'Zenginlik eşitliktir. Eşitsiz zenginlik sömürücülüktür. AKP patronları zenginleştirdi, memleketin zenginleştiği falan yok.'

Külliyede maraba buluşması

Yer Külliyenin bahçesi. Karşısında Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ın getirdiği konfederasyon üyesi işçiler ile sendikacılar var. Anlatıyor Erdoğan…

Sanayi üretiminde, ihracatta, istihdamda, büyümede hızlı bir yükseliş yakalamışız. Turizm başta olmak üzere hizmetler sektöründe süratli bir toparlanma yaşamaktaymışız. Makroekonomide dengeleri yerine oturtmuş, tüm göstergelerde salgın dönemi öncesinin üzerine çıkmışız.  Asırlık kayıplarımızı telafi etmiş, geleceğe güvenle baktığımız bir dönemin eşiğine gelmişiz.

Erdoğan Külliyenin bahçesinden “şahlanan Türkiye” masalları anlatıyor. Türk-İş Başkanı mutlu. Yeni Çalışma Bakanı da orada, o da mutlu. Zat-ı muhteremin makamına çıkarmışlar marabaları, ikisi de pek bir mutlu...

***

Hayat pahalılığı, işsizlik ve gelir kaybı arttıkça Erdoğan ve yandaşlarından algı değiştirmeye yönelik hareketler görüyoruz. Son günlerin propagandası memleketin AKP iktidarında ne kadar zenginleştiği üzerine. Külliye’deki mizansen de bu propagandanın bir parçası olarak düşünülmüş. Gerçi Erdoğan’ın işçilere anlattığından çok daha fazlasını yazıp çiziyor havuz medyası. Milli gelir şu kadardan bu kadara çıkmış, kişi başı gelir nerelerden nerelere gelmiş, asgari ücret kaç kat artmış falan filan.

Rakamların bir önemi yok. Gerçekten yok. Çünkü zenginlik denen şey, refah ve kalkınmanın artması, buna paralel olarak yaşam kalitesinin yükselmesi ise şayet, anlatılan rakamların konuyla yakından uzaktan ilişkisi bulunmuyor.

Zenginlik, üretilen mal ve hizmetlerin miktarı değil nasıl paylaşıldığıdır. İstihdamın ne kadar arttığı değil, herkesin işinin olup olmadığıdır. Asgari ücretin kaç para olduğu değil, çalışanların gelir güvencesine sahip olup olmadığıdır. Zenginlik eşitliktir. Eşitsiz zenginlik sömürücülüktür. AKP patronları zenginleştirdi, memleketin zenginleştiği falan yok.

Daha fazlasını da istiyorlar haliyle. O da Türkiye’yi en büyük on ekonominin arasına sokacağız diye sözünü veriyor. Bununla övündü Erdoğan Külliye’nin bahçesindeki maraba buluşmasında. Kazanan hep patronlar olduktan sonra ne yapsın emekçiler başkasının boynundaki madalyayı. Türkiye esas ligde en alt sırada.

***

Külliyenin bahçesinden marabalarına seslenmeye devam etti zat-ı muhterem. Kamu işçileri için imzalanan son çerçeve sözleşmeye getirdi lafı. “Mesela” dedi, “Geçtiğimiz ay imzalanan kamu işçileri toplu sözleşmesiyle 700 bin kamu işçimizin ücretlerinde çok ciddi iyileştirmeler yaptık.”

Gözümün önüne sözünü ettiği sözleşmenin imza töreni geliyor. Dediği gibi bir ay öncesi… Sözleşme görüşmeleri bitmiş, sonuçlar basın toplantısıyla kamuoyuna açıklanıyor. Masada Türk-İş Genel Başkanı Atalay ve Çalışma Bakanı Bilgin var. Bakan “şunu verdik, bunu verdik” diye anlatıyor. Ardından konuşan Türk-İş Başkanı'nın sözleşmeyle ilgili anlattıklarını pek anlayan olmuyor. Sözlerini ise “Allah razı olsun sizden bakanım” diye bitiriyor.

Her seferinde yeni bir sıfat hak etmeyi nasıl da başarıyorlar. Sarı sendikacılık, yandaş sendikacılık, güdümlü sendikacılık… Şimdi de minnet sendikacılığı… Hiç yüzleri kızarmıyor!

Hadi bu sefer rakam verelim. Sendikacının “Allah razı olsun diye” imzaladığı sözleşme ile kamu işçisinin en düşük ücreti 3 bin 400, ortalama ücreti ise 4 bin 140 lira oldu. Bu kadar.

***

TÜİK enflasyonu yüzde 19,3. Mutfakta yüzde 30’a dayanmış. Açlık sınırı asgari ücreti geçmiş, yoksulluk sınırı 10 bin liraya ulaşmış. Temmuz’da 506 bin kişi işsiz kalmış. İşsiz sayısı 8,5 milyonu geçmiş. Biraz durumu düzeltelim diye örgütlenip sendikalaşan işçi ise kapının önünde.

Zat-ı muhterem Külliye’de işçilere şahlanış masalları anlatadursun, marabanın durumu bundan ibaret.