DİB, son yıllarda hem laik anlayıştan uzaklaşmakta hem de dini yorumlarını 1400 yıl öncesinin bilgi ve dünya görüşü doğrultusunda yaparak toplumu karartmaya çalışmaktadır.

Laiklik ve Diyanet İşleri Başkanlığı!

Bilindiği gibi Kurtuluş Savaşı sırasında 23 Nisan 1920 günü TBMM’nin açılması, 1921 Anayasası’nın çıkarılıp ilk maddesinde “Türkiye Cumhuriyetinde halkın işleri ile ilgili yasaları yapmaya ve yürütmeye yalnız TBMM ile hükümet yetkilidir” ifadesine yer verilmesi ve 1922’de saltanatın kaldırılması halk egemenliğini öne çıkaran gelişmeler olmuştur. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilanıyla da halk egemenliğine dayanan Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.  Cumhuriyetin halk egemenliğine dayanmasının yapı taşlarından biri, siyasetin camiye ve kışlaya girmesinin-dinin ve askeriyenin siyasete karışmasının- engellemesi amacıyla, 3 Mart 1924 tarihinde 429 sayılı yasa ile 4 Mayıs 1920’de oluşturulmuş olan Erkan-ı Harbiye-i Umumiye ve (şeyhülislamlık yerine kurulmuş olan) Şeriye ve Evkaf Vekaletleri kaldırılıp bunların yerine “Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ile Genelkurmay Başkanlığı’nın kurulmasıdır. Bu yasaya göre DİB, “İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek amacıyla” kurulmuştur. Bu yasanın ilk maddesinde, “yasa yapma ve uygulama yetkisinin TBBM’de ve onun kuracağı hükümette olduğu” belirtilmiştir.  Kurtuluş Savaşı’na destek veren Ankara Müftüsü Börekçizade Rıfat Efendi de bu yeni kurumun başkanlığına getirilmiştir.

Dolayısıyla halk egemenliğine dayalı laik bir sistemin kurumu olan DİB’den beklenen, toplumu, Sünni, Şii, Hanefi, Şafii, Vahabi, Gazali, Nurcu, Nakşi, … gibi anlayış ve görüşlerden bağımsız olarak halk egemenliği ve laiklik anlayışı doğrultusunda aydınlatmasıdır. 

Ancak 1946 yılında çok partili siyasal sisteme geçilmesinden sonra, siyasiler, dini siyasete alet ettikçe, DİB de, halk egemenliğine dayalı aydınlatma işlevinden uzaklaşmıştır. DİB giderek inançlara eşit mesafede durmak yerine, birilerinin anlayışı doğrultusunda Hanefileşip siyasallaşmış ve hatta son zamanlarda halk egemenliği yerine şeriatın hakimiyetini ve yurttaşlık yerine kulluğu savunur olmuştur. Örneğin 18 Temmuz 1932 tarihli bir genelgeyle tüm yurtta Türkçe ezan okunması uygulanmasını başlatan DİB, 2018 tarihli ‘Fetva’ kitabında, “Ezanın asli şekli (Arapça) dışında bir dille okunması caiz değildir” diyecek şekilde dönüşüm göstermiştir (s. 163).

DİB’in yasal işlevinden uzaklaşması iktidarların gericileşmesiyle paralel bir seyir izlemiştir. 1965 yılında Kuran kursları açma yetkisi milli eğitim bakanlığından alınarak DİB’e devredilmiştir. DİB, 12 Mart 1971 muhtırasından sonra Cumhuriyet’in 50. yılında hazırladığı ‘Hutbeler’ adlı kitapta, “Millî hakimiyet Kitabımızın ve Peygamberimiz'in gösterdiği yoldur” (DİB, 1973) diyebilmiştir. 

1982 Anayasası’na göre DİB, “lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirmekle” yükümlü kılınmıştır (m. 136).  

Ancak 12 Eylül 1980 darbecilerin gericilere sağladığı imtiyazlarla tarikatlar palazlanmış ve Anavatan Partisi (ANAP) iktidarında (1983-1991), DİB Şubat tatilinde öğrenciler için “Umre” gezileri düzenlemeye başlamıştır. DİB’in 1984 yılında yayınladığı ‘Gurbetçinin El Kitabı’nda dinsizliğin “her türlü faziletsizliğin doğmasına ve yayılmasına ve bunun sonucu olarak da ahlaki düşüncelerin kaybolarak toplumun bozulmasına” (s.37) neden olacağı yazılabilmiştir.

DİB mensuplarının kurduğu Türkiye Diyanet Vakfı’nın (TDV) 1996’da yayınladığı ve 15. Milli Eğitim Şurası üyelerine bedava dağıttığı, ‘Türk eğitim sistemi: Alternatif perspektif’ adlı kitap laik eğitimi, “Vahyin bütünleştirici ve birleştirici imkanından kafaları, kalpleri ve eğitimimizi mahrum eden zihniyet” olarak değerlendirmiştir (s. 120). Bu kitap, “Dini olan motifleri milli kültürden çekip çıkardığınız zaman geriye bir şey kalmaz. Bu da dinden bağımsız bir milli kültür olamayacağını gösterir” (s. 127) ifadesi gibi hem gerici hem de gerçeklerle örtüşmeyen ifadelerle doldurulmuştur.

AKP iktidarı ilgili yasada 2010 Temmuz’unda yaptığı değişiklikle, gerici fetva veren DİB’i ödüllendirip statüsünü genel müdürlük düzeyinden müsteşarlık düzeyine yükseltmiş ve 9’u genel müdürlük düzeyinde olmak üzere 14 hizmet birimi oluşturulmuştur. Kasım 2017’de yapılan bir değişiklikle de, kurumdaki başkan yardımcılarının sayısı 5’e çıkarılmıştır. DİB’e pek çok bakanlıktan daha fazla bütçe aktarılmasına başlanmıştır. Temmuz 2018’de Cumhurbaşkanlığına bağlanan DİB, son haftalarda devlet protokolünde Genelkurmay’ın önüne alınmıştır.  

DİB, son yıllarda hem laik anlayıştan uzaklaşmakta hem de dini konularda toplumu aydınlatmak yerine, dini yorumlarını 1400 yıl öncesinin bilgi ve dünya görüşü doğrultusunda yaparak toplumu karartmaya çalışmaktadır. Örneğin DİB’in ve/ya da DİB mensuplarının son yıllarda yaptığı ve gerçek Müslümanları bile rahatsız eden yorumlarından bir bölümü şöyledir:

  • DİB’de çalışan bir doçent, “Deprem, Allah’ın insanların sabrını sınadığı bir imtihandır. … İnsanlara sabretmeyi öğretmeliyiz. Deprem sırasında sabrederek zararlardan kurtuluruz” demiştir!
  • Diyanet başkanlarından Ali Bardakoğlu, Alevilerin de DİB’de temsil edilmesiyle ilgili bir soruya,  “Aleviler temsil edilirse Aczimendiler de hak talep eder” yanıtını vermiştir (Alevilik ile Aczimendiliği bir tutma aymazlığında bulunmuştur)! 
  • Diyanet başkanlarından Mehmet Görmez, “Kendisini İslam'ın içinde görerek inancını yaşamak isteyen herkes muhteremdir” demiştir (kendini İslam’ın içinde görmeyenlerin muhterem olmadıklarını ima etmiştir)!
  • Telefonla, SMS ile ya da sözlü olarak “Boş ol” demekle boşanma gerçekleşir!
  • Haram parayla, yolsuzluk parasıyla hacca gidilmesi helaldir! 
  • Babanın öz kızına şehvet duyması haram değildir!
  • Müslüman bir kadın ancak Müslüman bir erkekle evlenebilir!
  • Bulûğ yaşının alt sınırı kızlarda 9, erkeklerde 12’dir ve bulûğ çağına girmiş olanlar dinen nikahlanabilir!
  • Sol elle şeytanlar yemek yer!
  • Kuran’la birlikte olmayan çocuklar şeytanla veya şeytani insanlarla birlikte olur!
  • Diyanet-Sen başkanına göre, “İstanbul Sözleşmesi yerine şeriat uygulanmalıdır!
  • Diyanet başkanı ‘günaydın’ ve ‘tünaydın’ şeklindeki selamlaşmaları “cahiliye dönemi âdeti” olarak değerlendirmektedir!
  • 2019'da gerçekleştirilen ‘Onur Yürüyüşü'nü "sapkınlık" olarak nitelendiren Diyanet başkanı, hızını alamamış, “İnancın ticarete, siyasete ve yargıya yansıtılmasını” istemiştir! 
  • Toplumun tarikatlaşmasını önlemesi gereken diyanet, tam da tersini yapmakta ve tarikatlara destek vermektedir!

Yukarıdaki örneklerden görüldüğü gibi DİB yetkililerinin açıklamaları, yasal sorumluluklarıyla, laiklikle, bilimsel gerçeklerle ve Müslümanların büyük çoğunluğunun anlayışıyla bağdaşmayan açıklamalardır. 

Ayrıca DİB, dini siyasete, siyaseti de dine alet ederek yasal sorumluluğunun dışına çıkmaktadır. Örneğin,

  • Cuma hutbesinde, Suriye’de sürdürülmekte olan askeri hareketleri desteklemiştir. 
  • Diyanet, gerici Müslüman Kardeşler’in lider Mursi öldüğünde, “Şehit” deyip gıyabi cenaze namazı kılmıştır.  
  • Diyanet başkanı, camiye dönüştürülen Ayasofya’da elinde kılıç ile konuşma yapmıştır. 
  • Camilerde okunan diyanet hutbesinde, muhalefet lideri eleştirilmiştir. 
  • Diyanet, milli bayramlarda, Çanakkale Savaşının yıldönümünde, Kurtuluş Savaşı şehitleri hakkında hazırladığı hutbelerde, Mustafa Kemal’in/Atatürk’ün adını anmaktan kaçınmaktadır. 
  • Türkiye Diyanet Vakfı, Suriye’de, AKP’nin desteklediği Esat karşıtı şeriatçı ayrılıkçı örgütlerin hakim olduğu İdlip’te camiler ve konutlar inşa etmekte, iftar yemekleri vermektedir.  

Sonra da DİB’i bu hale getiren AKP’nin sözcüsü,  “Laiklik Anayasa'da vazgeçilmezdir. AK Parti burada laik devlet düzenini koruyacaktır” diyebiliyor! DİB’in hiçbir eylem ve söylemine karşı çıkmayan Bahçeli, “Laiklik sütununa dokundurmayacağını” söyleyebiliyor! 

Gel de inanma! 

[email protected]