Konu CHP’dir, der demez, hemen ardından, nedir bu CHP’nin çektiği sizden, yakınması, belki de ilenmesi gelecektir herhalde...

Küçük görünen büyük farklar

Böyle bir başlık altında pek çok konu ele alınabilir. Gerçekten, birçok konuda görünüşte küçük, önemsiz, kaydedilmeye değmeyecek sanılan farklılıkların, bakış açısı değiştirildiğinde, hele bu değişiklik esaslı denebilecek ölçüde olduğunda, büyüyüverdiği de genellikle şaşırtıcı bir açıklıkla anlaşılır. Şaşırtıcılığın derecesi, konunun geçmişinin ne kadar uzun ya da kısa olduğuna, o süre boyunca kazandığı çekiciliğe, dolayısıyla uyandırdığı ilginin genişliğine bağlı olarak değişir.

Uzatmadan, asıl konuya gelelim.

Konu CHP’dir, der demez, hemen ardından, nedir bu CHP’nin çektiği sizden, yakınması, belki de ilenmesi gelecektir herhalde. Hatta, bu partiye ve başkanına sataşmadan, saldırmadan bir gün bile duramayanlardan farksız olduğumuzu sananlar, bu yüzden öfkeye kapılanlar çıkabilir.

Oysa, hiç de öyle bir niyetimiz yok. Sadece kendimize bakarak eleştirel bir saptama yapmaya çalışacağız. Kendimize bakarak dediğimize göre de bu bir tür özeleştiri olacak.

Son birkaç satırdan beri birinci çoğul kişi öznesi ile yazmaya başladığımıza göre, önce bu “biz”in kimler olduğu belirtmek yararlı olur. Kendisine sosyalist, komünist, devrimci diyen, öyle olduğunu ileri süren, o sıfatları benimseyenleri kast ediyoruz.

CHP’li(lik) ve CHP’ci(lik) sözcükleri arasında çok küçük bir fark var ilk bakışta: birinde “l” öbüründe “c”, tek bir harf, o kadar. Anlam bakımından da önemli bir fark olmadığı düşünülebilir. Ama, işte, ilk bakışta… İlk bakışın ötesine geçilince, hele bu yazının niyetini taşıyarak yapılınca bu bir adım daha atış, durum değişiyor.

CHP’li deyince bu partiye üye olanlar ile üye olmamakla birlikte çeşitli biçimlerde destek verenler akla geliyor. Bunların içinde sınıfsal köken olarak emekçi niteliği taşıyan büyük bir kitle var. Ayrıca, bütün o üye ve destekçi, ya da artık pek kullanılmaz olmuş deyişle, sempatizan toplamının küçümsenmeyecek bir bölümü, ideolojik/siyasal olarak 1923 Cumhuriyeti’nin başlıca ilkelerine ve özlemlerine bağlılığını koruyor. Bunun güncel gereklerinin neler olduğu konusunda yeterli bir zihin açıklığından söz etmek kolay olmasa da böyle bir saptama yapmak mümkün. Demek, yukarıda kim olduğu açıklanan “biz”im açımızdan, önemsenmesi, etkilenmeye çalışılması, ayrılıkların değil olabildiğince ortaklıkların öne çıkarılması gereken bir kitle ile karşı karşıyayız. CHP’lilik de bu insanların bulundukları konumun, sergiledikleri duruşun adı oluyor.

Buna karşılık CHP’cilik dediğimin o insanlarla ilgisi yok; onların bir tutumunu, görünüşünü, eğilimini anlatmıyor. Onların dışında ve “biz”im tarafımızda olanlarda ortaya çıkan bir eğilimi anlatmak için kullanıyorum bu sözü.

Kullanıyor ve devam ediyorum: Bu eğilimi, birçok önemli sorunla ilgili olarak, bu arada, her gündeme geldiğinde yerel ya da genel seçimlerde tutum belirleme ve sadece oy vermekle sınırlı kalmayan bir destek sağlama anlamında adı geçen partinin arkasında durma, biçiminde tanımlamak mümkün. Kendilerine devrimci, sosyalist, komünist diyenler arasında böyle tanımlanabilecek bir eğilimin varlığından söz etmek, oldukça şaşırtıcı, kimilerince gerçek dışı görülebilir. Şaşırtıcılığına bir itirazım yok; ama gerçek dışı olduğu söylenemez.

Gerçek dışı olmadığını belli bir güvenle ileri sürebiliyorum; çünkü oldukça büyük bir toplama ulaşan kendi yaşantılarım ve, sadece yaşantılarım değil, tanıklıklarım böyle bir güveni sağlayabiliyor.

Ayrıca, bu eğilimin, aralarında bazı benzerlikler olsa da değişik dönemlerde ve koşullarda karşılaşılan sorunlardan, güçlüklerden, darboğazlardan çıkıp soluklanmak için, bu tür beklenti ve özlemlerle kendini gösterdiği de bir başka saptama olarak ileri sürülebilir. Gün geliyor, astığı astık kestiği kestik baskı dönemlerinin sonundaki bir ışık olarak; gün geliyor, nereye varacağı belirsiz kargaşa yıllarını belli bir düzenliliğe doğru evriltecek, yanı sıra en gerçekçi seçenek olarak; gün geliyor, bir türlü sırası gelmek bilmeyen asıl mücadeleyi mümkün kılacak, hatta kolaylaştıracak bir demokrasi ve özgürlükler dünyasının habercisi olarak CHP’cilik dediğim eğilim ortaya çıkıyor. Ortaya çıkmakla da kalmıyor kendisi dışındaki her eğilimi, her sözü, neredeyse her itirazı ya gerçeklerden uzaklık, ya maceracılık, ya “reel politika”nın gerektirdiklerinden kaçma ya da bunların hepsi sayarak ayıplıyor, gücü yeterse de baskılamaya ya da etkisizleştirmeye çalışıyor. Üstelik, ne kadar itilip kakılmış, güçten düşmüş olursa olsun hep devletin kurucu partisi olma onurunu sahiplenmiş bu çatının altı, altı değilse bile gölgesi, belli bir rahatlık ve korunak sağladığı için başka türlü bir çekicilik kazanabiliyor ve devrimcinin de kendini koruması gerektiği yolundaki haklı gerekçe ile savunulabilir duruma geliyor, daha doğrusu, geldiği sanılıyor.

Bu eğilimin, adlandırılışından başlayarak, yerli, yerel, ulusal bir nitelik taşıdığı, böyle anlatılabilecek niteliğinin ağır bastığı düşünülebilir. Çok yanlış sayılmaz. Uluslararası bir benzerinin ya da dayanağının bulunduğu unutulmamak koşuluyla… Buradaki dayanak sözcüğü öznel niyetlerden bağımsız olarak anlaşılmalıdır. Niyetler ne olursa olsun öyle bir işlev görmüştür, demek istiyorum. Geçen yüzyılın ilk çeyreğinde, daha ileri gidemeyeceğini anlayıp ya da kabul etmek zorunda kalıp elindekini koruma kaygısının, bu kaygının onu ilk duyanların herhalde hiç akıllarına gelmeyen uç noktalara gidişinin de payı olmuştur. Bu payın açık faşizm dönemlerinde belirginleşerek sosyalizmin çözülüşünün son evresine kadar kendini duyurduğu, daha kötüsü, yer yer devrim dalgasının yayılışından ve sosyalizmden vazgeçmeye kadar ulaştığı ileri sürülebilir.

Şu son söylenenleri uygun bir zamanda daha geniş olarak ele almak üzere bu kadarla bırakalım.

Az çok bunlara benzer düşüncelerin de yer aldığı bir yazım, üç yıl kadar önce, 9 Ağustos 2018’de burada yayımlanmıştı. O yazı şöyle bitiyordu:

“Solu sağı bir doğru üzerine yatırıp iki ucuna aşırı, ortasına merkez diyerek betimlemeler yapmanın hiç de açıklayıcı olmadığını dikkate almakta ve CHP söz konusu ise ‘merkez’ sözcüğü eklenerek de olsa içinde ‘sol’ geçen bir tanımlamayı tümüyle terk etmekte yarar var. Bu partinin sol ile bir ilgisinin olmadığını, ille de bir ilgi kurulacaksa, bunun emekçi sınıfların kurtuluş arayışlarını saptırmak, yanıltmak ve sosyalizm yönelişli örgütlenmelerini engellemekten ibaret olduğunu ve pek özendiği benzerleriyle umarsız bir rekabet içindeki bir düzen partisiyle karşı karşıya bulunduğumuzu yeterince sergilemek gerekiyor.”

Fazlası yok eksiği var, derler ya, işte öyle. Eksiğini ileride tamamlarız. Pek çok vesile çıkacaktır, ne yazık!