Sorun, kuralların ve düzeneğin dikkate alınıp alınmadığı ve denetim raporları üzerinde tartışmalara dönüşür ama hukukuyla, uygulamasıyla, organlarıyla, yargısıyla bu denetim amacına ulaşmaz.

Maden cinayetlerinin çözümü: Yönetim ve denetim maden emekçilerine…

Çok yönlü ve başlıklı, zor, tehlikeli bir üretim… Bilinmez değil. Kanunlar, yönetmelikler, yönergeler yazılır. Alana, çalışmaya ve üretime özgü iş güvenliği hukuku ve düzeni oluşturulur. Eğitimler, hiyerarşik işbölümü ve denetim ağı kurulur. Teftiş ve denetim raporları yazılır. Ama cinayetler önlenemez, peş peşe gelir. Madenciler ne sağ çıkarlar ocaktan ne sağ çıkarılabilirler…

Sorun, kuralların ve düzeneğin dikkate alınıp alınmadığı ve denetim raporları üzerinde tartışmalara dönüşür ama hukukuyla, uygulamasıyla, organlarıyla, yargısıyla bu denetim amacına ulaşmaz.

Kamu kuruluşu ya da özel fark etmez, kapitalizmin yasalarına, kâr-zarar amacına ve sömürüye bağlı olarak çalışan, iş güvenliğini bir yandan üretimin güvenliği diğer yandan maliyet olarak gören, madencinin emeğine ve nefesine el atan her maden işletmecisi cinayetlerin failidir. Bu düzende, siyasetçisinden yöneticisine söz, karar, uygulama, denetleme sürecinde suçun ve suçlunun saptanması da zor değildir.  

Öneri ve uyarıların, yapılması gerekenlerin bir bir sıralandığı görülür ama cinayetler önlenemez. “Fıtrat” ya da “kader planı” denilmesi eleştirilir ama kapitalizmin kılına toz kondurulmaz.

Kapitalizmin birikim ve kâr hırsındaki yolların temizlenmesi ile burjuva devletinin kendine özgü hukuk ve denetim düzeni koşuttur. Kapitalizmin denetim düzeneği düzenin sürdürülmesini amaçlar. Bu düzeneğin yasaması, yürütmesi ve yargısıyla, diğer anayasal organlarıyla devletin elinde olması bu durumu değiştirmez.

Göz yumulamayacak açıklıktaki tekil örnekler de denetimin amacına ulaşmasının değil düzeni sürdürmenin parçası olarak değerlendirilir ya da göz yumularak değerlendirilmez. Süregelen tüm madenci cinayetlerinde olduğu gibi Amasra maden ocağı katliamında da ortaya dökülen öneri ve raporlar ipe un sermek gibi anlıktır, cinayetsizliğin çözümü olmaz. Bir olaya özgü kimi iyi uygulamalar da cinayetsizliğin çözümü olmaz. İşçi sınıfının tarihsel kazanımlarından olan laikliğin yok edilerek dinsele sığınılması hiç çözüm olmaz.

Hep yinelenen bir durumla karşı karşıyayız.

Maden üretim, yönetim ve denetiminde söz ve karar sahipliği kimin elinde? Madenlerin ve emekçilerinin güvenliği kimin elinde?

Halkın ve maden emekçilerinin elinde değil. Kamu kuruluşu ya da özel olsun kapitalistlerin, onların siyasi iktidarının ve kapitalizmin yasalarının elinde. Savaşım ve çözüm için kalkış asıl olarak bu somut durum dikkate alınarak yapılmalı.      

 Her olaydan, cinayet ve katliamdan sonra somut durum analizleri yapıp devamında kapitalizmin ve dinselin diliyle konuşmak, piyasayı öne çıkarmak çözümü getirmiyor. İş güvenliği denilenin işçinin değil sermayenin güvenliği olduğu her yönüyle her gün kanıtlanıyor. Cinayetlerin üstünü örten, yönetim ya da denetim kademesinden birkaç kişinin üzerine yıkılan, yüzeysel uyarı ve raporlara dikkat çekerek sömürü gerçeğini saklayan her başlıkla “sahte umudun pazarlanması” yapılıyor ve kapitalizmin “bir şekilde yeniden ‘yaşanılabilir’ düzen” haline getirilmesi sağlanıyor.

Türkiye Komünist Partisinin enerji sorunlarıyla ilgili “Çözüm Belgesi”nde vurguladığı gibi: “Madencilikte gelinmiş olunan tüm bilimsel ve teknolojik olanaklar maden emekçilerinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve yaşamlarının güvence altına alınması için seferber” edilmeden çözüm olmaz.

Burjuva düzeninde madenler çoğunlukla özelin elindedir. Devletin ya da özelin elinde olması, amacına ulaşmayan denetimin yerine bağımsız denetimin önerilmesi yönetim ve denetimin sermaye sınıfı için çalışmasının özünü değiştirmez.

Halkın, “halkın devleti”nin olan, alınıp satılamayan, emekçilerin sömürülmesine hizmet etmeyen madenlerdeyse yönetim ve denetim halka aittir.  

Bunun gerçekleşmesi;

  1. Emekçilerin örgütlü olarak devrim inancına ve savaşımına,
  2. “Yeryüzünü ve insanı yeniden inşa sanatı olarak komünizmin en kritik halkalarından” biri olan “sosyalist planlama”ya*,
  3. Maden işletmesinde çalışan tüm emekçilerin üretim sürecine katılımlarını sağlayacak; kendi işyeri, bölge ve ülke sorunlarını tartışıp yönetim, karar ve denetim süreçlerinin parçası olacak “maden işyeri meclisleri/komiteleri”ne,
  4. İnsan, doğa, bilim, siyaset ve yönetimin, bütünüyle üretim ilişkilerinin ve toplumsal ilişkilerin kapitalistlerin aklı ve çıkarıyla değil, emekçilerin örgütlü sınıfsal aklıyla yaşamın parçası yapılmasına,  

Bağlıdır.

İşyerinde çalışan tüm emekçilerin oylarıyla belirlenecek bu meclisler/komiteler hem üst devlet organlarına raporlar, öneriler ve soru önergeleri hazırlayacak, hem de sosyalist planlama doğrultusunda onlar tarafından alınan kararların izleyicisi olacaktır.

Sosyalist planlama, ulusal ekonominin birbirinden ayrı öğelerinin toplamı olarak değil, bu öğelerin uyumlu olarak birleşmesiyle tek bir bütün olarak düşünülür. Planların hazırlanıp sonuçlandırılması, onaylanması, uygulamaya geçirilmesi tavandan tabana, tabandan tavana olmak üzere iki yönlü gelişir. Sosyalist devlet, ekonomik ve toplumsal politikasını ve planlamasını tüm halkın uzun dönemli yaşamsal gereksinim ve gelişiminden hareketle bilimsel ve akılcı olarak belirler.

Böylece maden emekçilerinin toplumsal yaşama karışıp katılması, gelişmeleri için uygun koşulların sağlanması, diğer yönetim ve denetim organlarıyla, bütünüyle devletle ve toplumla birlikte sorumluluk üstlenmesi, bu organlarla sürekli iletişim, etkileşim ve denetim ilişkisi içinde bulunması, kendi sorumluluk alanlarında yaşayanlara toplumsal hizmetlerin götürülmesinde yardımcı ve ortak olunması, toplumsal olarak eşitlik ilkesinin ve planların yerine getirilip getirilmediğinin denetlenmesi “dilek” değil, “gerçekleşebilir” olacaktır.

  • *. Alper Birdal, Sosyalist Planlamanın Sorunları, Yazılama Yayınevi, 2022.