'Neden Küba’nın her türlü zorlukta ayakta kaldığını anlayabiliyoruz şimdi. Zaten bir halk örgütlüyse, hele kadınlar devrimci bir inisiyatif kullanıyorlarsa, devrilmezler hayatta.'

Küba'yı ne ayakta tutuyor?

Geçen haftaki yazıda bahsedilen Küba’da üniversite, bilim enstitüleri, tarım ve ekolojik rezerv alanlarının ziyaretine dayanan gezimizi tamamlayarak yurda döndük. Küba bilimi hakkında ziyareti gerçekleştiren heyetin söz konusu kurumlara ait raporları önümüzdeki haftalardan itibaren soL Haber Portalı'nda paylaşılacak, göz atabilirsiniz.

Bu hafta ise bilim meselesine girmeden bazı izlenimlere değinebiliriz.

Küba iki açıdan önemli bir ülke:

Birincisi, günümüzde sosyalizmin yaşayan bir örneği olarak küçük bir ölçekte olmasına ve özgünlüklerine rağmen evrensel yanları olan çok kıymetli bir deneyim sunuyor insanlığa.

İkincisi ise gerektiğinde tek ülkede sosyalizmin nasıl ayakta kalabileceğine dair bir direnç anıtı gibi yükseliyor Karayipler’de.

Küba, Sovyetler Birliği gibi ne zengin doğal kaynaklara ne enerji için yeterli rezervlere ne de dev bir insan gücüne sahipti. Bu eksikliklere ve ABD’nin insanlık dışı ve kalleşçe ablukasına rağmen 30 yılı aşkın bir zamandır tek başına ayakta durmayı başardı.

1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin ve diğer sosyalist ülkelerin desteğinin çekilmesi ile Küba ekonomisi yüzde 35 gibi bir büyük bir oranda bir anda küçüldü, üretim için gerekli tedarik zincirleri felç oldu. Buna rağmen Küba “Özel Dönem” diye adlandırdıkları bu evreyi yaşanan bütün derin sorunlara rağmen büyük ölçüde atlatmayı başardı.

Muhakkak bu dirençte Küba devrimci önderliğinin verdiği güvenin ve yaratıcı öncü siyasetin belirleyici bir rolü oldu. Örneğin, biyoteknoloji alanındaki olağanüstü gelişmenin Küba’ya sağladığı olanaklarda da öncü siyasetin payının önemli olduğunu anlıyoruz.

Sovyetler Birliği’nin tek ülkede sosyalizm deneyiminden sonra bir laboratuvar gibi çalışan Küba deneyimi kendi özgün dönemi içinde teoriye önemli bir katkı sundu.

Dünyayı kaplayan kapitalizmin tek bir ülkedeki öncü sosyalist devrimi boğacağı düşünülebilir. Oysa söz konusu dünya kapitalizmi homojen değildir, özellikle içinde bulunduğumuz emperyalizm çağında eşitsiz gelişim ile parçalanmış bir dünyadır bu. Emperyalist rekabetin neden olduğu boşluklar yalnız kalmış sosyalizmin nefes alabileceği hava boruları sunar. Ayrıca Latin Amerika örneklerinde olduğu gibi kendisi sosyalist olmasa da ortaya çıkan halkçı iktidarlar destek alınabilecek bir gri alan yaratabilir.

Bunun dışında Kübalıların tüm dünyada felakete uğrayan ulusların yardımına hiçbir karşılık beklemeksizin koşması da emekçi halklarda derin bir Küba sempatisine yol açmış gözüküyor. Bugün popülist burjuva politikacılarının çoğunluğu Küba’yı doğrudan karşısına alacak cesareti bulamıyor bu nedenle. Buna birçok ulustaki işçi sınıfı partilerinin oluşturduğu destek ağını da eklemeliyiz.

Tabi ki 21. yüzyılda bir dünya devriminin güncel bir konu olduğuna inanıyoruz, öte yandan Küba tek ülkede sosyalizmi savunmanın onurunun nasıl gerçek olabileceğini temsil ediyor.

Bir yandan da Küba’nın “Özel Dönemden” bu yana tarihinin en zor yıllarından geçtiğine tanıklık ediyoruz. ABD ablukasının pandemi dinlemeden ağırlaştırıldığı ve bir halkı yok etmeye dönük canavarca politikasının verdiği zarar hissediliyor. Üstüne savaşın getirdiği gıda ve enerji güvenliği krizi eklenmiş durumda. Nasıl emperyalist paylaşım savaşının bedeli dünya halklarına ödetiliyorsa Küba halkı da pahalı gıda ve yakıt nedeniyle bedel ödüyor. Elektrik kesintilerini nasıl göğüslediklerine ve neşelerini koruduklarına tanıklık etme fırsatı bulduk. İki işte birden çalışmak zorunda kalan bir emekçi “daha önce Özel Dönemi aştık bunu da aşarız” diyor.

Küba halkı örgütlü. ABD’nin saldırısından sonra kurulan Devrimi Savunma Komiteleri mahallelerde sokak sokak örgütlenerek adına uygun bir işlev görüyor.

Daha önce de Devrimi Savunma Komitelerini ziyaret etme fırsatım olmuştu. Önceki örneklerde işlevinin biraz azaldığına dair bir izlenim edinmiştim, daha çok bir mahallede sosyal politikalardan sorumlu gibiydiler.

Ama Küba şaşırtır insanı her seferinde.

Ziyaret ettiğimiz Devrimi Savunma Komitesi mahalledeki etkili kadınların yöneticiliğinde örgütlenmiş. Çocuklar bizim heyet için bir gösteri hazırlamışlar. Oradaki içtenlik ve doğallık görülecek şeydi.

Trinidad’ta bir Devrimi Savunma Komitesi’ne yapılan ziyaret esnasında komitenin işlevleri hakkında sorularımızı yanıtlayan yöneticiler ve gezi rehberimiz Nahide Özkan görülüyor (Fotoğraf Zuhal Okuyan)

Sorular sorduk daha iyi anlamak için Devrimi Savunma Komitelerini.

Geçtiğimiz yaz Küba’da ABD’nin kışkırtması ile karşı devrimci gösteriler oldu. Krize bağlı çeşitli yokluklar bahane olarak kullanılmıştı.

Bize şunu söyledi mahalledeki kadınlar.

“Tek tek biliyorduk bizim mahalleden gösterilere katılanları.”

Türkiye’de olsak onları sopalamak gelir aklımıza. Ama onlar öyle yapmamışlar, tek tek konuşmuşlar karşılarına alıp:

“Burası bizim ülkemiz. Özgür bir ülkede yaşıyoruz, her istediğimizi başarabiliriz. Sahip olduğumuz değerler ve olanaklar diğer ülkelerde yok. Ülkene güven çocuğum.”

Çoğu yaptıklarından dolayı utanmış.

Neden Küba’nın her türlü zorlukta ayakta kaldığını anlayabiliyoruz şimdi.

Zaten bir halk örgütlüyse, hele kadınlar devrimci bir inisiyatif kullanıyorlarsa, devrilmezler hayatta.