'Bu çağrı çok yapıldı buradan. Oysa şimdi yanıtını bulabilir. Bakın Solomon Adalarına bile kaçsanız bireysel kurtuluşun olmadığı bir döneme girdi insanlık.'

Madrid’den Solomon Adaları’na, dünya bir bütün!

Dünyanın bir bütün olması kulakta hoş bir tını bırakıyor ama maalesef bu yazıda bütün dünyaya yayılmış ve askerileşmiş bir emperyalist rekabetten bahsediyoruz. NATO zirvesinin yapıldığı Madrid’den, dünyanın öbür ucundaki Solomon Adaları’na kadar.

NATO İkinci Dünya Savaşı sonrası sosyalizmin Avrupa’ya yayılmasını önlemeye dönük bir karşı devrim örgütü olarak kuruldu. Topyekûn bir savaşı göze almaktan çok suikastlar, terör ve sabotaj, iç savaş yığınağı, yalan haber üretme vb. taktiklerle üye ülkelere yayıldı.

Karşı-devrim örgütü olma özelliğini koruyor şüphesiz. Ama Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin çözülüşünden sonra zaman içinde iki işlev daha kazandı.

İlki sosyalizmle şekillenen geçen yüzyılın siyasi coğrafyasına müdahale etmek ve ABD hegemonyasındaki emperyalizmin nüfuz alanına kazanmaktı. Yugoslavya, Irak, Afganistan, Libya operasyonları ile Avrupa’daki eski sosyalist ülkelerin batılı tekellerin hâkimiyetine alınması sürecinde NATO çok önemli bir işlev gördü.

Şimdi ise üçüncü aşamadayız, NATO emperyalist rekabette bir koçbaşı gibi görev görecek, sadece Avrupa’da değil, Pasifik’te de savaşacak bir askeri saldırı örgütü haline geldi. Madrid Zirvesi bu dönüşümü perçinleyen, çok daha gözükür hale getiren bir toplantı oldu.

Bir yandan zirvede alınan NATO kararları; Avrupa’da dev bir silah yığınağı yapılması, Rusya’yı kuşatacak şekilde genişlemenin sürdürülmesi ve acil mukabele gücünün 40 binden 300 bine çıkarılmasıyla Rusya’ya karşı savaş hazırlığını hızlandırdı. Öte yandan ilk kez NATO strateji belgesinde Çin bir tehdit unsuru olarak tanımlandı. Bu tanımla uyumlu olarak NATO üyesi olmadığı halde Japonya, Avustralya, Güney Kore ve Yeni Zelanda zirveye davet edildiler. NATO bu haliyle fiili olarak Batı emperyalizminin Pasifikte de savaş örgütü haline geldi.

Zirve etrafındaki demeçler, Ukrayna nasıl savaşı kışkırtmak için bir araç olarak hazırlanıp kullanıldıysa Tayvan’ın da benzer şekilde kullanıldığını açıkça gösterdi.

İngiltere’nin akılsız bir savaş kışkırtıcısı olarak öne çıkan Dışişleri Bakanı Liz Truss planı açık ederek Tayvan’ın hızlıca silahlandırılması gerektiğini ileri sürdü. “Ukrayna’ya daha önce silah yığmalıydık, gönderdiğimiz her silah için aylarca eğitim yapılıyor. Tayvan için bundan ders çıkarmalıyız” dedi.

Şimdi Madrid’den Solomon Adaları’na geçerek emperyalist rekabetin en masum adalara kadar nasıl yayıldığına bakalım.

Aşağıdaki haritada son günlerde Batı medyasında sıklıkla adı anılan Solomon Adaları’nın konumunu görebiliriz.

Güney Pasifik’te Solomon Adaları’nın konumu görülüyor. Avustralya’ya yaklaşık 2000 km mesafedeki Solomon Adaları devleti irili ufaklı 1000 kadar adadan oluşuyor. Şeklin köşesindeki haritadan Asya kıtasına ve Çin’e olan mesafesi de tahmin edilebilir.

Uzun yıllar İngiliz sömürgesi olan Solomon Adaları stratejik öneminden dolayı İkinci Dünya Savaşı esnasında Japonlar tarafından işgal edilmiş ve ABD-İngiltere ordularıyla şiddetli çatışmalar yaşanmıştı.

1978’de İngiltere’den bağımsızlığını kazanan, 700 bini biraz aşan nüfusuyla Solomon Adaları’nın güvenliği Avustralya’ya çeşitli güvenlik anlaşmaları ile teslim edilmişti. Solomon Adaları’nın ordusu olmadığını ama iç güvenliği için sadece polis örgütü olduğunu hatırlatalım.

Ancak son dört yıl içinde emperyalist hegemonya krizinin hızla adalara sirayet ettiği anlaşılıyor. 2019’da başbakan seçilen Sogavare hükümeti Tayvan yerine Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanıyacaklarını açıkladı. Sonrasında Çin’den önemli sayılabilecek bir yatırım almaya başladılar. Pandemi esnasında Çin’in temin ettiği aşıların güven ilişkisi pekiştirdiği anlaşılıyor.

Gidişatı fark eden Batı emperyalizmi hızla kendi usullerince müdahale etmeye başladı. Aşağıdaki ayrıntılı haritadan olanları daha iyi anlayabiliriz.

Solomon Adaları haritada daha ayrıntılı görülüyor. Başkent Honiara en büyük adalardan biri olan Guadalcanal’da bulunuyor. ABD ve İngiltere’nin müdahale etmek için kullandığı Malaita adası ise hemen kuzeydoğusunda izleniyor.

ABD ülke bütünlüğünü yok sayarak Malaita adasına mali yardım yapmaya başladı. 2021’de hükümete karşı bir ayaklanma gerçekleşti, ayaklananlar Çin mahallesine ve Çinlilere ait işyerlerine saldırdılar. Saldırıyı yapanların çoğunluğunun Malaita’dan geldiği duyuruldu.

Avustralya ve Yeni Zelanda güvenliği sağlamak için polis gücü gönderdiler. Bu esnada polisi eğitmek üzere küçük bir Çinli eğitici grubun geldiği de izlendi.

Ve Mart 2022’de Solomon Adaları’nın Çin ile güvenlik işbirliği anlaşması imzalaması Batı emperyalizminde soğuk duş etkisi yarattı. Avustralyalı siyasiler bu diplomatik başarısızlıktan dolayı suçlandılar. Çin’in askeri üs kuracağı, nükleer silah yerleştireceği Batı medyasında yer buldu. Sogavare Hükümeti ise anlaşmanın bir üs kurulumunu içermediğini, ancak adalardaki Çinli nüfusu ve Çin yatırımlarını korumak üzere bir anlaşma imzalandığını, Çin savaş gemilerinin güvenlik için lojistik sağlayacağını bildirdi.

Oysa iklim krizinden ve su seviyesinin yükselmesinden oldukça etkilenen Solomon Adaları halkının başka bir şeye ihtiyacı var, en son isteyecekleri şey bir emperyalist paylaşım savaşına meze olmak.

Bir kez daha bu köşeden emekçi halkımıza bir çağrı yapalım. Yaklaşan savaş olasılığına ve bu manyakların bütün dünya emekçi halklarını bir kan denizinde boğmaya kalkışmalarına karşı en iyi yanıt örgütlü hale gelmektir.

Bu çağrı çok yapıldı buradan ama genellikle “orta sınıfların” konformizmine çarptı. Oysa şimdi yanıtını bulabilir. Bakın Solomon Adalarına bile kaçsanız bireysel kurtuluşun olmadığı bir döneme girdi insanlık.

Bayramdan sonra herkes örgütlenmeye!