Evet, görmezden gelinemeyecek bir noktadayız ama Sinn Féin acaba ezilen ulusların tüm hırsını emperyalist İngiltere’den çıkarabilecek durumda mı?

Kuzey İrlanda yüzyıl sonra özgürlüğüne kavuşabilecek mi?

İngiltere’de 5 Mayıs 2022’de gerçekleşen yerel seçimlerin sonuçları tartışılmaya devam ediyor. Seçim sonuçlarına göre, İngiltere merkez siyasetindeki denge işçi partisi (labour) lehine değişmiş gibi görünüyor. Oylarını %6 düzeyinde arttıran ve toplamda %35 oy olan Keir Starmer liderliğindeki işçi partisi iktidara hazırlanıyor.

Savaş baronu Johnson ve partisine gelecek olursak, işçi partisinin tam tersi bir durumla karşılaşıyoruz. Muhafazakar parti, bir önceki seçime göre %6’lık oy kaybıyla toplamda %30 oy almış durumda. Önümde duran seçim sonuçlarının benim için bir anlamı yok. İngiltere işçi sınıfı için gerçekten acınası bir durumla karşı karşıyayız gibi görünüyor. Sosyalizmin gerçek bir seçenek olmadığı her coğrafyada olduğu gibi baronlardan birini beğenmeye zorlanıyoruz. Starmer, biraz daha işçiye benziyor; biraz daha insancıl gibi duruyor, öyleyse Boris delisinden kurtulmak için başka seçenek yok.

Kraliyetin emperyalist baskısı altında ezilen ulusların, İngilizlerden daha fazla seçeneği varmış gibi görünüyor. İskoçya Ulusal Partisi (Scottish National Party) ve Sinn Féin bu seçimin açık ara galibi. İngiltere’de yaşayan ya da yaşamayan ve bu konular üzerine kalem oynatanları hızlıca bir gözden geçiriyorum. Korkunç bir tablo var karşımızda. Sol eğilimleri ağır basan yayınlarda bile solculuk terk edilmiş gibi görünüyor. İngiltere’deki kraliyet ailesinin sembolikliği konusunda sapıkça takıntılıkları olanların, benzer bir diğer takıntılıkları da ‘Birleşik Krallık’. Sokakta insanların sıklıkla bu ülkeyi ‘UK’ olarak tanımlamasının bence tek bir karşılığı olabilir, güçlü emperyalist bir tahakküm altında ezilmiş olmaları. Yoksa bu ifadenin tarihsel ve bilimsel bir karşılığı yok. Zira, karşımızda öncelikle birleşik bir ada yok. Britanya adasında dört büyük ulus var; İrlandalılar, İskoçlar, Galliler ve İngilizler. Sembolik olduğunu düşündükleri bir yönetim anlayışının, ‘birleşik bir krallık’ olduğuna iman edenlerin ne söylediğinin bir önemi yok. Onlar, krallıklarında mutlu mesut yaşamaya devam edebilirler. Komünistlerin ya da devrimcilerin ise bu hataya kesinlikle düşmemesi gerekiyor. Artı TV’de seçimlere ilişkin katıldığım programda söylediğimi tekrar etmek gerekirse ‘İngiltere’ye İngiltere demeyi öğreteceğiz’. Biz öğretemezsek tarih, bu seçimlerde olduğu gibi yavaş yavaş güç fetişistlerine bunu öğretecektir. 

Gelelim pandoranın kutusuna. Kuzey İrlanda seçimleri, kimse için bir sürpriz olmadı. Ortada trajikomik bir durum var. İngilizler, genellikle biz siyasi olarak ne yapsak İrlanda bizi taklit eder algısını taşıyorlar. Maalesef akan onca kana rağmen, bu kibrin kırılmamış olması utanç verici. Bağımsız İrlanda’nın yeşil-beyaz-turuncu bayrağı dahi birlik yanlıları tarafından hâlâ kabul edilebilir bir sembol değil. Bence okuyucu sadece bu gerçekliğe bakarak kuzeydeki durumun ne kadar ağır olduğunu anlayabilir. Seçim sonuçları sürpriz olmadı demiştim. Zira aylar öncesinden Johnson hükümeti çeşitli provokasyonları bölgeyi test etti.1

Kuzey İrlanda’daki seçim sonuçlarına göre, Sinn Féin tarihi bir zaferle mecliste ilk kez üstünlüğü ele geçirmiş durumda. DUP’un (Democratic Unionist Party) yani birlik yanlısı en güçlü partinin, İrlanda ile birleşmeyi savunan bir partiyle iş tutması zor görünüyor. Dublin ve Londra seçim sonuçlarından rahatsız ve hem İngiltere hem de İrlanda ekonomisi bu gerilimden zarar görebilir. Kuzey’deki seçim sonuçlarını analiz edebilmek için ada tarihinde kapsamlı bir yolculuğa çıkmak gerekiyor. Bunu bir köşe yazısına sığdıramayacağım için okurların merakına bırakmak zorundayım. Seçimlere dair Türkiye’de yine abartılı yorumlar yapılıyor. Evet, görmezden gelinemeyecek bir noktadayız ama Sinn Féin acaba ezilen ulusların tüm hırsını emperyalist İngiltere’den çıkarabilecek durumda mı?

Kuzey İrlanda Seçim Sonuçları: Partilerin oy oranı ve çıkardıkları milletvekili sayısı

Medya, bu seçim sonuçlarından umutlu, zira ne kadar kaos o kadar iş gözüyle bakıyorlar. Medyanın bu tavrı maalesef sorunları büyütmekten başka bir işe yaramıyor. Çünkü, televizyon yayınlarında Belfast’a komando indirmekten, yeniden gerçek bir sınırın (hard border) inşa edilmesine kadar pek çok çılgın proje tartışılıyor. Yüzyıl sonra gelen umutlarla ilgili İrlandalı arkadaşlarımla aynı kaygıyı duyuyorum. Zira İngiltere’nin yönetici aklı, uzun bir süredir insanlığın tüm değerlerinden uzaklaşmış durumda. Johnson ve ekibinin Rusya-Ukrayna savaşındaki kışkırtıcı pozisyonuna bakılırsa eğer ne demek istediğim net biçimde anlaşılabilir. Üçüncü dünya savaşına yatırım yapan ve imparatorluğunu yeniden tahkim etme rüyasına kapılmış bir çılgınlığın adanın ötesinde insanlığı taşıdığı yere iyi bakın. Nükleer savaş kartını masaya süren tek kişi Putin değil. İletişim teknolojilerindeki gelişmeler, bizleri öyle bir noktaya getirdi ki herhangi bir konuda bir an olsun yavaşlayıp sağlıklı düşünceler üretmeyi artık denemiyoruz bile. Kuzey İrlanda seçimlerine dair abartılı yorumları ve fantezileri bir kenara bırakalım. Tek bir seçim sonucu ‘sihirli değnek’ değildir ve bu değnek dokunduğu şeyleri mucizeye dönüştürmeyecek.

Londra ve Dublin Sinn Féin iktidarına karşı ortak çalışmaya devam edecek. İrlanda Cumhuriyeti’nde de 100 yıldan fazla bir süredir iktidarı kimseye bırakmayan bir ikili iktidar modeli var. Fine Gael ve Fianna Fáil ne yaptı ne etti 2020 İrlanda genel seçimlerinden birinci parti çıkan Sinn Féin ile koalisyon kurmadı. Tabii buradaki başarıda aslan payını Green Party (İrlanda Yeşiller Partisi) aldı. İkili iktidara yeşiller can simidi oldu ve koalisyon ortağı oldular. Böylece Mary Lou McDonald liderliğindeki Sinn Féin devre dışı bırakılmış oldu. Şu anki İrlanda başbakanı Fianna Fáil lideri Micheál Martin, koalisyon görüşmelerinde Sinn Féin’in terör geçmişine atıf yaparak hükümette yer almasının mümkün olmadığını söylemişti. Gerekirse yeniden genel seçimlerin yapılması bile masadaki seçeneklerden biriydi. Özetle, Kuzey İrlanda’ya saplanıp kalmış olanlar, İrlanda Cumhuriyeti’ni görmezden gelerek büyük bir hata yapıyorlar. İngiltere ve İrlanda’daki yönetici sınıfların çıkarları mevcut anlaşmaların sürdürülmesi yönünde ağır basıyor ve kimse huzursuzluk istemiyor. Oysa huzursuzluğun tek kaynağı ulusal sorun değil. Dublin’de evsizlik korkunç boyutlara ulaşmış durumda ve enflasyon yavaş yavaş etkisini hissettiriyor. Geçen yıl Dublin’de 115 evsiz yaşamını kaybetti. Uzun soluklu küresel bir savaşın arifesinde sınıfsal gerilim, yani sosyal savaş büyük bir ivme kazanıyor. Artık oda dahi kiralanamayan bir şehirde, insanlar en temel haklarından mahrum hayatta kalmaya çalışıyor. Depodan bozma pis ve sağlıksız yerler bile 1200 Avroya kiralanıyor. Aynı sosyal savaş iklimi İngiltere için de geçerli. Bu yüzden Sinn Féin sadece İrlanda’da değil, İngiltere merkez siyasetinde siyaset yapıyor olsaydı bu seçeneksizliğin ve sıkışmanın ortasında kitleler bu partiyi birinci parti yapabilirdi. Çünkü parti yoksulların ve işçi sınıfının sesi oluyor. 

Sonuca gelirsek eğer, Sinn Féin eski pozisyonundan artık çok uzakta. Bobby Sands ve yoldaşlarının ölümünden sonra çok şey değişti. Parti, İrlanda’daki yoksullar için değerli şeyler söylese de bunun söylemden öteye geçip geçmediğini İrlanda Cumhuriyeti’nde yapılacak olan genel seçimler belirleyecek (tahmini seçim tarihi: 20 Şubat 2025). Sinn Féin’in özel mülkiyetle bir sorununun olmadığını göz önüne alırsak, evsizliği nasıl çözeceği büyük bir muamma. İrlanda İşçi Partisi’nin eski koalisyonlardan gelen deneyimi, anayasa ile korunan özel mülkiyetin emekçilerin sorunlarını çözmede büyük bir engel teşkil ettiği açık. Mülkiyet yasalarına dokunmadan gerçek bir çözüm yok. Sosyalizmden çoktan emekli olmuş bir hareketin bunu gerçekleştirmesi mümkün görünmüyor. Kuzey’de ise bugünden yarına bir şey olması mümkün değil. 

Tüm bu süreçte 10 Nisan 1998 yılında gerçekleştirilen ‘Hayırlı Cuma’ antlaşması hükmünü kaybeder mi? Emperyalistlerin savaş açlığının kabardığı bir ortamda her şey mümkün. Ayrıca artık tüm yasaların ortadan kaldırıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Yasası olmayan cumhuriyetlerde yönetiliyoruz. Yasası olmayan cumhuriyet olur mu? Bunun kararını okur vermeli. Ticaret anlaşmalarının askıya alınması, bunun ötesinde Sinn Féin’in yeniden yasal siyaset zemininden uzaklaştırılması söz konusu olabilir. Yönetenlerin elinde kullanabileceği pek çok kart var. Ortamı terörize etmek zaten yaptıkları en iyi iş. İngiltere’nin Kuzey İrlanda’yı kolay kolay vereceğini ya da referanduma hızla ikna olacağını düşünmek yanlış. Zira sözde ‘Birleşik Krallık’ bir anda İskoçya gerçeğiyle yüz yüze kalmak zorunda kalabilir. Dublin ve Londra çıkar ortaklığını sürdürdükçe, işçi sınıfı için kesin bir çözüm zor görünüyor. İrlanda ulusu, emperyalist bir devletin kendi bağrına sapladığı hançeri çıkarabilecek mi? Bunu zaman gösterecek. Sorunun diplomasiyle çözüleceğini umut etmekten başka çare yok. Zira, İrlanda ulusu öyle çok kayıp verdi ki kimsenin artık daha fazla gencin ölmesine tahammülü yok.