elbette Kürt sorunu, her büyük toplumsal sorun gibi çok katmanlı. 

Katmanlarsa eşitsiz dağılır. Bütün Kürtler sorunun her bir veçhesine aynı mesafede durmuyor ve bu anlamda homojen bir topluluk oluşturmuyorlar. Zaten ulus dediğimiz insan grubu ne zaman nerede türdeş olmuş ki?

Türdeşlik bir yanılsama. Her ulusal toplulukta belirli bir sınıfsal güç diğerlerinin önüne geçer ve kendi çıkarlarını, talep ve özlemlerini bütünün çıkar, talep ve özlemleri olarak kabul ettirir, dayatır. Bu anlamda “imal edilmiş” homojenlik, aslında ulusun içinde ağır basan sınıfın diğerleri üstündeki tahakkümünü ve kuşatmasını yansıtır.

Muhataplık elbette reel politika zemininde yürüyor. Ama arkasında Kürtlerin çıkarlarının ortak ve pürüzsüz bir bütün oluşturduğu varsayımı yatıyor. Türklerin imtiyazsız, sınıfsız bir bütün oluşturduğuna hep itiraz etmişken, Kürtler için aynı iddiayı sorgulamanın zamanı çoktan gelmedi mi?

Ama deniyor, ulusal hareket farklı sınıf ve ideolojilerin birlikteliği... Doğru da, bu çatışmasız bir birliktelik değil ki!

Olsa olsa karşıt çıkarların bir bölümü siyasette yeterince temsil edilmiyor olabilir. Muhataplık tartışmasının bir yüzü reel politikaya, partiler arası dengelere vb bakıyorsa, bir yüzü de Kürt toplumu içindeki sınıfsal ve politik hegemonyayla ilintilidir. 

İşin reel düzleminde son haftalarda CHP, HDP ile, onu ittifak içine resmen ve alenen almaksızın ortak bir yol açmakta önemli mesafe kat etti. Bunun karşısında Kürt hareketinin farklı kesimlerinden çıkan çelişik tınılar, Kürt ulusal dinamiğinin esas olarak Millet İttifakına yakınsayacağını ancak bugünkü siyasi iktidarla köprüleri de tamamen atmayacağını söylüyor. 

Ama zaten muhalefette kim iktidarla köprüleri atıyor ki! Laiklik iktidar tarafından imha edilirken, muhalefet laikliği yeniden kuracağından söz ediyor mu? İktidar emperyalist güçler arasında dengelerde gidip gelirken muhalefet bağımsız bir ülkenin ilkelerini anlatabiliyor mu? Yoksulluk edebiyatının ötesinde sömürüye son vermek kimsenin gündemine giriyor mu?

Hal böyle olunca, yani burjuva siyaseti emekçi halk kitlelerine köklü bir düzen eleştirisi sunmaktan kaçındıkça, Kürt ulusal hareketinin iç sınıfsal farklılaşmasının üstünün örtülmesi kolaylaşıyor. Kuşkusuz Kürt ulusal hareketinin geniş cephesinde solcular da var. Ancak bu sonuncuların ortak paydası ulusal harekette emekçi söyleminin geri tutulmasını mazur görmek, hatta bunu liderliğin hakkı saymak, belki de sağcı Kürtleri kaybetmemek adına söz konusu tutuma hak vermek yönünde…

Burjuva siyasetinde olmasa da, emekçi siyasetinde ilkeler var. İşçiler en fazla evle iş arasında gidip gelen, darmadağınık bir kalabalık olmaktan çıkmak için ortak bir duruşa mutlaka ihtiyaç duyarlar. Kürt ulusu imtiyazsız, sınıfsız bir bütün değilse ve Kürt emekçilerinin varlığı tanınacaksa, bu ilkeler oraya da uygulanmak durumundadır. 

Emeğin sömürüsüne son vermeyi hedeflemek ve bugünden yoksulluğa, işsizliğe karşı kamucu talepler ortaya atmak. Laikliği emekçi ve yurttaş haklarının varlık koşulu olarak sahiplenmek. Emekçilerin ancak bağımsız bir ortamda söz ve karar sahibi olabileceklerinden hareketle anti-emperyalizmi ilke edinmek… İlke demişsek gayet sade şeyler bunlar…

Kürt sorununun çözümü, ABD’nin Ortadoğu’ya attığı çapanın Kürt renklerine boyanmış olmasından nasıl etkilenecek? Kürt sorununun çözümü, örneğin emperyalizm ve uluslararası gericiliğin tecavüzünü yeni yeni püskürten Suriye’nin ulusal bütünlüğüyle uyumlu olabilecek mi? Kürt sorununun çözümü, emperyalizme karşıtlık zemininde nasıl formüle edilecek? Kürt sorununun çözümünün din sömürüsünün en yoğun olarak kullanıldığı coğrafyalardan biri olan bölgemizde laiklikle ilişkisi kurulmayacak mı? Kürt sorununun çözümüne, farklı ulusal, etnik kimliklerden emekçiler arasında düşmanlıkların körüklendiği değil kardeşliğin inşa edildiği bir yoldan ilerlenebilecek mi? Bunların temelinde yani en önemlisi olarak, Kürt sorununun çözümü, daha önceleri özgürlük diye yutturulan özelleştirmeci, piyasacı, taşeroncu uygulamaların kökten reddiyle nasıl bağlantılandırılacak? 

Emekçi siyaseti olsa olsa bu soruların doğru yanıtlarını üreterek geliştirilebilir. Yoksa sorun da, masa da, çözüm de emekçilerin değil, onları yok sayan, üstlerini örten, kuşatan güçlerin damgasını taşıyacaktır. Demek ki, Kürt emekçilerinin siyasal temsil boşluğu acil olarak giderilmelidir…