'Sosyalist iktidarda herkes oturduğu evin kullanım hakkına bedelsiz sahip kılınacak. Boş duran evler ihtiyaç sahiplerine bedelsiz açılacak.'

Konutlar sosyal mi bari?

Olayın AKP’nin seçim çalışması olduğu belliydi. Hani çoluk çocuk Millet Bahçelerinde yuvarlanmak gibi bir şey… Zaten o da bir sürü yerde irili ufaklı konstrüksiyonlarla, çevre düzenlemeleriyle inşaatçılara destek anlamına geliyordu; bu da öyle. 

Erdoğan’ın sosyal konut açılımı hemen bir iki gün içinde yeterince tartışıldı ve deşifre edildi. Bizim cenahta soL TV’yi soL portal izledi, ardından Bizim Gazete manşetten konuya girdi. Değinilmedik yanı pek kalmamış olsa da, ben de birkaç not yazmaktan kendimi alamayacağım.  

İlk söyleyeceğim şu ki, benim ilgimi önce, muhalif ekranlara çıkartılanlar çekti. Aralarında Altılı Masa veya Büyükşehir Belediyesi bağlantılı sağcılar vardı ve eleştirilerini pek sınırlı tuttular: Proje gerçekçi görünmüyordu! Ama yapılabilse, nasıl itiraz edilebilirdi ki? Tam tersine desteklenmeliydi…

Bütün ülke emlak fiyatları ve kiralar karşısında bir barınma krizine yuvarlanmışken, düzen muhalefeti bozguncu görünmekten endişe ediyordu. AKP ise, kabul etmek gerekir ki, doğru hedefe atış yapmıştı. Zaten başvuruların, Erdoğan’ın açıklamasının üstünden daha iki gün geçmişken bir buçuk milyonu aşması bunu göstermiyor mu? Yeri gelmişken başvuru bedelinin 500 TL olduğunu unutmayalım. Laf daha seçime, inşaat sektörüne falan gelmeden, Cumhurbaşkanının milyarlık salma çıkarttığını görebiliyoruz. Şu dar günlerde ilaç gibi geliyordur.

Düzen muhalefetinin hayli ılımlı davranmasını anlamak lazım. Memlekette emlak piyasası hareketli, ama evi olmayanlar bu hareketlenme sırasında ev sahibi oluyor değil! Esas olarak zenginler kendi aralarında alıp satıyorlar. Oturmak, kullanmak için değil yatırım amacıyla, yani daha yükseğe satmak için aldıklarına göre, fiyatların durmaksızın artması da işin doğası gereği!

İşin doğası, bu düzende evin “içinde barınmak” için kullanılan bir ihtiyaç kalemi değil, bir ticaret malı, meta olmasıdır. Zaten öyle olmasa, Türkiye’de 1 milyon 800 bin kadar ev boş dururken konut üretmek için yanıp tutuşmazdı kimse! 

Bu basit hesabı bozan, depreme dayanıklılık kriteridir. Memlekette depremde yıkılacağına kesin gözüyle bakılan milyonlarca ev bulunuyor… Lakin sosyal konut başlığı altında üretilecek olanlarla bunun bir alakası yok. 1999’dan bu yana insanlar ayakta kalacağına hiç güvenmedikleri evlerde, yerine yenisini alamayacakları için, herhangi bir kamu otoritesi konut yenileme ve güçlendirme amacıyla kılını kıpırdatmadığı için… ölümü bekliyorlar!

Tabii ki deprem kamunun gündeminden çıkmıyor. Ancak tuttuğu yer gayet basit. Bir kere halk “depremle birlikte yaşamaya alışacaktır:” Aman deprem çantanızı hazır edin, ihmal etmeyin! 

Sonra, kentsel dönüşümün en karşı konulmaz argümanı depremden türetiliyor. İnsanlar bu gerekçeyle yaşadıkları yeri terk etmeye zorlanabilirler. Elbette yerine yapılacak lüks konutlarla birlikte büyük bir servet ve rant transferi yüksek gelir gruplarına transfer edilir. 

Tabii inşaat sektörü memleketin baş tacıdır! Deprem sektöre yardımcı olmak üzere bedavadan yıkıp geçecektir kentleri. Yıkmak için savaş çıkartan, onca bomba atan devletler açısından bakıldığında deprem temiz bir yatırım aracı sayılabilir!

Son sosyal konut projesine, pardon seçim taahhüdüne ünlü bir uzman İstanbul’un konut yükünü arttırmayın diye görüş bildirdi. Doğrudur; kentin çeperlerinde yapılacağı ilan edilen yeni konutlar depremin ölüm ve yıkımdan başka kaos vaat ettiği, üstelik işsizden geçilmeyen bir kentte yalnızca sorunları büyütür. Ama halkın sorunları ile yöneten sınıfların dertleri arasında bir bağlantı kalmamış ki! Zenginler belli ki yedek sanayi ordusunun kalabalıklar halinde toplu durmasını istiyor ve çalışanların haklarının daha kolay baskılanmasıyla ilgileniyorlar. 

Burada proje sanki gerçekleşecekmiş gibi konuşmama takılmayın. Geri ödemesi artıp duracak olan evlere, onlarca yıl geçmeden, başvuranlar daha sahibi olmadan, alacaklı devletin el koyma ihtimali yabana atılmamalıdır. Zaten daha oraya gelmeden olayın seçim ertesi ölmeye yatırılması büyük ihtimaldir. Son zamanlarda kamu kurumlarının açtığı ihaleler, inşaat şirketlerinin rağbet etmemesi yüzünden iptal edilip durmuyor mu? Zaten bakan da asgari ücretlilere ikinci işte çalışmalarını, eşten dosttan borç toplamayı tavsiye ediyor… Dolayısıyla birinci ihtimal, projenin sessiz sedasız ölüvermesi olacaktır. 

Bugün Türkiye’de konut fazlası olmasına karşın insanların kirada yaşamaları durumunun elbette bir çözümü var. Sosyalist iktidarın atacağı ilk adımlardan biri ne olacak biliyor musunuz? Herkes oturduğu evin kullanım hakkına bedelsiz sahip kılınacak. Boş duran evler ihtiyaç sahiplerine bedelsiz açılacak. Önce herkes, temel insan ve yurttaş hakkı olan barınmaya bedelsiz kavuşacak. Sonra mirasmış, kimilerinin kira gelirinden başka geçim kaynağı yok muymuş, kim kaç emlak sahibiymiş, evler arzu edilen kent ve semtte miymiş, bunlara bakılır. Önce konutun hak değil meta olduğu durum havaya uçurulmalıdır. Toplumun büyük çoğunluğunu mülksüzleştirip duran bir asalak sınıfın yok edilmesi için atılması gereken adımlardan biri budur. El koyacağız!