Mehmet Kuzulugil Lenin'in 150. yıldönümünde mirasyedileri yazdı.

Lenin’e yalnızlık yakışır mı?

Mizahın yaratıcılık ve zekayla ilişkisi oldukça tartışmalı.

Gülme işinin kendisi gözle görülür bir zihinsel hareketliliğe işaret ediyor, gülebilmeniz herkesin duvar gibi bir suratla kabullendiği şeyleri sorguladığınızı gösterebilir, önemli bir buluş yapan, “evreka” diyerek yerinden fırlayan bir insanın yüzünde bir gülümseme olmalı herhalde.

Yaratıcılık, yeni fikirler… Bunlar da madem “çelişkilerden” çıkıyor, en büyük malzemesi çelişki olan mizah bir yaratıcılık işareti olmalı.

Ve fakat bu kadar basit değil.

Çıplak haliyle çelişkiyi görmek her zaman bir “ileri akıl” olmayabiliyor. Kral çıplak diyen çocuğun rol aldığı “komik” durumu pek seviyor olabiliriz ama (biraz ucuz bir hikaye olacak bu) hamamdan yarı çıplak fırlayıp sokaklarda “buldum” diye dolaşan (dolaştığı hikâye edilen) Arşimed’e de çocuklar katıla katıla gülmemişler midir?

- Arşimed çıplak!

Sizi salak veletler…

Bir de güleryüzlü sosyalizm hikâyelerinin başımıza açtıklarına bir baksanıza.

Sovyet partisinin duvar yüzlü hiç gülümsemez “polütbüro” üyelerinin kaba ve kalıplaşmış düşüncelerinin karşısına güleryüzlü bir sosyalizmle çıkma fikri, (Sovyet sosyalizminin, hem de kendi politbürosunun marifetiyle düşürülmesinde üstlendiği rolü bir kenara bırakıyorum) sahiplerini dünyanın zengin gerçeklikleri karşısında sürekli sırıtan bir çocuk gibi ahmakça bir role sürüklememiş miydi?

Tersinden bakılabilecek bir şey. Gülme eylemi, bir zihinsel hareketliliğe işaret ettiği kadar, zihinsel hareketin “sonlandırıldığı” meyvelerini verdiği bir ana da denk geliyor.

Oysa belki gülmek için henüz erken. Belki “kara kara” DÜŞÜNMEK gerekiyor?

Güleryüzlü sosyalizm, sosyalizmin güler yüzü filan denildiğinde benim aklıma örneğin derin görüşlü mizahçılarımızdan önce pek tatsız bir miting manzarası geliyor.

İtalyan Komünist Partisi’nin bir mitingi. 1983 yılında. Komedyen Roberto Benigni sahnede. Genel Sekreter Berlinguer’i mikrofona davet ediyor. “Sizi kucaklayabilir miyim başkan” diyor ve sonra onu kucağına alıyor! Güleryüzlü (!) Berlinguer’i Kucağında hoplatırken kucağına alabildiği bir başkanı olmasının ne kadar müthiş bir şey olduğunu söylüyor.

Benigni’nin akılsız bir adam olduğunu söyleyemeyiz.

Öte yandan bir komünist partinin, hem de öyle ya da böyle parlamento seçimlerinde başa güreşen bir komünist partinin genel sekreterini kucağına alıp hoplatabilmenin bir özgürlük ve yaratıcılık manifestosu olarak görülebilmesini sağlayan ahmaklık iklimine işaret etmek durumundayız.

* * *

Lenin’in 150. yıldönümünde mirasyedi oligarkların becerikli lideri Putin’in etkili silahı “yarı resmi” propaganda aygıtının ürettiği kısa videoları gördüğümde aklıma gelenler bunlar.

İzlemişsinizdir belki.

Lenin 150. doğum gününü yalnız kutluyor. Tarihi sahnelerin komikleştirilmesiyle oluşturulmuş mizansenler içinde. “Yoldaş, kusura bakma bu tarihi günde seni yalnız bırakıyoruz ama sosyal mesafe çok mühim” ana fikriyle sonlanıyor hikaye.

“Aman sen de, gül geç” diyen çok çıkacaktır ve “fazla ciddiye almış olduğumu” düşünen de…

Fakat madem “mizah ciddi bir iştir.”

Ciddi ciddi söylemek durumundayım.

Lenin’i 150. yaş gününde yalnız görmek isteyenler olabilir.

Lenin’e bunun hiç yakışmadığınıysa söylemek zorundayım.

Bundan daha fazla yakışmayansa herhalde Lenin’in buna katlanamaması… Küskün bir çocuk gibi hüzünlenmesi.

RT’nin postmodern zırtapozluğunu fazla ciddiye almış gibi olmayayım ama…

Lenin’e hiç yakışmayan asıl bu bence.

Söz mizahtan açılmışken...
Trump'ın bir basın toplantısında "madem bu dezenfektan virüsleri öldürüyor, damardan enjekte etsek işe yaramaz mı" sorusu geçen haftanın haberi oldu.
Pek güldük.
Gülerken, en azından kendini biraz akıllı zannedenlerimiz, koskoca ABD'nin başındaki adamın böyle bir ahmak olmasının da ayrı bir felaket, ayrı bir komiklik olduğunu düşündük.
Yok, emperyalizm çağında "liderlerden" de tam böyle bir şey beklendiğini filan söylemeyeceğim.
Başka bir şeyi hatırlatacağım.
Bu adam ABD başkanı olmadan önce de (ve olduğunda ve muhtemelen artık olmadığı günlerde de) milyarla ölçülen dolarlarla servetin sahibi, binlerce insanı çalıştıran, çalıştırdığı ve çalıştırmadığı onbinlerce insanın kaderine, örneğin oturdukları evlere sahip olarak hükmeden birisiydi.
Üstelik en cahilce sözleri milyarlarca insanın duyacağı şekilde edebilme rahatlığını da muhtemelen ABD başkanı olmadan çok önce "patron Trump"ken edinmişti.
Gerçekten bu patron milleti çok gereksiz varlıklar.
Onlara "Kovuldun!" (You are fired) diyeceğimiz günleri iple çekiyoruz.