İki Mohamed tek Britanya. Somali’li dokuz yaşında iki yoksul oğlan çocuğu, karşılarında üzerinde güneş batırmayan, dünyanın en sinsi, en zalim emperyal gücü. Emperyalizm kötüdür, acımasızdır.

MOBOT

Sevgili okuyucular sizden yazıyı okumaya başlamadan önce küçük bir egzersiz için ayağa kalkmanızı isteyeceğim. Biliyorum kırmazsınız beni. Hepimiz ayaktaysak, önce hep birlikte kollarımızı yana açıyoruz, büyük bir V harfi yapacak şekilde yukarı kaldırıyoruz sonra da ellerimizi başımızın üstüne indirip parmak uçlarımızla kafamıza dokunuyoruz. İşte bir M harfi yaptık. Bundan sonrası size kalmış, isteyen aynı hareketi tekrarlar, isteyen eller kafada biraz bel çevirir, isteyen boyun kırar. Ne yaptık biz şimdi diye soran varsa, hep birlikte MOBOT dansı yaptık.1

MOBOT Dansı, ve o M hareketi, kısa adıyla Mo Farah, tam adıyla Sör Mohamed Muktar
Jama Farah’ın tüm dünyada efsaneleşmiş zafer işaretini temsil ediyor. Mo Farah, Britanya’dan Sör ünvanlı, şövalye madalyalı, toplamda on adet küresel şampiyonluk madalyasına sahip, sayılı olimpiyat kahramanlarından olan bir uzun mesafe koşucusu.

Onunki bir “Somali’de doğma Britanya’da olma” hikayesi. Ana branşları olarak pistte 5000 ve 10.000 metre koşan atlet, 1500 pist ve son yıllarda maraton mesafesi koşularında da yarışıyor. Britanya tarihinin en başarılı sporcusu olarak ünlenen Mo Farah’ın birden fazla branşta Olimpiyat, Dünya, Avrupa şampiyonlukları var. Daha şimdiden Britanya’nın çeşitli yerlerinde adına dikilmiş anıtlar, heykeller var. 

Gerçekten özel ve üstün bir atlet. Üstelik elde ettiği ünvanlar ve başarılara kıyasla beklenmeyecek denli alçak gönüllü, saygılı, samimi, özetle düzgün bir kişilik sergiliyor. Mo Farah, benim de kişisel olarak hem sportif performansını hem de kamuya dönük davranışlarını izlemekten zevk aldığım sporculardandır.

1983 Somali doğumlu Mo Farah, daha iyi bir hayata sahip olsunlar diye Londra’ya babalarının yanına gönderilen altı kardeşin üçünden biri olarak Britanya’ya gelmiş, okul yıllarının başında atletizm yeteneği keşfedilerek, yetiştirilmiş,  2000 yılında Britanya vatandaşlığını almış bir göçmendi. Daha doğrusu geçtiğimiz hafta başına kadar öyleydi. 

Mo Farah 11 Temmuz 2022’de Britanya’ya ve tüm Dünya’ya aslında ben ben değilim dedi. BBC’de yayınlanan bir belgesel ile, adının Mo Farah olmadığını, ebeveynlerinin hiç İngiltere’ye ayak basmadığını, dokuz yaşındayken, bir başka çocuğun kimliği ile ev hizmetinde çalıştırılmak üzere Londra’ya sokulan bir insan ticareti mağduru olduğunu açıkladı2.

Meğer bizim Mo’nun asıl adı Hussein Abdi Kahin imiş. Dört yaşındayken Somali iç savaşında babasını kaybetmiş. Anneleri, Hussein ve ikiz kardeşini biraz daha iyi bakılırlar umudu ile Cibuti’deki amcalarına göndermiş. Farah, röportajında, Cibuti’de kaldığı eve sık sık bir kadının geldiğini ve kendisini incelediğini hatırladığını söylüyor. 

Sonra işte bu kadın almış bu küçük çocuğu, yine Somali’den bir başka çocuğun kimliğine el koyarak yeni belgeler düzenlemiş ve Londra’ya kaçırmış. Orada bir aileye ev işleri, çocuk bakımı gibi işler yapsın diye satmış.

Küçük Mo tahmin edeceğiniz biçimde, bir daha aileni göremezsin tehditi ve başka kimbilir hangi zorbalıklar altında kölelik yaparken, gittiği okuldaki beden eğitimi öğretmeni tarafından keşfedilmiş. Öğretmen Alan Watkinson, küçük çocuğun gerçek durumunu da öğrenince dayanamamış, sosyal hizmetlere bildirmiş, Mo’yu bir Somali’li aileye evlatlık olarak vermişler.

Bu hikaye neredeyse otuz yıla yakın süre gizli kalmış. Bu zamana kadar saklanıp da şimdi açıklıyor olmasını Mo Farah, “”artık vicdani olarak dayanılmaz bulduğum ve çocuklarıma karşı sorumlu hissettiğim için” diye açıklıyor. Yasadışı yollardan ülkeye sokulmuş bir göçmen olduğu için, durumunu açıklarsa vatandaşlığını elinden alacaklarından endişelendiğini de söylüyor.

Mo Farah’ın “açılmasından” sonra Britanya kamuoyu çalkalandı, tahmin edersiniz. Çoğunlukla, Sör Mo Farah’ın “gerçek” Mo Farah’ı anlattığı öyküsü büyük empati ile karşılandı. Hemen tüm Dünyada küçük bir Afrikalı çocuğun dramı, yıllar sonra gerçek annesi ile buluşması, kölelikten Olimpiyat şampiyonluğuna ve nihayet Sörlüğe uzanan başarı hikayesi gözyaşları ile izleniyor. Britanyalı yetkililer Sör Farah’ın vatandaşlığının ya da herhangi bir ünvanının tehlike altında olmadığını açıkladılar. 

Büyük Britanya Hazine Şansölyesi Irak asıllı Nadhim Zahawi, Farah’ın hikayesinde kendi çocukluğunun acılarını yeniden yaşadığını anlattı. İnsan ticareti suçunun faillerine dönük mücadelenin önemi her kanaldan vurgulanmaya başlandı.

İşin doğrusu ben gözyaşları ile izleyemiyorum. Şu son on günlük süreç, bir kurgu belgesel dizisi kıvamında izletilecek içeriğe sahip. Yakın zamanda ünlü dijital platformlardan birinde yayına girerse şaşırmayacağım. Olayı küçümsediğimden, ciddiye almadığımdan ya da Mo Farah’ın samimiyetine inanmadığımdan söylemiyorum bunu. Tam tersine, bu hikayedeki gerçeklikler, ağır geliyor, içimi daraltıyor.

Neresinden tutsan ağır. Bir insan ticareti suçunun, çocuk istismarının en ağır biçimlerinden bir örneğin aynı anda hem bu kadar ortada hem bu kadar gizli olabilmesi ağır. Küçük Mo’yu ona zorbalık yapan aileden kurtarıp, bir efsane atlete dönüşmesine yol açan o beden eğitimi öğretmeni için, ya da kabak gibi ortadaki bu suçun varlığını bilip de faillerinin bunca yıldır peşine düşmeyen her bir yetkili için ne diyeceğiz? Kurtarıcı mı, suç ortağı mı?

Büyük Britanya’nın vatandaşlık verip, Sörlükten, krallık nişanlarına her tür ulusal ünvanı esirgemediği bu kişinin gerçek hikayesini bir belgesel röportajından öğrenip, “ah ne yazık” diye şaşırdığına mı inanacağız? Bu tür acı öyküleri meze yapıp gözlerinin önündeki faillerin peşine düşmek yerine, “insan ticaretiyle herşeye rağmen sonuna kadar mücadele” yemini edenlere mi kanacağız? 

Yoksa, sınıfsal konumlarını, temsil ettikleri tutucu sağ siyaseti falan görmezden gelip, “ben de benzerini yaşadım” diyen Nadhim Zahawi’yi, sadece göçmen kökenli kimliği yüzünden alkışlarla mı karşılayacağız? (Bu arada bir de not, Irak asıllı Nadhim Zahawi, Şansölye görevini şimdi Başbakanlık yarışında koşan Rishi Sunak’tan devraldı. Hani şu anne babası Afrika’dan, dedeleri Hindistan’dan, gelmiş, Britanya’nın merkez sağ gururlarından biri olan göçmen kökenli Rishi Sunak.)

Ağır gerçekler bunlarla da bitmiyor. Yukarıda yazmayı atlamışım, Mo Farah’ın hikayesinin bir başka detayı daha var. Hani bizim Mo ülkesinden kaçırılırken, kimliğine el konulan diğer Mohamed vardı ya, işte o, nereden ortaya çıksa beğenirsiniz? İstanbul’dan. Kötü fıkra gibi değil mi?

Meğer Somali’den kendisi değil de sadece pasaport bilgileri kaçırılan diğer küçük oğlan, gerçek Mohamed Farah, bundan henüz iki yıl önce İngiltere’ye geçerek kendisine yeni bir hayat kurmak amacıyla Türkiye’ye gelmiş. Ama tabi malumunuz, Batı’nın Türkiye’ye yüklü miktarda ödemeleriyle garantiye alınmış “Doğu’yu aç Batı’yı kapa” göçmen politikası sebebiyle İstanbul’da takılmış kalmış. 

Britanya’nın yarı haber yarı magazin gazetesi The Sun’ın haberine göre “gerçek” Mo, İstanbul Aydın Üniversitesinde öğrenciymiş. Yakın zamana kadar Afganistan, Suriye, Yemen ve Sudan’dan gelen göçmenlerle birlikte bir yurtta kalıyormuş, ayrıca bir mobilyacıda yarı zamanlı çalışıyormuş.3

Britanya’nın küresel göçmen krizine karşı uygun bulduğu çözümün nasıl bir ikiyüzlülük olduğunu soL portaldan, Eren Korkmaz’dan okumuştuk. Kısaca hatırlatayım:

“‘Göç ve Ekonomik Kalkınma’ anlaşmasına göre İngiltere bir yandan Manş Denizinde donanmayla kontrolleri arttıracak, her ne kadar Fransa karşı çıksa da pushback-geri ittirme vakaları yaşanacak, diğer yandan İngiliz kıyılarına ulaşanları Ruanda’ya götürecek ve onların sığınma başvuruları Ruanda’da değerlendirilecek. Başvuranın sığınma başvurusu kabul edilirse kişi Ruanda’da mülteci olarak yaşamaya devam edecek. Reddedilirse ne olacağı belli değil, Ruanda’nın bir şekilde kişiyi ülkesine göndermesi bekleniyor.”

Bir hafta kadar önce de Britanya’nın Ruanda benzeri bir anlaşma için Türkiye ile görüşmeler başlatmak istediği haberleri vardı.4 Yani bizdeki Mohamed bir yolunu bulup Britanya’ya girse bile büyük ihtimal yine kendisini İstanbul’da bir sefil yurt odasında bulacak.

İki Mohamed tek Britanya. Somali’li dokuz yaşında iki yoksul oğlan çocuğu, karşılarında üzerinde güneş batırmayan, dünyanın en sinsi, en zalim emperyal gücü. Emperyalizm kötüdür, acımasızdır daha da önemlisi iki yüzlüdür. Kanmayalım. Hani yazının başında ayağa kalkıp MOBOT hareketi yapmıştık ya, oturmayalım öyle kalalım. Göz koydukları, koyacakları bütün Mohamed’ler için ayakta kalalım.