Düzenin kurduğu denklem bu. İktidardaki Ümmetçi ve Türkçülerden kurtulmak için muhalefetteki Ümmetçi ve Türkçüleri desteklemekten başka çare yok diyor bize.

Mağdur sırtlanın türküsü 

Birkaç gün önce yaban köpekleri üzerine bir belgesele denk geldim. Kalabalık bir köpek sürüsü bir manda leşini yağmalıyor. İtişe kakışa yiyorlar. O sırada civarda dolaşan iki sırtlan leşin kokusunu alıyor. Sırtlanlardan biri çenesinin gücüne güvenip leşe doğru hamle yapıyor. Köpek sürüsü çullanıyor üzerine. Biri kuyruğuna geçiriyor dişini, diğeri arka bacağına. Zavallı sırtlan kaçıp canını zor kurtarıyor.

Yaban köpeklerinin tek bir numarası var, sırtlana sürü halinde saldırmak. Sürüyle karşılaşınca sırtlanın çenesi etkisizleşiyor çünkü.

Nedir bu? Güçlünün güçsüzü yediği Serengeti Milli Parkından sıradan bir sahne.  

Son günlerde ülke siyaseti böyle. Kuralları kaldırdılar, hukuku sildiler, ülke vahşi bir düzlüğe dönüştü. Saldırgan sürüler dolaşıyor her yanda haliyle. Köpekler leşin başında gardını almış, sırtlanları yaklaştığına pişman ediyor. Arada çakallar uzatıyor kafasını, izliyor, sıralarının gelmesini umut ediyor. Herkesin amacı yerde yatan cesede konmak. Ceset kimin? Laik Cumhuriyetin… 

***

Eskiden köpek kim, sırtlan ne iş yapar, çakal hangi dağın çakalı belli olurdu. Artık gizlenmek moda, adlar silindi, eski gömlekler çıkarılıp atıldı. Haliyle herkes köpek, herkes sırtlan, herkes çakal… 

Çakallık daha kuruluşta başlıyor. “İYİ” diye parti adı mı olur? Belli ki “parti kurduk iyi oldu” muhabbeti değil mantığı. “Kayı Boyunun bayrağından” esinlenmişlermiş. Güya Kayıların buna benzer bir bayrağı (sanırım damgası demek istiyorlar) varmış. İyi de bizim Latin alfabesindeki harflerle o damga arasında ne ilişki olabilir? Yok. Olsun, maksat sırtlanlığı saklamak. Amblemlerindeki Güneş ve sekiz ışığı da Selçuklu yıldızının sekiz köşesine bir göndermeymiş. Belli ki “Siyonizmi” çağrıştırır diye Selçuklu yıldızını Güneşe çevirmişler. Sekiz de “ışık” eklemişler ki kurucu baba Alparslan Türkeş’in dokuz ışığına gönderme olsun. Bu yamalı bohçanın içinde saklamaya çalıştıkları şey bildiğiniz ırkçılık.

İslamcıların hali daha perişan. “Deva” birinin adı, “demokrasi ve atılımın” kısaltılması imiş. Adalet ve kalkınma yapamayınca bunları yapmaya karar vermişler. “Gelecek” olanın açılımını ise çözemedim, belki de yoktur. Gelecek olan ne, belli değil ama kurucusu Ahmet Davutoğlu’na bakınca geçmişini de geleceğini de anlıyorsunuz zaten. Karanlıktır.

Görüldüğü gibi ortalıkta ne Türkçülük kaldı ne Ümmetçilik. Kimse neden kurulduklarını, neye muhalefet ettiklerini, kime hizmet ettiklerini bilmiyor. Tayyip Erdoğan’ı durdurmak dışında hiçbir “ortak paydaları” yok. En şanslı olanları Meral Akşener, ona bakıp hiç yoktan “kadınlık paydası” bulanlar oluyor arada. Gerisi bütünüyle paydasız…

Laik Cumhuriyeti yıkmak için peydahladıkları “Türk-İslam Sentezi”nin yan etkileri bunlar. Milliyetçi dozu yüksek bir dinci rejim kurdular. Düzenin bütün unsurları bu yelpaze içinde sıralanıyor haliyle. Ama bu arada Türkçülüğün de Ümmetçiliğin de maddi temeli yıkıldı. Ortada kalan tek şey yağmacılıktır. 

***

Zaten “Türk-İslam Sentezi” bu topraklarda “saf Türkçülüğün” imkânsız olmasından kaynaklanmıştı. Esası, Osmanlı İmparatorluğunun kalıntısında bir ülke ve bir halk yaratma çabasıdır. Cumhuriyeti kuranlar o ütopik halka “Türk” dediler. Sonra da ona bir tarih uydurmaya giriştiler. “Türk Tarih Tezi” bir giriştir. Ancak çaba da devrimci bir cumhuriyet kurma çabası gibi yarım kaldı. Doğan boşluğu Orta Asyalı Kökler uydurmacasıyla doldurdular. Çaresizliktendir. 

Abartmaların ötesinde kelimenin kökeni 17. yüzyılda önceye gitmiyor. O çok bayıldıkları Osmanlıda “Türk” hakaret sözcüğü olarak kullanılıyordu. İslam tarihinin “etrak-i bî-idrak”ları, akılsız Türkleri, bizlerdik. Halk da kendisini Türk olarak değil ümmet olarak görüyordu. 

Türkler Türklüklerini iki kişiye borçludur. Popüler hikâye yazarı, gezgin ve oryantalist Leon Cahun ile “Topal Derviş” Arminius Vambery’nin icadıdır Türklük. Vambery, tarihin tanık olduğu en renkli kişiliklerden biriydi. Yüksek masonluk, Siyonizm’in sadık hizmetkârlığı, sahte dervişlik, gezginlik, kâşiflik, Türk-Macar soy birliği savunuculuğu, Türk hayranlığı, Jön Türklerin akıl hocalığı, devletlerarası arabuluculuk sıradan işleri arasındaydı. Türk dilleri uzmanı bir “Doğubilimci”ydi. Yüklendiği istihbari görevleri düşünülürse buna bir de “ajanlık”ı ekleyebiliriz. Siyonizm’in kurucusu Herzl, onun için “dünyanın en ilginç kişilerinden biri”dir demişti. Şöyle çiziyordu portresini; “Kendisinin Türk mü, yoksa İngiliz mi olduğuna bir türlü karar veremeyen bu insan, Almanca kitap yazmakta, on iki dili aynı akıcılıkla konuşmaktadır; ayrıca ikisine ruhban olarak bağlandığı beş din değiştirdiği de iddia edilmektedir.” Osmanlı Sarayına rahatça girip çıkardı. Abdülhamit’ten Mithat Paşa’ya pek çok etkili kişiyle dostluk kurmayı başarmıştı. Derviş kisvesi ile Orta Asya gezisine çıktı. Dediğine göre Macar dilinin köklerini araştırıyordu. Bulup bulmadığını bilmiyoruz ancak bütün bu süre boyunca Rusya’ya şiddetle hücum eden yazılar kaleme aldı. Rusya’nın Orta Asya’ya yönelik yayılmacı politikalarına karşı çıkıyor, İngiltere’nin bu bölgede “çağdaşlaştırmacı” bir görev üstlenmesi gerektiğini savunuyordu. Bu görüşleri ve pozisyonu onu “İngiliz ajanlığına” kadar sürükledi. İngiltere’nin teklifini “Türk-İngiliz dostluğunun tehlikeli boyutlara ulaşan Rus yayılmacılığına set çekebileceği düşüncesiyle” kabul etti. Biyografisinde Abdülhamit’i Filistin’de Yahudi devleti kurmaya razı etmenin de görevleri arasında bulunduğu not edilmektedir. 

Dünya Yahudi nüfusunun yaklaşık yarısı Rusya topraklarında yaşıyordu ve ağır baskılar altındaydı. Vambery bunu durdurmanın yolunun Orta Asya’da sorunlar çıkarmaktan geçtiğine inanıyordu. Türklüğü bir manivela olarak kullanmaya kalkıştı. Tarihimizin çıkış noktasıdır.

Kemalist Cumhuriyet kuruluşunda bunu başka türlü bir manivelaya dönüştürdü. 1930’lu yıllarda “Türk Milleti” için teorik bir zemin oluşturulmaya girişti. Bu aynı zamanda ülkeye Antropoloji ve Arkeolojinin girişine vesile oldu. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” özlü sözü o günlerin ruh halinin bir yansımasıydı. “Türk Tarih Tezi” bu çabanın sonuçlarından biridir. Bu dönemin tamama yakın bir portresini Zafer Toprak’ın şahane “Darwin’den Dersim’e Cumhuriyet ve Antropoloji” çalışmasına borçluyuz.

***

Çok hoş, Cumhuriyet’in yarım bıraktığı işi tamamlamayı Doğan Avcıoğlu üstlendi. “Türklerin Tarihi” ile “Türk Tarih Tezi”ni bambaşka bir evreye taşıdı. Şimdi üzerinde bu kadar rahat konuşabilmemiz onun devasa çabalarının yüzü suyu hürmetinedir.

***

Demek ki Anadolu’nun vatan olması ile Türkleşmesi aynı dönemde başladı. Bir yanı çok konjonktüreldir. Balkanlarda Osmanlı toprakları hızla erozyona uğruyordu. Osmanlı Balkanlar’da küçüldükçe Anadolu’daki muhacirlerin sayısı arttı. Toprak kaybı giderek artan sayıda Müslüman’ın eziyet görmesi, yerinden yurdundan olması anlamına geliyordu. Kopup Anadolu’ya gelenler, Hıristiyanlar lehine olan dengelerin değişmesine yol açtı. Onlara duyulan kuşku her gelenle birlikte arttı. İttihat ve Terakki son dokunuşu yaptı, Anadolu’daki Hıristiyan nüfusu mümkün olan en az sayıya indirdi. Anadolu, artık Türk ve Müslüman’dı!

İşin başka yönü de var. Osmanlı imparatorluğu güya Türk’tü ama ekonomik açıdan Türkler eziliyordu. “Bozkurt”un yazarı Harold Armstrong, ezilen “Türkler”in, ekonomik problemlerini refah sahiplerini öldürerek çözmeye giriştiğini not ediyor ki, bunlar sınıf savaşının ruhuna uygundur. 1923’ün ardından yeni devletin “Türkçülüğü” işte budur. “Sözde” bir Türkçülüktür ve “Ne mutlu Türküm diyene”den ibarettir.

Yeni nesil Türkçülüğün ise bu tarihle bir bağı yoktur. O Cumhuriyetin halk yaratma çabalarından çok 1930’lı yılların sonunda ortaya çıkan faşizmin bir türevidir. İslamcılık da aynı yıllarda siyasallaştı. Sanılanın tersine devletin ve NATO’nun kucağında büyüdüler. Cumhuriyetin yarım bıraktığı işlerin ürünleri oldular ve cumhuriyetten kalanları yağmalamayı iş edindiler. 

***

Düzenin kurduğu denklem bu. İktidardaki Ümmetçi ve Türkçülerden kurtulmak için muhalefetteki Ümmetçi ve Türkçüleri desteklemekten başka çare yok diyor bize. Onun için adları böyle tuhaflaştı partilerinin; iyi, deva, gelecek diye parti adı mı olur?

Kötü faşist iyi faşist, az yobaz çok yobaz olmaz halbuki. Onları iyi veya kötü, az veya çok yapan efendilerinin ihtiyaçlarıdır.
Kuralları kaldırdılar, hukuku sildiler, ülke vahşi bir düzlüğe dönüştü haliyle. Saldırgan sürüler dolaşıyor her yanda. Köpekler leşin başında gardını almış, sırtlanları yaklaştığına pişman ediyor. Arada çakallar uzatıyor kafasını, izliyor, sıralarının gelmesini umut ediyor. Herkesin amacı yerde yatan cesede konmak. Ceset kimin? Laik Cumhuriyetin…