1 Mayıs’ta siz yasaklamasanız, sorumlu emek örgütleri, devrimciler, komünistler kitle gösterisi çağrısı zaten yapmayacaktı.
Sizin "aynı gemideyiz, sorumlu davranalım" demenizdeki gibi değil ama...
Dünyanın hiçbir yerinde insanlığı virüsle korkutarak yönetme yeteneği kazanamayacaksınız. Çünkü sandığınızdan fazla kişinin gözü açıldı; on milyonlar biliyor ki, virüs değil, kapitalizm öldürüyor!

Korona kavgası şimdi başlıyor…

Eveeet, salgının hiç olmadığını, COVID-19’un ilaç tekelleri tarafından uydurulduğunu söyleyen “bilim insanları”, dünyayı ele geçirmek için karanlık dehlizlerden birinde düğmeye basan “gizli güç”ü deşifre eden güvenlik uzmanları, ABD’nin Çin ve İran’ı dize getirmek için virüs kozunu ileri sürdüğünü faş eden askeri stratejistler arazi oldular bir anda. Anlayacağınız komplo teorisyenleri kayboldu ortalıktan. Fantezilerini saçıp kafaları karıştırdılar ve şimdi bir dahaki “fırsat” için biriktiriyorlar.

Daha bu işin başındayken, “ABD Çin’e saldırıyor” mantık yürütmesinden “bu Çin işi” demeye geçilebileceğini söylemiştik. Tam da bu oldu ve ahmaklıkta Trump’tan hiç aşağı kalmayan tekelci emperyalist medya bunun bir biyolojik savaş olduğunu ima etmeye başladı.

Zavallılar… 

Yerlerde sürünüyorlar. Brezilya’da Bolsonaro, İngiltere’de Johnson, ABD’de Trump, korona günlerinde kapitalist dünyanın sefillik yarışında şeref kürsüsüne çıkan liderler oldu. Bir işlevleri var; o kadar berbat, o kadar hödükler ki sistemin arızalarını az da olsa örtüyorlar, paratöner olarak tepkileri üzerlerine çekiyorlar. 

Azıcık…

Biyolojik savaş filan yok, toplu çöküntü var; tam da tahmin edileceği gibi bu çöküntünün altında kurulu düzenin kalmaması için harekete geçen “sömürücü akıl” var; salgına karşı birleşemeyen, bencilliğin şahikasına çıkan emperyalist dünyada mevcut sistemi kurtarmak için çok yönlü fikir alış verişi var.

Rekabet sürecek elbette. Hem de acımasızca. Kırılganlıkları arttı, pazarlarda doldurulması gereken boşluklar ortaya çıktı, bir yandan da sermayenin alabildiğine değersizleşmesi kabusları haline gelmiş durumda. Hisseler, kağıtlar hiçleşiyor, hiçleşmeyen el değiştiriyor. İflaslar devletlerden pompalanan paralarla ertelense de görünen köy kılavuz istemiyor, büyüklerin küçükleri yutması günün gerçeği. Enerji piyasalarında dünya savaşı sürüyor; uçurumun eşiğine sürüklenen ülkeler var. Herkes panik içinde cebinden yeni kartlar çıkarmaya çalışıyor.

Hazırlıksız yakalandıkları bu devasa krizde birbirlerine hiç acımayacaklar; herkes gücü oranında kavgaya girişecek ama sürprizler bekleyecek her birini. Kol kasları çok güçlü olduğunu sanan elinin tutmadığını olmadık bir anda fark edecek, çevikliğine güvenen bir öteki aniden inme geçirecek, bünyesi sağlam olarak bilinen yerlerde sürünecek. Belki emperyalist hiyerarşi şimdilik değişmeyecek ama kimsenin kendini güvende hissedemeyeceği bir kaos hüküm sürecek.

Böyle bir ortamda toplumsal huzursuzluk olmaz mı?

Nasıl olmasın? Salgın, bütün toplumları neredeyse kapsamlı bir savaş kadar etkiledi. İşsizlik patladı, yoksulluk alabildiğine derinleşti. Hükümetler “istemeye istemeye” ve elleri titreyerek gıdım gıdım kullandıkları “sosyal” fonların acısını misliyle çıkarmak için uğursuz planlar yapıyor.

E bu tabloda toplumsal huzursuzluk olmaz mı?

Zaten işler çok ama çok kötüydü. Yer kürede tek bir kapitalist ülkede inandırıcı bir siyasi iktidar mevcut değilken yakaladı korona dünya düzenini. Belki halk, işçi sınıfı sokağa inmemişti birçok yerde ama hoşnutsuzluk açıktan hissediliyordu. Koronasız da öfke vardı; şimdi o öfkenin üstüne korona serpildi.

Hâl böyleyken, daha salgının başlarında herkesin aklına gelen şimdi insanlığın başına gelmek üzere. Hoşnutsuzluğu salgın korkusu ile kuşatmak, insanları hareketsiz kılmak, izole etmek. “Yeter artık” demeye başlayanların yan yana gelmesini engellemek, grev ve gösterileri tamamen yasaklamak, kültür-sanat alannı sanal dünyaya sıkıştırıp boğmak… Osmanlı’nın bir dönem kahveyi yasaklamasının, kahvehaneleri kapatmasının arkasındaki mantığı hatırlayın… İnsanlar bir araya gelir fesat üretirler…

Böylece salgının en şiddetli anlarında dahi yüz milyonlarca işçinin kötü koşullarda risk alarak çalışmasına göz yuman, daha doğrusu çalışmasını dayatan, birçok noktada askeri operasyon ve tatbikatlardan dahi vazgeçmeyen hükümetler, “halkın iyiliği” için toplumsal hayatı kötürümleştirme hazırlıkları yapıyor.

Beceremeyecekler. İnsan toplumsal bir varlıktır. Boyun eğmeyecek, tam tersi olacaktır.

Beceremeyecek ama deneyecekler. Şimdiden söylenti çıkarıyor, nabız ölçüyorlar. Önlemler 1 hatta 1,5 yıl sürecekmiş. 

Aslında patron sınıfına da dokunan kimi yönleri olmasa hiç durmayacak “yasak”ları kalıcılaştıracaklar. Şimdi planlarına ince ayar veriyor ve siyasal, toplumsal, kültürel kısıtlamaların kâr çarkına zarar vermeden ve öngörülmedik tepkilere yol açmadan nasıl hayata geçirileceğini hesaplıyorlar.

Ne korktular ama!

Türkiye’ye dönelim… Biz sorumlu insanlarız, yurttaşların sağlığı hilafına bir şey yapmayız. Başından beri dile getirdik, 15 gün topyekun sokağa çıkma yasağı ilan edin, herkes ücretli izinde olsun, salgın etkisini yitirsin dedik, dinlemediniz. Sokağa çıkma yasağı ilan ettiğiniz birkaç günde bile patronlar ellerine “istisna” kağıdı alarak, işçileri korona cephesine acımasızca sürdü; istisnalar kural oldu emekçiler için.

1 Mayıs’ta siz yasaklamasanız, sorumlu emek örgütleri, devrimciler, komünistler kitle gösterisi çağrısı zaten yapmayacaktı.

Sizin "aynı gemideyiz, sorumlu davranalım" demenizdeki gibi değil ama...

Dünyanın hiçbir yerinde insanlığı virüsle korkutarak yönetme yeteneği kazanamayacaksınız. Çünkü sandığınızdan fazla kişinin gözü açıldı; on milyonlar biliyor ki, virüs değil, kapitalizm öldürüyor!