Türkiye ekonomisinin nasıl yönetileceği konusunda başka bir alternatif üretilemiyor. Alternatif çıkmadıkça dün Amerikan Gaye’yi bugünse İngiliz Mehmet’i içlerine sindirmek durumunda kalıyorlar.
“Mehmet Şimşek istifa etti” denildi sonra Şimşek’in kendisinden yalanlama geldi, o da yetmedi bakanlar sırayla açıklama yapmak durumunda kaldı.
İddiaya göre Şimşek “kendi” programının uygulanmasına direnç gösterildiğini, bunun gecikmeye neden olduğunu ve gerilim ürettiğini söylüyor.
Söz konusu programda Şimşek’in ne kadar imzası vardır ne kadar TÜSİAD’ın ve batılı büyük bankaların, bunun bir yerden sonra önemi kalmıyor. Hepsi aynı kulübün üyesi.
Ve bu programın bir alternatifi de bulunmuyor.
Öyle ki, Şimşek’in vergi radarına giren sermaye çevrelerinin seslerini çıkarıp çıkarmamasının da bir önemi yok. Çünkü ekonomi programının can alıcı noktası sermaye içi gerilimler de değil. Asıl önemlisi bu programın acı ilaç olarak, ama son derece rasyonel bir çözüm olarak emekçi çoğunluğa kabul ettirilmesi.
Peki “neyi paylaşamıyorlar?”
Şamil Tayyar herkesçe bilineni yazıya döküyor:
“‘Şimşek istifa etti’ yalanıyla piyasaları manipüle edenleri besleyenler, çoğunlukla içerideki maskeli dostlar. Bunların çift ajandası, bir resmi bir gayri resmî görüşü vardır. (…) Şimşek bakanın, ekonomideki zorlukların yanı sıra aşması gereken bir problem de budur.”
Birileri Şimşek’ten rahatsız ve istemiyor. Yiğit Bulut’un ve eski AKP bürokratlarının adı geçiyor. İddiaya göre Şimşekçiler ile onu istemeyenler arasındaki gerilimi şimdilik Erdoğan yönetiyor.
Kulislerle ve isimlerle ilgilenmiyoruz. Ama şu doğrudur. Şimşek verdiği sözleri tutamadıkça, soru işaretlerinin türemesi kaçınılmazdır.
Halbuki soru işaretlerinin asıl kaynağı halkın tepkisi pek de değildir. Emin olalım, örgütlü bir halk sesini yükseltmeye başlasa bambaşka soru işaretleri ortaya çıkacak.
Aksine, emekçi halkın, işçi sınıfının siyasetteki yokluğu söz konusu karmaşaya, sorulması gereken soruların etrafından dolaşılmasına neden olmaktadır.
Türkiye’yi “millici mi yoksa batıcı mı” karmaşasına sokan, düzeni değiştirmeye çalışanları bu karmaşayla boğmaya uğraşanlar aynı yerden güç alıyorlar. Birbirlerine sövüyorlar ama mutlular emekçilerin sessiz oturmasından.
Biz söyleyelim, TÜSİAD’cı İngiliz Mehmet Türkiye ekonomisini düzeltme göreviyle batılı büyük bankaların ve tabii ki “Atlantiğin” aracısı olarak o pozisyona yerleştirilmiştir. Büyük sermaye bu işbirliği sayesinde Türkiye’nin kaderi üzerinde de kontrol sahibi olmaktadır.
Bunun rahatsızlık ürettiği görülüyor. Öte yandan, Şimşek gibilerinden geçmişte de rahatsız olanların bir süredir susuyor olmasının nedeni sorgulanmalıdır asıl.
Çünkü bir alternatifleri yok.
Türkiye ekonomisinin nasıl yönetileceği konusunda başka bir alternatif üretilemiyor. Alternatif çıkmadıkça dün Amerikan Gaye’yi bugünse İngiliz Mehmet’i içlerine sindirmek durumunda kalıyorlar.
Alternatifsizlik oraya buraya sıçrıyor. Kimin kimin ayağını kaydırdığı, kimin hangi kulisi sızdırdığı, AKP’nin içinde hangi gerilimlerin patlak verdiği, Beştepe’de neler olduğu silsile halinde ilerliyor.
Burada büyük sermayeyi sorgulayabilme kabiliyeti olan kimse yok. Devletleştirmeyi, planlı ekonomiyi düşünebilen yok.
Onlar düşünmeyince halk da düşünmemiş mi oluyor…
Şimşek’e gün doğuyor. “İzin vermiyorlar ki yapayım” deme olanağı bile kazanıyor.
Sahiden… Şimşek’i istemeyen kim?