Her ne kadar yirmi yıllık bir iktidar döneminden sonra muhalefet yapmak, üstelik böyle bir deneyimi de hiç yokken, AKP için pek kolay görünmese bile, büsbütün imkânsız değildir.

Muhalefete hazırlanan iktidar 

Epeydir aklıma takılıyordu, evirip çeviriyordum. Ülkedeki siyasal çekişmelerin çok çatışır görünen, ama aslında farkları çatışma görünümleriyle uyumlu olmayan iki kampından iktidardakinin devam etmesi ya da muhalefettekinin onun yerine geçmesi durumunda, emekçilerin hayatında hangi olumlu değişikliklerin gerçekleşebileceğini ortaya koymak mümkün olmuyordu; mümkün olmuyordu demeyelim haydi, oldukça güç görünüyordu. Muhalefete karşı bir önyargı yahut saplantı değildi bu. Nereden bakılsa aralarında bir benzerlik, bir yakınlık izlenimi elde ediliyordu.

Bir kez, vaatlerinde, program yerine geçen söylemlerinde önemli farklılıklar da yenilikler de söz konusu değildi. Muhalefetin hemen, en kısa sürede, “şöyle şöyle edilip güzelleştirilmiş parlamenter sistem” sözleriyle dillendirip durduğu birinci vaadi bir türlü somutlaştırılıp açıklanamıyordu. Habire genişleyen millet ittifakının tek kurtuluş yolu olarak gösterdiği “şey”in ne olduğu üzerinde anlaşamıyorlar mıydı, aralarına yeni katılan unsurlardan 2015 yazındaki AKP başbakanının meşhur ettiği sözle “istikşafi” görüşmelerden başlarını alıp keşif yapma fırsatı mı bulamıyorlardı, bilinmez.

Sonra, muhalefet etme iddiasındakilerin emekçi sınıfların yoksullukları ile yoksunluklarına çözüm olarak sundukları, ancak şaka kabul edilebilecek bir formülden öteye gitmiyordu: Bir yandan artık dillere destan edilmiş “beşli çete”nin bir yandan üçer beşer maaş alanların açgözlülüklerine engel olunacak, böylece yoksullara kaynak bulunacaktı.

Bir bölümünü düpedüz AKP döküntüleri olarak nitelemenin mümkün olduğu, bir bölümünü geçen gün Orhan Gökdemir’in katkısıyla soLTV’de hatırladığımız geçmişiyle Asena hanım ve arkadaşlarının oluşturduğu partilerle kadrolarının halktan yana nasıl çözümler üretebilecekleri ise yanıtı besbelli bir soru olarak ortada kalıyordu elbette. Ancak, bu soru ile ilgili olarak besbelli dediğim yanıtın bir biçimine iki gün önce rastladığımı belirtebilirim. Muhalefet kampının herhalde en çok izlenen televizyon kanalının beş altı yıl öncenin saray medyasından transfer militan iktisatçısı ne zamandır diline dolamıştı; “diktatör” Chavez ile yamağı “kamyon şoförü Maduro”nun mahvettiği Venezuela’ya benzetecek bunlar bizi, diyerek iktidarın politikalarını yerden yere vururken, birkaç gün önce “zavallı” Venezuela halkının durumunu anlatanların rol aldığı bir de video göstermişti. Rastlantıya bakın ki, Fetullah’ın has adamı, NBA oyuncusu Enes Kanter, yeni soyadıyla Freedom da Venezuela diktatörünü lanetleyip Amerikalıları yardıma çağıran ve ABD kuklası muhaliflerin alkışlarını hak eden bir video yayımlamış, 8 Aralık günkü soL’dan öğrendik.

Demek, AKP döküntülerinin yanı sıra Fetullah militanlarıyla da ortak yanlar bulunabiliyor. Ne geniş bir ittifak! Seçimi kesin kazanırlar, denmez mi şimdi?

En başa dönersem, orada değindiğim kafamda evirip çevirme işinin sonunda, bir yere ulaşmış ve 29 Ekim günü yine bu köşede belli bir açıklıkla yazmıştım: “(…) bir devri sabık yaratılma olasılığı yüzünden onlara son derece ürkütücü görünse bile, AKP ileri gelenleri için iktidarın karşılarına çıkıp talip olanların eline geçmesi hiç de bir karabasan sayılmasa gerektir. Nedeni şu: Öteki koşullar değişmeden kaldığında, kısa bir süre sonra devlet kuşunun yeniden kendi başlarına konması ilk bakışta sanılabileceği kadar şaşırtıcı olmaz. Geçmiş iki onyılda yapılıp edilenlerle ilgili, şu anda akıllara geldikçe uykuları kaçırması doğal olan hesap sorulma olasılığının iç ve dış güvencelerle devre dışı bırakılmasının ise hiç de olağan görünmeyen panik durumundan kurtulmalarına yardımcı olacağı düşünülebilir. Zaten, onlar için de varlıklarını borçlu oldukları düzen için de asıl ürkütücü olan, son günlerde olduğu gibi zaman zaman epey inandırıcı görünümlere bürünen, belki de içinde yer alanların bazılarının bile gerçekliğin ta kendisi sandıkları kayıkçı kavgasındaki muhalifleri değildir. Asıl ürkütücü olan, iktidarıyla muhalefetiyle her türlü marifeti içinde gerçekleştirdikleri düzenlerini hedefe koyarak mücadele edenlerin oluşturabilecekleri güçtür.”

İktidar ve düzen için asıl ürkütücü muhalefeti vurgulayan son iki cümleden önce anlatılmak istenen şuydu: Son aylarda, hatta haftalarda hız kazanan ekonomik çöküşün, olası bir ivmelenmenin de eklenmesiyle, çok daha yıkıcı etkiler yaratması kimse için şaşırtıcı olmaz; şaşırmayacaklara her şeyi bilerek ve sonuçlarını öngörerek yaptığı izlenimi yaratmaya çalışsa da hiçbir inandırıcılık kazanamayan AKP liderliği dahildir. Ama, emekçilerin kısa bir süre soluk almalarına yarayacağını sanabilecekleri birtakım kararlarla en çabuk seçime gidip, seçim öncesinde, sırasında ve hemen sonrasında alınabilecek ek önlemlerle ciddi bir kazanma şansı yaratacaklarını düşünebilirler. Oldu da en kötüsü oldu ve seçim kaybedildi. Kendilerine düşecek olan nedir: Daha da çaresizleşmiş bir ekonomiyle ve kestirimlere sığan sığmayan başka dertlerle baş başa kalacak bir yamalı bohça iktidarına karşı muhalefet yapmak. Her ne kadar yirmi yıllık bir iktidar döneminden sonra muhalefet yapmak, üstelik böyle bir deneyimi de hiç yokken, AKP için pek kolay görünmese bile, büsbütün imkânsız değildir. 
Henüz en tepede böyle bir işaret görülmüyor, belki sonuna kadar da görülmeyecek. Ama parti ve iktidar çevrelerinde bunu aklına getiren yok mudur?

Üç gün önce, 7 Aralıkta yine burada karşılaştığımız bir duyum, var olduğunu gösteriyor. Kemal Okuyan, soLTV’deki “Bakış” programında konuşurken, kısmi bir rahatlama görüntüsü verip seçime gidebilirler, dedikten sonra şunları söylüyordu: “AKP içinde bir kesimin muhalefete hazırlanalım, bunlar zaten 6 ayda ülkeyi batırırlar demeye başladığını duyuyoruz.”

O kesimin ne kadar kalabalık ve güçlü olduğunu bilmek kolay değil. Ayrıca, büyüklüğünü ve gücünü bu partiyi yakın, ama kısa bir muhalefet deneyimi için hazırlamaya yetecek kadar artırması mümkün müdür? Hemen hemen bütün veriler, en azından şimdilik, bu soruya olumsuz yanıt vermek gerektiğini gösteriyor. Öte yandan, herhalde öncesiyle sonrasıyla pek yumuşak geçmeyecek bir seçim sürecinden sonra, yapısı da kafası da karmakarışık bir iktidar ile ondan daha az karışık durumda olmayacak bir muhalefetin hep birlikte oluşturabilecekleri kaosun içinden çıkmak, düzenin dağarcığındaki araçlardan çok daha fazlasını gerektirecektir. Belki de hiç bilmediği için kullanamayacağı araçları…

Kısacası, bir iki yılla anlatılabilecek bir yakın gelecek, ister iktidar ile muhalefet yer değiştirsin ister her biri yerinde kalsın, emekçi yığınlar için bugünden daha umut verici görünmüyor. Bunu söylemenin karamsarlık sayılması ne kadar yanlışsa, hemen sonrasında toplumsal mücadelenin gerçek bir yükseliş dönemine gireceğini öngörmenin temelsiz iyimserlikle eleştirilmesi de o kadar yanlıştır.