Kurtuluş, ABD’de, AB’de, liberaller arasında veya kurtarıcılarda değil, emekçi halkın örgütlenmesini savunan ve birikimini bunun için kullananların elindedir.

Kurtuluşu Amerika’da değil Seydişehir’de aramak

Türkiye Komünist Partisi bu hafta sonu beş yeni semt ve işçi evi açıyor.  Sinop Ayancık, Kırklareli Lüleburgaz, Antalya Güvenlik ve Güneş Mahallelerinde ve Konya Seydişehir’de emekçi halkın birlikte mücadele etmesi, dayanışması ve örgütlenmesi için…

Ülkenin krizden çıkışı ve yaşananların çözümü için iktidar partisinden muhalefet partilerine birbirinden farkı olmayan çözümler kurtuluş diye sunulurken, komünistler emekçi halkı bir araya getirmek ve gerçek çözümü birlikte örgütlemek için mücadeleyi yaygınlaştırıyor. 

TKP’nin yaygınlaşma hamlesiyle birlikte açıkladığı çözüm belgeleri ise emekçi halkın yaşadığı sorunlara hemen bugün müdahale edebilecek gerçekçi adımları sunuyor. TKP çözümü başka yerde aramıyor, burada memlekette arıyor. 

Kılıçdaroğlu türbanın yasalaşması meselesinin üzerine şimdi soluğu ABD’de alması bu ülkede sorunu başka yerde aramakla anlaşılmaktadır. 

Gericilik ve emperyalizmden bu halka çözüm olmayacağını 20 yıllık iktidarı boyunca AKP göstermiş olmalı. Öte taraftan bugün ABD’den kahraman arayışı diye, sermaye yanlısı iktisatçılar ve kuruluşlar halka pazarlanıyor. Emperyalistlerden kurtuluş aramanın yeni Erdoğanlar yaratmak anlamına geleceği, memleketin bir yirmi yılını daha götüreceği açık değil mi?

Bu duruma hafta sonu açılışını yapacağımız Seydişehir’den bir örnek olabilir. Seydişehir bir işçi kenti. Eskiden bir kasaba olan, kır nüfusunun ağırlıklı olduğu bu yerleşim yerini bir işçi kentine çeviren Seydişehir Alüminyum fabrikası.

Fabrikanın kuruluşu emperyalist ülkeler tarafından sürekli engellenmeye çalışılıyor. Örneğin Almanya’da bir alüminyum tesisine buradan çıkarılan boksit gönderiliyor, ancak yapılan testler sonucunda bu cevherden alüminyum üretilemeyeceği sonucu alınıyor. Benzer sonuçları ABD’den ve başka ülkelerden tekeller de veriyor. Kısaca alüminyum pazarını bölüşmek istemiyorlar. 

60’lı yılların ortasında Sovyetler Birliği ile Türkiye arasında, İskenderun Demir Çelik, İzmir-Aliağa Rafinerisi, Seydişehir Alüminyum Tesisleri, baraj ve hidroelektrik tesislerinin de olduğu yatırım projeleri için anlaşma sağlanıyor. Emperyalist merkezlerin istemediği projeleri sosyalizm Türkiye’ye sağlıyor.

Seydişehir Alüminyum fabrikasının inşaatına 1967 yılında başlanıyor, 1973’de fabrikadan ilk ürünler alınıyor. 1970 yılında 46 bin olan nüfus fabrikayla birlikte beş yıl sonra 64 bin olarak sayılıyor. İlçede okuma yazma oranı yükseliyor, yeni okullar açılıyor. Başka şehirlerden işçiler burada çalışma yaşamına dahil oluyor ve kentin dokusu değişiyor. 

Seydişehir, bir yandan diğer şehirlerden işçilerin gelmesiyle birlikte farklı kültürlere ev sahipliği yapıyor, diğer yandan kır nüfusuna sahip olan kent bir işçi kimliği kazanıyor. Ardından sanayi gelişiyor, bugün organize sanayisi olan ilçenin temelleri Seydişehir Alüminyum fabrikası ile atılmış oluyor.

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra ilk sanayi hamlesinde Sovyetler Birliği vardır ve bu sonraki yıllarda da devam etmiştir. Sümerbank, bez fabrikaları, şeker fabrikaları, maden, rafineri gibi devletin kalkınması için kurulan pek çok fabrikadır.

Bu fabrikalar ülkeyi ayağa kalkındırmış, işçi sınıfının gelişmesini hızlandırmış, kamu varlıkları güçlendirmiş, kültürel, sosyal, sanatsal ilerlemeyi arttırmıştır. Fabrika ile kent arasında bir bağ kurulmuş, işyeri ile işçi arasında sahiplik ilişkisi gelişmiştir. Fabrikanın kurulduğu yerlerde lojmanlar, hastaneler, okullar, spor salonları yapılmıştır.

Bugün o kadar verimli ve köklü birikimi olan işletmeler şimdi patronların kasaları dolsun diye çalışıyor.

Ne yazık ki özelleştirmelerle bu işletmelerin hepsi patronlara peşkeş çekildi. Her mesai zili artık patronlar için çalmaya başladı. Bu fabrikalarda işçiler ya sendikasızlaştırılarak ya da sarı sendikalar eliyle örgütsüzleştirildi. Tüpraş rafinerisinin öyküsü neyse Seydişehir ETİ Alüminyum fabrikasının da öyküsü aynı. Biri Koçların elinde, diğeri Cengizlerin. 

Seydişehir Alüminyum fabrikası 2005 yılında özelleştirilip Cengiz Holding’e satıldı. Bugün işyerinde Hak-İş Konfederasyonuna bağlı Özçelik-İş sendikası bulunuyor. Seydişehir işçileri patron ve sendika arasında bir sömürü çarkı içinde.

Türkiye sosyalist bir ülke olmamıştır ancak sosyalist bir ülkeyle kurulan ilişkilerin ülkeyi nasıl geliştiğini ve emperyalist bir ülkeyle kıyaslandığında nasıl sonuçları olduğunu görmek açısından önemlidir.

Seydişehir’in başına gelen de bugün ülkede yaşanan sorunların kaynağında da bu sömürü düzeni bulunuyor. Ancak çözüm arayışı içinde olan düzen muhalefeti, çözüm diye sermaye sınıfının programını ve kaynaklarını sunuyor. 

Kılıçdaroğlu'nun ABD’de aradığı, bu krizlerin tekrar oluşmasının nedenidir. Sermaye projesini kurtuluş olarak emekçi halka sunmaktır. Kişisel menfaatlerini toplumun önüne koyan "IMF kadrolu" ekonomistleri kurtuluş olarak yutturmak, yeni Kemal Derviş programlarına kapı açmaktır. Bu ülkenin aydın birikimini önemsiz görmektir.

Yaşanan kötü gidişin çözümünü Amerikalarda değil kendi örgütlülüğümüzde arayacağız. Özelleştirilen işletmelerin derhal devletleştirilmesiyle, planlı bir ekonomiyi hayat geçirerek işsizliği, enflasyonu ve yoksulluğu çözeceğiz. 

Eşit, özgür bir ülke isteyenler önce sermaye sınıfını sırtından atmak isteyenlerdir. Ertelemeden, bir araya gelenler ve getirenlerdir. Kurtuluş, ABD’de, AB’de, liberaller arasında veya kurtarıcılarda değil, emekçi halkın örgütlenmesini savunan ve birikimini bunun için kullananların elindedir. Kurtuluş Seydişehir’dedir, Lüleburgaz’dadır, Ayancık'tadır, Antalya Güvenlik ve Güneş'tedir….