Laik sistemi, AKP ya da Bahçeli değil, birilerinin taşeronu olmayan ve kendi egemenliğinin ayrımında olan yurttaşlar koruyacaktır.  

Laiklik ve tarikatlaşma!

Laikliğin pek çok tanımı vardır. Cezayirli Prof. L. Abdi’ye göre laiklik, “bireyin egemenliğinin, yani bireyin kendini yönetebileceğinin farkına varmasıdır” (aktaran Ceyhun, 2000: 8). Laik cumhuriyetin gereksinim duyduğu birey, kendi egemenliğinin ayrımında olan bireydir; kul, mürit ya da tebaa değil, yurttaştır. Çünkü Cumhuriyet rejiminin temel niteliklerinden biri halk egemenliğine dayalı olmasıdır. Halk egemenliğinin gerçekleşmesi ve işlevsel olabilmesi için, halkı oluşturan bireylerin de kendi egemenliğinin ayrımında olması gerekir. Bu nedenle laik Cumhuriyet rejiminin “fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür”- özgürleşip kendi egemenliğinin ayrımında olan- insanlara gereksinimi vardır.  

Bilindiği üzere, hurafeler gibi gerçeklerle bağdaşmayan söylemler değil gerçeğin bilgisi insanı özgürleştirmektedir. Örneğin depremin fay hareketlerinden kaynaklandığını-gerçeği- bilenler, depremin işlenen günahlardan kaynaklandığını ya da Allah’ın insanların sabrını ölçmek için yaptığını sananlardan çok daha özgürdür. Çünkü özgür bireyin, aklını kullanması, olay ve söylemleri irdelemesi, gerçekle gerçek olmayanı ayırt etmesi, bilmediği bir konuda gerçeği arayıp öğrenmesi çok daha kolaydır. Özgürleşmiş kişinin, özgürlüğünün diğerlerinin özgürlüğüyle sınırlı olduğunun ayrımına varması, ırkların ve inançların eşitliği yanında toplumsal cinsiyet eşitliğini benimsemesi ve bu anlayış doğrultusunda hareket etmesi de kolaylaşmaktadır. Özgürleşmiş insanın birilerinin kulu kölesi ya da müridi olmasa olasılığı azalırken, egemenliğini ve demokratik haklarını korumanın yanında her türlü sömürüye karşı çıkması olasılığı da artmaktadır.  

Ancak insanın aklını, emeğini, cinselliğini ya da doğayı kolaylıkla sömürmek isteyenler, çeşitli yollarla insanların özgürleşmesini/laikleşmesini engellemeye çalışmaktadırlar: Örneğin

  • “Din kitabına uyulsa hiçbir sorun kalmaz” söyleminde olduğu gibi, çağın gerçekleriyle bağdaşmayan bağnaz dini öğretiler öne çıkarılmaktadır. 
  • Toplum yaşamında dini adların ve söylemlerin kullanılmasına, dini alışkanlıkların yaygınlaşmasına çalışılmaktadır.
  • Toplumun halk egemenliği yerine dini kurallara göre-birilerinin şeriat anlayışına göre (mesela Taliban’ın şeriatıyla Afgan-Özbek General Dostum’un ya da IŞİD’in şeriatları farklıdır)- yönetilmesi istenmektedir. 
  • Din dersleri zorunlu yapılmaktadır.
  • Din derslerinde, şeriat öğretilerine ağırlık verilmektedir.
  • Feodal düzene-ağalık sistemine- dokunulmamaktadır. 
  • Her fırsatta dincilik, ırkçılık ve erkek egemenliği dayatılmaktadır. 
  • Paranın kulu-kölesi olunmasını kolaylaştıracak şekilde girişimciliğe ve rekabetçiliğe önem verilmektedir.  
  • Toplumda demokratik kitle örgütlerinin gelişmesi yerine, tarikatların yaygınlaşmasına destek verilmektedir. 
  • Yoksullaştırarak, işsiz bırakarak, psikolojik ve/ya da fiziksel baskı uygulayarak insanları çıkmaza sokup tarikatlara ya da bir güce bağımlı kılınmasına çalışılmaktadır.

Osmanlı 1826’da Yeniçeri ocağını kaldırırken onlarla ilişkili olduğunu düşündüğü ve diğer tarikatlara göre daha dünyevi ve çağdaş olan Bektaşi Tekkesi’ni de kapatmıştır. Ancak zamanın tasavvufçularından Kuşadalı İbrahim Halveti’nin “Tekkelerde artık hayır kalmamıştır. Bunların kaldırılması lazımdır. Bunlardan artık insanlığa da, İslam’a da hiçbir hayır gelmez” dediği (akt. Öztürk, 2008: 158-159) tekkelere dokunmamıştır. Şeyhlerle, şıhlarla, dervişlerle, müritlerle, meczuplarla halk egemenliğinin gerçekleşemeyeceği bilincinde olan cumhuriyet sayesinde, 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı ‘Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Yasaklanmasına İlişkin Kanun’ ile tarikat, tekke, zaviye ve türbeler kapatılmıştır. Şeyhlik, dervişlik, müritlik, falcılık, büyücülük, …  yapılması ve bu unvanlarla ilgili elbise giyilmesi de yasaklanmıştır.  

Ancak 1946 yılında çok partili demokratik düzene geçildikten sonra, ABD ile başlatılan ilişkiler pekiştikçe Cumhuriyet’in kuruluş değerlerinden sapmalar da artmıştır. Bu süreçte önce halkın dini duygularının öne çıkarılmasına, seçmeli din derslerinin ve Kuran kurslarının açılmasına başlanmıştır. Ardından imam hatipler ve İslam enstitüleri açılırken tarikat liderlerine prim verilerek tarikatların palazlanmasına yol açılmıştır. Amerikalıların “Bizim oğlanlar” dediği 12 Eylül 1980 darbe yönetimi, din dersini zorunlu yapıp ilerici kesimlerin üzerine hışımla giderken gerici kesimlere dokunmamıştır. Anavatan Partisi zamanında da tarikatlar kendi okullarını ve yurtlarını açarken kaçak Kuran kursları da yaygınlaşmıştır. AKP iktidarında ise bürokratik kadrolar, eğitimden yargıya, polisten silahlı kuvvetlere, mali alandan kültürel alana kadar her alan tarikat mensuplarıyla doldurulmuştur. 

Bir milyon dolayında çocuğun tarikat okullarında okuduğu bilinmektedir. Birçoğu tarikatların denetiminde olan kaçak Kuran kurslarının sayısı bilinmemektedir.  Tarikatlara ait kurumlarda, diyanete ait kurumlarda olduğu gibi, cumhuriyetin aydınlanmacı değerleri öğretilmediği gibi halk egemenliğinin sözü bile geçmemektedir. Tarikatlarla ilgili olarak zaman zaman ortaya çıkan gerçekler, bazı tarikat liderlerinin, müritlerinin aklını, kişiliğini, vicdanını ve de hatta cinsiyetini istediği gibi kullanabildiğini göstermektedir. Tarikat üyelerinin çeşitli yollarla sömürüldüğü anlaşılmaktadır.  Dolayısıyla kendi özgürlüğüne sahip olamayan tarikat üyelerinin halk egemenliğine sahip çıkıp laik sistemi korumaları söz konusu değildir. İktidarın ve yandaşlarının tarikatlara, tarikat niteliğindeki oluşumlara destek vermeleri de, insanların özgürleşmemesi- laikliğe sahip çıkılmaması- içindir. 

Tarikatlara en büyük desteği veren AKP’nin sözcüsünün, “Laiklik Anayasa'da vazgeçilmezdir. AK Parti burada laik devlet düzenini koruyacaktır” demesi ile AKP’nin her konuda destekçisi olan Bahçeli’nin, “Laiklik sütununa dokundurmayacağını” söylemesi, toplumu oyalamaktan başka bir anlam taşımamaktadır. 

Laik sistemi, AKP ya da Bahçeli değil, birilerinin taşeronu olmayan ve kendi egemenliğinin ayrımında olan yurttaşlar koruyacaktır.  

[email protected]

-------

Ceyhun, D. (2000). Aydınlarımız, laisizm ve Mustafa Kemal-5, Cumhuriyet Gazetesi, 6 Nisan, yazı dizisi, 8.
Öztürk, Y. N. (2008). Allah İle Aldatmak. İstanbul: Yeni Boyut.