Deprem bölgesine yolladığı montun cebine çikolatalı gofret koymayı düşünecek kadar iyilik varsa bu topraklarda, bu halk daha fazlasını mutlaka hak ediyor.

Montun cebindeki çikolatalı gofret

Yardım için gönderilen montun cebine konmuş dört çift çorabı gösteriyor kameraya. Hiç birimiz unutmayalım o depremzede kadını. “Nasıl bildiler, nasıl üşüdüğümüzü” diye gözyaşlarını tutamadan anlatıyor karşısındakine. Sonra montun diğer cebine sokuyor elini. Oradan da bir çikolatalı gofret çıkıyor. Çocukların en sevdiğinden üstelik. “Kıyıp da yiyemedik daha” diye gösteriyor onu da. “Kim yapar bunları, ne güzel insanlar varmış bu dünyada” diye ağlaya ağlaya anlatıyor.

Halkın dayanışması böyle işte.

Hani zaman zaman çokbilmiş orta sınıf kibriyle “hiçbir şey olmaz bu halktan” diye yapıştırıvermeye kalkanlar ya da tüm iyi niyetiyle ama hayal kırıklıklarıyla insandan umudunu kesenler döne döne izlemeli.

Deprem bölgesine yolladığı montun cebine çikolatalı gofret koymayı düşünecek kadar iyilik varsa bu topraklarda, bu halk daha fazlasını mutlaka hak ediyor.

Hak etmediği ise başka.

Erdoğan’ı hak etmiyor. Kader fıtrat diye diye ölümü sıradanlaştırmış, sorumluluk duygusunu yok etmiş, gerçeklikle bağı kopmuş bir devlet yönetimini simgeliyor. On binlerce insanın öldüğü, daha fazlasının enkaz altında terk edildiği depremde, yüzüne acı değil kin oturmuş fotoğrafıyla hatırlayacak bu halk onu. Kim ne derse desin, hiç hak etmedi bu halk böylesini.

Sadece Erdoğan’ı değil, onun AKP’sini de hak etmedi. Defalarca kez şans vermesi hiçbir şeyi değiştirmez. Ülkeyi soyup soğana çevirmiş, yirmi yılın sonunda toplumu ağır bir yoksullukla yüz yüze bırakmış, dini siyasetin oyuncağı, gericiliği toplumun afyonu haline getirmiş, kadın cinayetlerinin sıradanlaştığı, çocukların cemaat evlerinde, tarikat yurtlarında korumasız hale geldiği, en az deprem kadar büyük bir toplumsal enkaz bırakan bu iktidarı hiç ama hiç hak etmedi halkımız.

Siyaseti ticarete çevirmiş bu partinin, tüccar kılıklı siyasetçilerini de hak etmedi bu halk. Kimisi belediye, kimisi il, ilçe başkanı, bazısı milletvekili, bazısı bilmem ne kolları temsilcisi, hepsi çıkarcı, köşe dönmeci, yolunu bulucu siyasetçiler yarattı. İşte deprem bölgesinde sırıta sırıta dolaşan bu siyasetçileri bu halk hiç hak etmedi.

Böyle muhalefeti de hak etmedi. Sivil toplum kuruluşu adı altında faaliyet gösteren cemaatlere gıkını çıkarmayan, devletin yokluğunda ortaya çıkan güvenlik açığını göçmenlere fatura eden, seçim dönemleri imar aflarına el altından imza atan muhalefetin hiç mi suçu yok bu yıkımda?

Bir de kendisini görünmez kılan bir sömürücü sınıf var ki halkımız, işte o asalak sınıfı hiç hak etmedi. TÜSİAD’ıyla TİSK’iyle, MÜSİAD’ıyla beşli çetesiyle perde arkasından siyaseti, devleti, hukuku, kısaca tüm üst yapıyı kendi tercihleri doğrultusunda belirleyen bu sınıfın, yani patron takımının,  halkın yaşadığı yıkımın esas sorumlusu olduğunu görmek için başka ne olmalıydı? İster ekonomik ister doğal afetle gelsin, neden her krizde olan halka oluyor ve bu patronlar hepsinden kasalarını doldurarak çıkıveriyor? Daha enkazına kazma vurulmamış binlerce binanın arasından banka kasasını çıkarmak için getirttiği en kuvvetli vinci, başına diktiği polis eşliğinde çalıştıran finans tekelinin hiç mi suçu yok bu enkazda? Önceliğin insanda değil para kasasında olması, şirketlerin egemen olduğu bir düzenin tıkır tıkır işlemesinden değil de neden?

Depremin üçüncü günü hazırladığı sayfa sayfa raporda sonraki günleri “yeniden yapılanma patlaması” olarak tanımlayan patron örgütleri ve o örgütlerin avuçlarını ovuşturan her sektörden patronları varken ve onlar her depremden, selden, yangından, pandemiden, ekonomik krizden kasasını doldurarak çıkarken, onlardan kurtulmadan nasıl hayatta kalacak halkımız?

Can pazarı sürerken işçilere masaj atıp işbaşı çağrısı yapıyorlar. Arama-kurtarmada bulunamayan iş makinelerini yarın bina enkazlarını kaldırırken göreceğiz. Fotoğraflar sosyal medyadan kaldırılsa bile Sabancı’nın Miami partisi devam edecek.

Hak etmiyor halkımız bu arsızlığı. Hak etmiyoruz on binlerce ölümü.

Ve fakat montun cebine çikolatalı gofret koyan iyilik depremle birlikte yüceltti insanlığı. Tırnaklarıyla enkaz kazdı. Elleriyle çorba pişirdi. Zincir oldu kamyon yükledi. Hazırladığı ilaçla yarası olana pansuman yaptı. İki çaput arası bezle barınak kurdu, içinde çocuklara baktı.

Bu iyiliğin örgütlü hale gelmesi ülkenin tek şansı artık.